3
Yorum
12
Beğeni
5,0
Puan
1197
Okunma

doğmadı hiç avuçlarım/
itaatsiz bir duâya
"hiç" "her" in kardeşiydi elbet,
coğrafyasından kovulmuş bir bulut rengiyle göğüs kafesine sinmiş...
antik bir şehri kokluyor zaman
bütün mevsimler darağacında
ölü göz kapakları yağıyor saçlarıma
omzumda emanet bir yara
hiçin gölgesinde palazlanan
iç/sel
toprak kokulu bir gece soluklarımda
avuçlarım yangın arefesi
gözlerini yalanlarıma sakladım
d/üşüyorum...
gün/âh
asılsız bir rüzgar gibi başıboş
ve sahipsiz bir köle gereksizliği boynumda.
satırlarıma üşüştü uykuların
kalabalıklarım omuzlarımda
dur/ma...
s/ayıklarken
kendisizlik ve yetimlik kendine.
zamirlerime yatırdım kokunu
büyümeye isteksiz bir çocuk inadı beyhudeliği ya da,
istanbulda bu gün ölmüş bir kadın katafalkı gibi şimdi şehir
soğuk,mermer yüzlü,
bahardan ince belli bir bardak çay quantumu,
fiziği mundar,
dudaktaki tadı mevsimin ilk eriği,
nidası hoş bir insan eriyiği,
gri bir turnusol aymazlığı tabiatın yüzünde,
asık,asırlık...
unut/ma
biz birbirimizi asarken darağaçlarında
sen susuz geçiyordun pınarlarımı,
susuz varıyordun tanrıya,
ben içinden geçiyordum, hayalinden.
koskoca bir okyanus döküyordum vahana...
ve orada bile kalamıyorduk,
sen kumdan kristale bir yol oluyordun,
ben camdan bir adam,
geçiyordum sırad’ından...
5.0
100% (7)