İnsanın çocuğu ile övünmesi kendisiyle övünmesi demektir. somerset maugham
YARIM KALAN ARZULAR
AŞK ATEŞİYLE YANMAYAN KALPLER HAKİKATİ SADECE UZAKTAN İZLER... Hayat hiçbir zaman tam anlamıyla bizim çizdiğimiz planlara uymadı. Umutla atılan adımlar çoğu zaman bilinmezl...
11. Bölüm

11. BİR DOSTUN SÖZÜ, RUHU KORUYAN BİR DUADIR.

19 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Ömer, öğle arasının sessizliğinde yine kitap okuyordu. Mescitteki sedirin kenarında oturmuş, sayfaların arasındaki satırlara dalmış, kalbine iyi gelecek, ruhunu hafifleten kelimeleri arıyordu. Güneşin hafif ışıkları pencere aralıklarından süzülüyor, minik toz zerrecikleri altın rengi bir dansla havada süzülüyordu. Her nefeste içini dingin bir huzur kaplıyordu; aynı zamanda geçmişin gölgeleri de sessizce kalbine dokunuyordu. O sırada Kadir içeri girdi. Yüzünde alışık olduğu sıcak tebessüm yoktu; hafif çatılmış kaşları ve dikkatli bakışı Ömer’e yaklaşırken, sözcüklerini özenle seçeceğini gösteriyordu. “Ömer…” dedi Kadir, sesi alçak ama keskin, ardında saklı bir uyarıyla. “Ben seni bilirim. Ne kötü niyetli birisin ne de yanlış peşindesin. Ama herkes bizim gibi düşünmüyor. Sessizliğin bazen yanlış anlaşılabiliyor. Son zamanlarda seninle Emel hakkında konuşanlar var,” dedi Kadir, sedire otururken gözleri Ömer’in gözlerinde dolaştı. “İşyerinde iyi şeyler söylemiyorlar. Davamıza dil uzatıyorlar; ‘Sözde dindar, bak neler yapıyor’ diyenler var. Ben sana güveniyorum, ama unutma, bizim davamız sadece içimizde değil. İnsanlara örnek olmakla da yükümlüyüz.”
Ömer sessizce nefes aldı.
“Ama Kadir, benim de Emel’e karşı hislerim var. Bunu yaşamak, davama gölge düşürür mü, bilmiyorum,” dedi. Kadir:
“İşte bunu konuşmak için buradayız. Sevda ayrı, dava ayrı. Bazı yollar, birini seçince diğerini eksiltir. Sen önce ona karar ver, sonra yoluna devam et. Bu, kalbine de ruhuna da huzur verir.” Dedi. Ömer gözlerini Kadir’e dikti. Sessizlik birkaç saniye sürdü; ardından Kadir, daha derin bir şekilde konuştu:
“pazar günü Emel’in doğum günü, aynı zamanda kandil, camide sohbet var, oruçlu olacağız. Sen Emel’in doğum gününe gitmeyi düşünmüyorsun değil mi?”
Ömer’in kalbi bir o tarafa, bir bu tarafa savruluyordu.
“Kadir… ben de bilmiyorum,” dedi Ömer, gözleri yere kayarak. “Gitmek istemiyorum, ama gitmemezlik de edemiyorum. Onu kırmak istemiyorum” Kadir:
“Bak kardeşim, bazen sevda ile dava aynı yolda yürüyemez. Eğer ikisini birden götürmeye çalışırsan, biri mutlaka yara alır. Önce karar vermelisin. Kalbin karar verirse, aklın arkadan gelir.” Ömer gözlerini tavana dikti; yüreği çırpınıyor, göğsü sıkışıyordu.
“Ya kafam karışırsa?” diye fısıldadı. “Eğer ona gitmezsem, kalbini kırarım; eğer gidersem, davama haksızlık etmiş olurum. Ne yapacağım?” Kadir uzun bir sessizlik içinde Ömer’e baktı, ardından ayağa kalktı:
“Yürüyelim biraz, konuşurken kafanı toparlarsın,” dedi. Mescitten çıktılar; güneşin hafif sıcaklığı ve hafif rüzgâr ikisini sararken, sokaklarda yavaş yavaş yürümeye başladılar. İstanbul’un gürültüsü, onların konuşmalarına karışmadan sadece uzaktan dinleyen bir arka plan gibiydi.
