Bir kimsenin beni yüzüme karşı methetmeye hakkı olursa, yüzüme karşı beni tenkit etmeye de hakkı olması lazımdır. bısmark
Yeniçeri Ocağında Değişim
Yeniçeriler Osmanlı tarihinin en ilginç kurumlarından biri, hem disiplinleri hem de zamanla bozulan dramatik yapısının ele alındığı, Yeniçeri ocağının son dönemlerinde ki ahlaki çöküşü ile idealis...
3. Bölüm

Değişim

26 Okuyucu
1 Beğeni
0 Yorum
Güneş, Yeniçeri Ocağı'nın avlusuna, Murat Ağa'nın sırtını ısıtacak kadar eğik vuruyordu. Artık talimlere çıkmıyor, gençleri izliyor, bazen bir kılıcın tutuşunu düzeltiyor, bazen bir çeyiz sandığından çıkardığı eski bir kılıcın sapını onarıyordu. Onun için artık zaman, yeni bir hızla, Ali'nin yükselişinin habercileriyle akıyordu.

Ali'nin serhat kalesindeki başarısı, sadece bir askeri zafer değil, aynı zamanda ocağın içindeki statükoyu sarsan bir dalga olmuştu. Yaşlı, köhneleşmiş zihinlerde bir kıpırdanma, gençlerin gözlerinde ise daha güçlü bir ışık yanmaya başlamıştı. Murat Ağa, bu değişimi her gün daha net görüyordu. Artık ona "Ağa" diye hitap edenlerin sayısı artmış, sözü divanda daha bir ağırlıkla dinlenir olmuştu. Fakat onun önemsediği tek şey, Ali'nin mektuplarıydı.

Her mektup, yeni bir ders, yeni bir iç görüyle geliyordu. Ali, sadece savaş taktiklerinden bahsetmiyordu. O bölgedeki aşiretlerle nasıl diyalog kurduğunu, askerlerinin moralini nasıl yüksek tuttuğunu, en önemlisi de "Yeniçeri" adının sadece bir korku unsuru değil, bir güven ve adalet timsali olması için nasıl çabaladığını yazıyordu. Murat Ağa, bu satırları okudukça, göğsü gururla doluyor, bazen de hüzünleniyordu. Çünkü Ali, koca bir ömrün tecrübesini, birkaç yıla sığdırmış, adeta ocağın ruhunu yeniden keşfediyordu.

Bir bahar günü, ocakta bir hareketlilik oldu. At nalı sesleri ve zafer naraları avluyu çınlattı. Ali dönmüştü. Yanında, disiplinli bir şekilde dizilmiş, gururlu bakışlı birliği ve ganimet olarak getirdiği sancaklar vardı. Üniforması tozlu, yüzü güneşten yanmış, ama gözleri her zamankinden daha parlaktı.

Murat Ağa, ocak kapısında onu bekliyordu. Ali, atından indi, saygıyla eğildi. Fakat Murat Ağa, onu kucaklayarak karşıladı. Bu, tüm ocağın gözü önünde, alışılmadık bir samimiyet işaretiydi.

"Haklıymışsın Usta," dedi Ali, sesi biraz çatallaşmış, "Kılıç düşmanı yenermiş, ama kalp kazanırmış. Kale halkı, artık bize sadece korkuyla değil, sevgiyle de bakıyor."

Murat Ağa, Ali'nin omzuna elini koydu ve onu, gençliğinde saatlerce oturup hayaller kurduğu, avlunun köşesindeki taş sıraya götürdü. Oraya oturdular. Diğer yeniçeriler, uzaktan, bu iki neslin buluşmasını saygıyla izliyorlardı.

"Evlat," diye başladı Murat Ağa, "Ben sana kılıç kullanmayı, savaşmayı öğrettim. Ama sen bana, asıl zaferin barış içinde kazanıldığını hatırlattın. Bu ocak, sadece savaşmak için değil, korumak ve inşa etmek için vardır. Sen, ocağın kaybettiği bu ruhu, orada, serhat boylarında yeniden canlandırdın."

O andan itibaren, Ali artık sadece bir 'çeri' değildi. O, Murat Ağa'nın fiilen devrettiği bir 'usta' adayıydı. Talimleri o yönetmeye, genç acemi oğlanlara o öğretmeye başladı. Murat Ağa ise, köşesinde oturup, yeni bir neslin yetişmesini izlemenin huzurunu yaşıyordu. Bazen Ali'ye danışıyor, onun genç ve taze fikirlerini dinliyordu.

Zaman, Yeniçeri Ocağı'nda artık bir tekerlek gibi dönüyordu. Murat Ağa, yavaş yavaş çekilirken, Ali, onun bıraktığı yeri dolduruyor, hem geleneğe saygı duyuyor hem de değişimin rüzgarını getiriyordu.

Bir akşamüstü, ikisi birlikte çaylarını yudumlarken, Ali sordu:
"Usta, hiç korkmuyor musun? Bu değişim, bizi temellerimizden uzaklaştırır mı?"

Murat Ağa, bardağındaki çayın buharına baktı, sonra Ali'nin gözlerine dikti bakışlarını.
"Değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir, evlat. Önemli olan, değişirken özümüzü kaybetmemek. Sen, o özü taşıyorsun. Ben, gözüm arkada kalmadan gidebileceğimi biliyorum. Çünkü ocak, senin gibi yüreği temiz, kafası çalışan gençlere emanet."

Ve Murat Ağa, o an anladı ki, bir Yeniçeri'nin en büyük zaferi, savaş meydanlarında kazandığı başarılar değil, ardında bıraktığı, kendisinden daha iyi, daha bilge bir nesildi. Güneş, onun üzerine son ışıklarını bırakırken, Murat Ağa'nın yüzünde, derin bir tatmin ve sonsuz bir huzur ifadesi vardı. Ocağın geleceği emin ellerdeydi. Ve bu, bir ömür boyu hizmet etmiş bir asker için, en büyük mükafattı.
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL