Kitap daha adından bizi bir 'yangın'a gönderiyor. Yalnızca gülde değil, külde yangın, ama esas olarak 'dilde yangın' çıkarıyor. Şiirleri tutuşturan 'ateşin' kelimelerle, renkten, kokudan ve ıssızlıktan oluşan bir bahçe kuruyor. Şiirin yalımı gözümüzü alıyor, kıvılcımları ateşböcekleri, yıldızlar gibi büyük bir seyir yaratıyor, ama
şiirin 'iç ateşi' de için için yanmasını, daha yanarken tütmesini sürdürüyor. Genç bir alev. İçindeki 'od' tutuşalı çok olmuş, 'ateş bahçesi'nin kapılarını açmış, ve o bahçenin bazen ateşten buz kesilmiş, bazen yangınını saklamak isterken daha da büyütmüş kelimelerini dünyaya çağırmış.
Zamanın kor ve kül arasında, hangisi akrep hangisi yelkovan bilinmez, kaldığını haber veren, ateşleyici, işaret fişeği gibi bir
kitap “Gülde Kerem Yangını”. Farklı etkilenmeleri buluşturup kendi
şiirinin gölgesine çekmiş. Bu aynı zamanda gelenekleri de buluşturarak geleceğe yöneldiğini gösteriyor Harun Atak'ın.
Gülde yangını göze almak için
Kerem gibi bir
şair olmak gerek besbelli.
Harun Atak: 'Kerem gibi yana yana'dan
'Kerem gibi yaza yaza'ya o
şair.
Haydar Ergülen