“Bak Ömer,” dedi Kadir yürürken, “sevda güzel, fakat sabır ve iradeden güçlü değil. Davanın önünde hep bir testtir. Eğer birini seçmeden diğerine yönelirsen, ikisi de eksik kalır. Bu sadece senin sorumluluğun değil, etrafındaki insanların sorumluluğu da… örnek olmak zorundasın.” Ömer, sessizce dinliyordu. Kadir devam etti:
“Hissettiklerin normal, Ömer. Kalbinle sadece bir şeyi besle. Emel’i kırmadan, davanı da eksiltmeden. İkisinin arasında dengeyi bulmalısın.”
“Peki o bunu anlamazsa? diye sordu Ömer, sesi titrek ve kaygılı. Kadir durdu, Ömer’e döndü:
“O anlayacak. Ama önce sen karar ver. Kararını verirsen, söylediklerini kelimeler değil, tavırların anlatacak. Sözler bazen yetersizdir, davranışlar net olur. Unutma, Ömer, bazen bir hayır, en doğru sevgidir.” Ömer derin bir nefes aldı, rüzgâr saçlarını savurdu. Kalbi hâlâ ikiye bölünmüştü. Kadir’in sözleri bir rehber gibi yolunu aydınlatıyordu. “Anlıyorum Kadir ama kalbim yine de sarsılıyor,” dedi. “Bir yanda geçmişin izleri, bir yanda Emel. İkisini birden yaşamak istiyorum.” Kadir hafifçe gülümsedi:
“İşte bu yüzden sabret. Her adımı acele etmeden at. Ve unutma, kalbini kırmadan hareket etmenin yolu da sabırdan geçiyor…
Pazar sabahı geldiğinde Ömer hâlâ kararsızdı. Kandil, oruç, camideki sohbet ve Emel’in doğum günü. Kadir in sözleri kulaklarında çınlıyordu “Sen önce ona karar ver...”
“Allah’ım bana doğru olanı göster. Kalbimi ikiye bölmeden ne sevgiyi ne de davamı kaybetmeden ilerleyeyim.” Dedi. Sessiz adımları, Kadir’in nasihatleri ve kalbinin iç hesaplaşmalarıyla baş başa kaldı... Ömer karar veremiyordu. Kalbi ile aklı arasında sıkışmış, çırpındıkça daha da yoruluyor, daha da parçalanıyordu. O gün akşam üzeri, kalbini dinledi ve bir adım attı gitmemesi gereken yere doğru… Ev kalabalık, neşeli ve gösterişliydi. Renkli balonlar duvarları süslüyor, kahkahalar birbirine karışıyor, yükselen müzik sesleri her köşeyi dolduruyordu. Emel ise ışığın ta kendisi gibiydi. Bugüne kadar hiç görmediği kadar süslenmişti; saçları özenle yapılmış, kıyafetleri dikkatle seçilmiş, parfüm kokusu odanın içinde görünmez bir dalga gibi yayılıyordu. Ömer eşiğe bastığında gözleri ilk onu aradı. Kalabalığın ortasında Emel’i bulduğunda, Emel şaşkın ama sevinçle yaklaştı.
“Geleceğini hiç düşünmemiştim! Ne güzel bir sürpriz!” dedi, gözleri parlayan bir heyecanla...
Ömer zoraki bir tebessümle karşılık verdi. İçerideki coşku ona yabancı değildi.; kahkahaların, müziğin ve pastanın mumları üflenirken yükselen alkışların arasında bir köşeye çekildi. Bir an, zihninde geçmişe gidip geri geldi. Sessiz ve düşünceliydi. O sırada Buse kalabalığın arasından yanına geldi.
“Ömer, hâlâ hediyesini vermedin mi?
İçerisi çok kalabalık. Yukarıdaki odaya çıkın, rahat rahat konuşursunuz.” Ömer tereddüt etti. Buse, Emele haber verip yukarı çıktılar. İçinde tuhaf bir gerilim vardı; hediyeyi vermek istiyordu ama insanların bakışları onu boğuyordu. Yukarıdaki oda sade döşenmişti. Perdeler hafif rüzgârla dalgalanıyor, dışarıdan gelen müzik sesi neredeyse kayboluyordu. Ömer kutuyu cebinden çıkarıp Emel’in avuçlarına bıraktı.
