2
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
990
Okunma
işte gece, tenimde ki çatlaktan içeri sızıyor
ve yol boyunca uzanan turuncu sokak lambaları
çocukluğum oluyor...
ekmek almaya giderken ben,
akşam yemeği için oyunları yarım bırakırken...
işte annem, yine kederini kapımızdan süpürüyor
ve o çok istediğim tulumba tatlısını alamadığı için
ıslattığı bayat ekmeğin üzerine,
bir kaşık şeker atıyor
işte, bahçemizde duran dut ağacı doyuruyor gecenin kuşlarını
ve o zamanlar gece, pencereden gökyüzüne uzanıp,
kayan yıldızları tuttuğum kadardı...
hani kaldırımlarda duyulan ayak sesleri,
bu denli ürkütmezdi sokakları
işte dedem, ömrünün o en dik yokuşunu çıkıyor
cebinden çıkardığı köstekli saatine bakarak,
duaları, dalgın ve terli alnında birikiyor...
ve dedemin yorgun kolları,
o çok sevdiğim leblebi tozunu almak için,
yokuş aşağı koşturduğum bozuk para telaşım oluyor...
işte umut, çabucak sönen sobaların yakıldığı evlerde tüterdi...
ve bastırıp kestane kokusunu
bir akşamüstünün göğsüne,
dindirirdik duvarların soğukluğunu...
şimdi yalnızlık,
kendine yaslanan bir iç yolculuğu
5.0
100% (4)