“Çok değerli değil, içimdeki duygunun sade bir yansıması. Doğum günün kutlu olsun,” dedi.
Emel, gözlerini kaçırarak kutuyu açtı. İçindeki kolyeyi görünce gözleri ışıldadı.
“Ömer, bu çok güzel bir hediye, teşekkür ederim. Aslında geleceğini bile düşünmemiştim.” Dedi.
Ömer, kelimeleri dikkatle seçerek cevap verdi.
“Buraya gelmek, sadece sana değil, aynı zamanda kendi kalbime karşı bir duruş. Ne doğru olanı ihmal etmek istedim ne de seni üzmek istedim.” Emel biraz şaşkın:
“Demek ki sen yine de buraya geldin. Seni burada görmek çok mutlu etti beni.” O sırada Buse gülümsedi.
“Ben sizi baş başa bırakayım. Uzun uzun konuşursunuz artık. Dedi ve sinsice tebessüm ederek odadan çıktı. Kapı kapandı, sessizlik ağırlaştı. Ömer derin bir nefes aldı:
“Emel, burada böyle baş başa kalmamız uygun değil. Hadi aşağı inelim. Doğum gününe gelenler yanlış anlamasınlar. ” Emel, bu kadar net ve ölçülü bir duruş karşısında içinde hem hayranlık hem de kırgınlık hissetti. Ömer kapıyı açıp, bir adım geri çekildi ve Emel’in geçmesini bekledi. Kalabalık Emel’i yeniden içine çekti; Emel kısa süre sonra başka bir erkek arkadaşının koluna girip dans etmeye başladı. Ömer gözlerini kaçırdı, içinde kıskançlık, pişmanlık ve kırgınlık birbirine karışmış bir yangın gibi büyüdü. Bir süre sonra Emel elinde bir tabak pasta ile yanına geldi:
“Neden bu kadar durgunsun?”
“Böyle olacağını bilseydim gelmezdim,” dedi Ömer. Emel şaşkınlıkla cevap verdi:
“Abartıyorsun, biraz da eğlenmek gerek hayatta.” Ömer kaşlarını çatıp: “Ben buradayken başka erkeklerle dans etmen uygun mu sence?” “Onlar benim iş arkadaşlarım. Hepsini tanıyorsun zaten. Ne var bunda?”
“Ben burada daha fazla duramayacağım, Emel. Ben gidiyorum. Sana arkadaşlarınla iyi eğlenceler.” dedi ve ayağa kalktı... Ömer’in kalbine bıçak saplanmış gibiydi. Kimse bir şey anlamadan kapıyı açıp dışarı çıktı. Sokaklar sessizdi; Ömer’in içinde fırtına kopuyordu. O gece camiye gitmedi, namaz kılmadı. Ve karşılaştığı manzara, onun içindeki pişmanlığı gün yüzüne çıkarmıştı. Kadire bir kez daha hak vermişti. Sadece bir dua fısıldadı yastığına başını koyarken:
“Rabbim, beni nefsimle imtihan etme. Bu sevgi beni yakıyorsa ya yanlış yerde duruyorum ya da yanlış yürekle seviyorum…” Diyerek uykuya daldı. O günden sonra Ömer, eskisi gibi ne camiye uğradı ne kitap okudu ne de Emel’in yakınında durabildi. İçinde pişmanlıktan çok bir uyanış vardı…
Ertesi akşam iş çıkışı Kadir’le yan yana yürürken Ömer içini döktü: “Haklıydın kardeşim. Kalbimle karar verdim, aklımı susturmuşum. Ben yanlış yerde beklemişim doğruyu.”
“Dert değil Ömer. Bu yol yürekle yürünür. Yüreğin yarı yolda kalmasın yeter. Sana söylemeliyim, bu karışıklık kolay geçmez. Emel’in gözlerinde hissettiğin ışık, sadece sevgi değil; bir sınav. Ve bu sınavı doğru geçersen, kalbinin huzurunu bulursun.”
“Kadir, bazen düşünüyorum, acaba hatalı mı davranıyorum? Ona yaklaşmalı mıyım, yoksa uzak mı durmalıyım?” “Yaklaşmak veya uzak durmak, senin sabrınla ölçülür. Acele etme. Bazen sadece dinlemek bile büyük bir derstir. O seni anlamaya çalışacak, sen de kendini koruyacaksın...”
Buse, Emel ile Ömer’in arasında geçen tartışmadan haberdar olmuştu. Bunu kendisi için bir fırsat sandı. Akşamüstü, sokak lambaları birer birer yanarken, dükkânın kalabalığı yavaş yavaş dağılmaya başlamıştı. Ömer iş çıkışı için hazırlanıyordu. Tam o sırada Buse, kendinden emin adımlarla yanına yaklaştı.
“Ömer,” dedi alçak ama davetkâr bir ses tonuyla.
“Yarın çalışmıyoruz. İstersen birlikte vakit geçirebiliriz.” Busenin sözleri havada asılı kaldı. O an sokaktan geçen arabanın uğultusu bile susmuş gibi oldu. Ömer’in bakışları Buse’ye değmedi; sanki gözleri çok uzaklarda, görünmeyen bir noktaya kilitlenmişti.
Yüreğinde aniden bir ürperti hissetti. Bu teklif, kötü niyetli biri için cazip bir davet olabilirdi. Ömer’in içinde hem Rabbine hem kendine olan sadakati bir kalkan gibi yükseldi. Ömer’in sesi sert ve kararlıydı: “Git, Buse. Ben bunu hiç duymamış olayım. Emel senin en yakın arkadaşın… Ayıp değil mi bu yaptığın? Hiç utanmıyor musun? Bir daha bana yaklaşma.” Diyerek Buseyi tersledi.
Ömer’in sözleri bıçak gibi kesti havayı. Buse’nin yüzündeki yapmacık tebessüm bir anda silindi. Yerini, kırgınlıkla öfkenin garip karışımı aldı. Dudaklarını ısırarak, hızlı adımlarla uzaklaştı. İçinden, kendi kendine fısıldıyordu:
“Herkes böyle bir fırsatı değerlendirirdi, demek ki o, farklıymış.” Buse’nin gölgesi sokakta kaybolup giderken, Ömer derin bir nefes aldı. Yüreği daralmıştı ama aynı anda içinde bir hafiflik de doğmuştu. Sanki Rabbinden gelen bir yardım, onu yanlış bir yoldan çekip almıştı…
Ertesi gün Kadir’le buluştular. Kadir’in yüzünde çocukça bir sevinç vardı, elinde sıkı sıkıya tuttuğu bir kitapla geldi.
“Bak, bugün aldım,” dedi gözleri ışıldayarak. “Çok güzel şeyler var içinde. Sana da okutmak istedim.”
Ömer kitabı eline aldı, sayfalarını usulca çevirdi. Rasgele bir sayfa açtı. Gözleri, satırların arasında takılı kaldı. Okuduğu cümle kalbine ok gibi saplandı:
“Bir kadın, bir erkeği zinaya çağırdığında; o erkek Allah’tan korkup o kadını reddederse, o kişi cennetliktir.” Ömer’in kalbi hızlandı. Gün boyu zihninde yankılanan Buse’nin sözleri, bu satırla birleşti. İçinde tarifsiz bir ürperti ve aynı anda büyük bir şükür yükseldi.
Gözlerini kapattı, derin bir nefes aldı. Dudaklarından neredeyse fark etmeden döküldü:
“Ya Rabbi… Şükürler olsun sana. Demek ki bu tesadüf değilmiş. Sen beni korudun, sen bana yol gösterdin…”
O an Ömer’in yüreğinde tarifsiz bir huzur doğdu. Sanki az önce yaşadığı sınav, gökyüzünden inen bir işaretle mühürlenmişti. İçinde hem bir titreme hem de tarifsiz bir güven vardı: Ne kadar fırtına koparsa kopsun, Rabbine sığındığında ayakta kalabileceğini bir kez daha derinden hissetmişti...
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL