Türkiye’deki “Beyaz Türk” kimliği etrafında şekillenen kültürel-siyasal hegemonya, dünyadaki yönetim modellerinin sınıfsal, etnik ve kültürel iktidar biçimleriyle karşılaştırılarak incelenmiştir. Maka...
Bu makale, Güney Avrupa'nın, özellikle İspanya ve İtalya'nın, içinden geçmekte olduğu derin siyasi ve toplumsal dönüşümleri "melez model" kavramı üzerinden incelemektedir. Çalışma, bu ülkelerdeki merkez-çevre gerilimleri (Katalonya örneği), jakoben devlet geleneği, zayıf kurumsal yapılar, yüksek borç sorunu ve popülist/aşırı sağ siyasetin yükselişini, psikolojik, sosyolojik, felsefi ve tarihsel bir perspektifle analiz etmektedir. Temel tez, bu ulus-devletlerin, küresel kapitalizm ve Avrupa Birliği'nin üst yapısı altında, içsel olarak hiçbir zaman tam anlamıyla "çözülememiş" olan kimlik ve meşruiyet sorunlarının, 2008 sonrası ekonomik krizler ve AB'nin kemer sıkma politikaları ile yeniden ve daha şiddetli bir biçimde su yüzüne çıktığıdır. Bu süreç, ulusal egemenlik kavramını aşındırmakta, geleneksel siyasi yapıları parçalamakta ve yeni, melez, çok katmanlı ve çoğu zaman çelişkili kimlik ve aidiyet biçimlerinin ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır. Makale, bu karmaşık dinamikleri anlamak için bir çerçeve sunmayı ve modern Avrupa'nın geleceğine dair bir sorgulama başlatmayı amaçlamaktadır.
Anahtar Kelimeler: Güney Avrupa, Melez Model, Jakobenizm, Katalonya, Popülizm, Aşırı Sağ, Ulusal Egemenlik, Avrupa Birliği, Kemer Sıkma, Kimlik Politikaları.
1. Giriş: Melezliğin Teorik Çerçevesi
"Melez model" kavramı, Güney Avrupa devletlerinin modernleşme süreçlerinin doğasını yakalamaktadır. Bu ülkeler, katı bir jakoben merkeziyetçilik ile yerel, bölgesel ve tarihsel olarak köklü kimlikler arasında bir uzlaşma (veya uzlaşmazlık) üzerine inşa edilmiştir. Benedict Anderson'un "hayali cemaatler" olarak tanımladığı ulus-devlet modeli, İspanya ve İtalya'da Fransa'dakinden farklı bir seyir izlemiştir. Fransa'da devrim, monarşiyi ve ancien régime'i tasfiye ederek jakoben, tekçi bir ulus yaratmıştır. İspanya ve İtalya'da ise ulus-inşası, daha ziyade bir "birleşme" (İtalya) veya "iç kolonileştirme" (İspanya) süreci olarak gerçekleşmiş, yerel kimlikler asla tamamen eritilememiştir. Bu, tarihsel bir "melezlik" durumudur: Hem merkezi bir devlet hem de güçlü alt kimlikler aynı anda var olagelmiştir. Bu makale, söz konusu melez yapının, 21. yüzyılın küresel ekonomik krizleri, Avrupa entegrasyonu ve kimlik siyasetinin yükselişi karşısında nasıl bir stres testine tabi tutulduğunu inceleyecektir. Katalonya'daki bağımsızlık talebi, sadece bir bölgesel sorun değil, jakoben devlet modelinin bir meydan okumayla karşı karşıya kalışının tezahürüdür. İtalya'daki siyasi istikrarsızlık ve borç krizi ise, zayıf bir ulusal kimlik ve güçlü bölgesel farklılıkların, ekonomik bir krizle birleştiğinde popülist söylemler için nasıl verimli bir zemin oluşturduğunu göstermektedir. Her iki durumda da, Avrupa Birliği'nin kemer sıkma politikaları, ulusal egemenlik ile üstü egemenlik arasındaki gerilimi keskinleştirmiş, vatandaşların aidiyet ve güvenlik hislerini derinden sarsmıştır.
2. Tarihsel Kökler: Tamamlanmamış Ulus-İnşası ve Jakoben Miras
2.1. İspanya: Bir İmparatorluğun Kalıntıları Üzerine İnşa Edilen Ulus
İspanya'nın ulus-inşası süreci, Reconquista'nın bitişi ve Kastilya krallığının hegemonyası ile şekillenmiştir. 1714'te Barcelona'nın düşüşü ve Felipe V'nin Nueva Planta Kararnameleri, Katalan kurumlarını tasfiye ederek Kastilya modelinde merkezi bir yönetim dayattı. Bu, İspanyol jakobenizminin başlangıcıdır. Ancak, özellikle Katalonya ve Bask Bölgesi gibi sanayileşmiş ve kendi dil ve kültürlerine sıkı sıkıya bağlı bölgeler, bu merkeziyetçiliği hep bir dış müdahale olarak gördü. Franco diktatörlüğü (1939-1975), jakobenizmin en katı ve şiddetli halini temsil etti: Baskça ve Katalanca'nın kamusal alanda kullanımı yasaklandı, yerel kimlikler sistematik olarak baskı altına alındı.
1978 Anayasası ile demokrasiye geçiş, bu gerilimi çözmek için "Özerk Topluluklar" modelini getirdi. Bu, melez yapının kurumsal ifadesiydi: Tek bir İspanyol ulusu tanınıyor, ancak tarihsel milliyetlere ("ulusallıklar") özerklik hakkı veriliyordu. Bu, bir uzlaşıydı fakat nihai bir çözüm değildi. Merkez ile çevre arasındaki gerilim, anayasal düzeyde dondurulmuştu.
2.2. İtalya: "Yapay" Bir Ulus ve Kalıcı Bölünmeler
İtalya'nın birliği (Risorgimento), 1861'de daha ziyade bir "Piedmontese genişlemesi" olarak tamamlandı. Kuzey'deki sanayileşmiş, zengin şehir devletleri ile güneydeki (Mezzogiorno) tarımsal, feodal yapılar tek bir çatı altında toplandı. Antonio Gramsci, Güney'in, Kuzey burjuvazisi tarafından "içsel bir sömürge" olarak ele alındığını yazmıştır. Bu, İtalya'nın kuruluşundaki temel melezlik ve eşitsizliktir.
Fransa'nın aksine, İtalyan devleti hiçbir zaman tüm vatandaşlarının gözünde tam meşruiyet kazanamadı. Devlet, vatandaşlarından çok, partiler, aileler ve bölgesel çıkarlar ("campanilismo" - çan kulesi milliyetçiliği) için bir kaynak olarak görüldü. Bu durum, "legalità" (yasalara saygı) ile "legittimità" (meşruiyet) arasında kalıcı bir ayrışma yarattı. Devlet zayıf bir jakoben yapıya sahipti; merkeziyetçiydi ancak otoritesi ve meşruiyeti sürekli sorgulandı.
3. Modern Meydan Okumalar: Ekonomi, Kimlik ve Egemenlik Üçgeni
3.1. Katalonya Sorunu: Jakoben Mirasa Psiko-Sosyal ve Siyasi Bir Başkaldırı
Katalonya'daki bağımsızlık talebi, salt ekonomik (verdiğinden fazlasını alma) bir mesele değildir.
Derinlerde yatan, kimlik, tanınma ve kendi kaderini tayin hakkına dair psiko-sosyal bir arzudur.
• Sosyolojik Açıdan: Modern Katalan milliyetçiliği, 1978 sonrası özerk yönetim tarafından inşa edilen bir "yeniden doğuş" narratifidir. Katalanca'nın teşviki, kültürel kurumların güçlendirilmesi, kendi medyasının oluşması, yeni bir kolektif bilinç inşa etmiştir. Bu, Émile Durkheim'ın "kolektif bilinç" kavramının modern bir tezahürüdür: Paylaşılan değerler, semboller ve bir aidiyet duygusu, siyasi bir topluluğun temelidir. Madrid merkezi hükümetinin, özerkliği budayıcı hamleleri (örneğin, 2010 Anayasa Mahkemesi kararı) bu kolektif bilince bir tehdit olarak algılanmış, Durkheim'ın deyimiyle bir "anomi" (kuralsızlık, normsuzluk) yaratmıştır. Toplum, kendi koyduğu normlarla merkezin dayattığı normlar arasında sıkışmıştır.
• Psikolojik Açıdan: Kimlik, bireyin benlik algısının temel taşıdır (Erik Erikson). Kolektif kimlik ise birey kimliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Madrid'in Katalan kimliğini ve taleplerini görmezden gelen, onları "şımarık" veya "ayrılıkçı" olarak niteleyen tavrı, bir "tanınmama" (misrecognition) durumu yaratır. Axel Honneth'in "Tanınma Mücadelesi" teorisi burada devreye girer. Bireyler ve gruplar, toplumsal saygı, hukuki eşitlik ve sevgi bağları için mücadele eder. Katalonya'daki hareket, sadece siyasi bir özerklik değil, aynı zamanda sembolik ve psikolojik bir "tanınma" talebidir.
• Felsefi Açıdan: Bu, bir "egemenlikler çatışmasıdır". Carl Schmitt'e göre egemen, "olağanüstü hale karar verendir". 2017'deki bağımsızlık ilanı ve Madrid'in 155. Maddeyi devreye sokarak Katalan özerk yönetimine el koyması, tam da Schmitt'in işaret ettiği egemenlik mücadelesinin somut halidir. İki taraf da nihai karar verme yetkisinin (sovereignty) kendisinde olduğunu iddia etmiştir. Bu, modernite öncesi çoklu hukuk sistemleri ve sadakatler yerine, modern jakoben devletin dayattığı tek ve bölünmez egemenlik anlayışının bir krizidir.
3.2. İtalya: Zayıf Devlet, Güçlü Popülizm ve Borcun Sosyolojisi
İtalya'nun sorunu, bir kimlik bölünmesinden ziyade, devletin yapısal zayıflığı ve bunun ekonomik krizlerle birleşmesidir.
• Tarihsel-Sosyolojik Açıdan: İtalyan devleti, vatandaşlarıyla organik bir bağ kuramamıştır. Putnam'ın "Making Democracy Work" çalışmasında işaret ettiği gibi, Kuzey'de yatay ilişkiler ve sosyal sermaye, Güney'de ise dikey, patronaj ilişkileri (clientelism) hâkim olmuştur. Devlet, "common good" (ortak iyilik) için değil, "particular interest" (belirli çıkar grupları) için çalışan bir aygıt olarak görülmüştür. Bu, devlete olan güveni aşındırmıştır.
• Ekonomik-Psikolojik Açıdan: Yüksek kamu borcu (GDP'nin %150'si üzeri) sadece bir makroekonomik veri değil, bir toplumsal psikoloji halidir. Borç, geleceğin rehin alınmasıdır. Genç nesiller üzerinde bir "geleceksizlik" ve "öfke" duygusu yaratır. Bu psikolojik ortam, popülist söylemler için ideal bir zemindir. Popülizm, karmaşık sorunları (küreselleşme, Avrupa entegrasyonu, borç) basit düşmanlar yaratarak ("Brüksel bürokratları", "Alman egemenliği", "göçmenler") açıklama vaadi sunar.
• Aşırı Sağın Yükselişi: Giorgia Meloni'nin "Kardeşler İtalya" partisinin yükselişi, yalnızca faşist geçmişle bir hesaplaşma değil, aynı zamanda bir kimlik arayışıdır. "God, Family, Fatherland" (Tanrı, Aile, Vatan) sloganı, hızlı değişim, göç ve ekonomik belirsizlik karşısında kaybolan geleneksel referans noktalarına bir çağrıdır. Bu, Erich Fromm'un "Özgürlükten Kaçış" tezini hatırlatır: Bireyler, özgürlüğün getirdiği belirsizlik ve sorumluluktan bunaldıklarında, totaliter ve milliyetçi ideolojilere sığınarak bir güvenlik ve aidiyet duygusu ararlar.
4. Avrupa Birliği: Üstü Egemenlik ve Kemer Sıkmanın Parçalayıcı Etkisi
Avrupa Birliği, bu melez yapıların karşı karşıya olduğu meydan okumaları şiddetlendiren bir faktör olarak devreye girer. AB, kendi içinde bir "egemenlik melezi" dir: Ulus-üstü (supra-national) kurumlar, hükümetlerarası müzakere ve ulusal egemenlikler arasında gergin bir denge üzerine kuruludur.
• Kemer Sıkma Politikalarının Sosyolojik Etkisi: 2008 Finansal Krizi ve ardından gelen Euro Bölgesi Krizi'nde AB (ve özellikle Almanya öncülüğündeki Kuzey Avrupa), borç krizi yaşayan Güney ülkelerine kemer sıkma (austerity) politikalarını dayattı. Bu politikalar, kamu harcamalarında kesinti, sosyal hakların budanması, emeklilik yaşının yükselmesi anlamına geldi. Karl Polanyi'nin "Büyük Dönüşüm"de anlattığı gibi, piyasanın toplum üzerinde tahakküm kurması, toplumsal dokuyu parçalar. Kemer sıkma, Yunanistan, İspanya ve İtalya'da derin bir yoksullaşma, işsizlik ve sosyal eşitsizlik yarattı. Bu, toplumsal güveni daha da aşındırdı.
• Egemenlik İkilemi: AB, ulus-devletlerin karar alma yetkilerinin önemli bir kısmını (para politikası, sınır kontrolleri, ticaret kuralları) Brüksel'e devrettiği bir yapıdır. Ancak, demokratik meşruiyet ve kimlik hala büyük ölçüde ulusal düzeyde temsil edilmektedir. Bu, bir "demokrasi açığı" yaratır. Vatandaşlar, hayatlarını derinden etkileyen kararları (örneğin, bütçe disiplini) artık kendi seçtikleri hükümetlerin değil, uzaktaki bürokratların ve diğer üye devletlerin aldığını hisseder. Bu durum, ulusal egemenliğin bir illüzyon olduğu hissini pekiştirir ve "Biz mi yoksa onlar mı yönetiyor?" sorusunu gündeme getirir. Popülist partiler, tam da bu duyguyu sömürür: "Ulusal egemenliği Brüksel'e karşı savunma" söylemi, güçlü bir seçim vaadidir.
5. Sonuç ve Sentez: Melez Geçmiş, Belirsiz Gelecek
Güney Avrupa'nın melez modelleri, modern dünyanın en temel çelişkilerinden birini yansıtır: Küreselleşme ve ulus-üstü entegrasyon, bir yandan ulus-devletin geleneksel egemenlik anlayışını aşındırırken, diğer yandan mikromilliyetçilikleri ve yerel kimlik taleplerini güçlendirmektedir. İspanya ve İtalya, bu iki kutup arasında sıkışmış durumdadır.
• İspanya için, gelecek, jakoben, tekçi devlet modeli ile daha esnek, çokuluslu ve federal bir model arasındaki tercihte yatmaktadır. Mevcut anayasal çerçeve, bu gerilimi idare etmekte yetersiz kalmıştır. Kalıcı bir çözüm, ancak taraflar arasında diyaloğa dayalı, cesur ve yeni bir anayasal uzlaşı ile mümkün olabilir. Bu, İspanya'nın kendisini "İspanyol ulusundan oluşan millet" olarak değil, "İspanyol milletini oluşturan ulusların birliği" olarak yeniden tanımlamasını gerektirebilir.
• İtalya için, sorun daha fazla kurumsal istikrar, devlete güvenin tesis edilmesi ve borç tuzağından kurtulmaktır. Bunun için ise, bölgesel eşitsizlikleri azaltacak, yolsuzlukla etkin mücadele edecek ve Avrupa düzeyinde daha adil bir ekonomik politika için müzakere edecek güçlü bir siyasi iradeye ihtiyaç vardır. Popülizm, semptomu tedavi etmek yerine beslemektedir.
Avrupa Birliği ise, kemer sıkma dogmasından vazgeçerek daha dayanışmacı, esnek ve demokratik bir model geliştirmek zorundadır. Aksi takdirde, Güney Avrupa'daki melez yapıların parçalanması, sadece ulusal değil, kıtasal bir krize dönüşme potansiyeli taşımaktadır. Güney Avrupa'nın krizi, nihayetinde, modernitenin kendisinin bir krizidir: Egemenlik kimde? Kimlik nedir? Ve meşruiyet nereden gelir? Bu kadim sorulara 21. yüzyılda verilecek cevaplar, yalnızca Akdeniz havzasının değil, tüm Avrupa'nın kaderini şekillendirecektir.
Kaynakça
• Anderson, B. (1983). Imagined Communities: Reflections on the Origin and Spread of Nationalism. Verso. • Durkheim, É. (1893). The Division of Labour in Society. • Fromm, E. (1941). Escape from Freedom. Farrar & Rinehart. • Gramsci, A. (1926-1937). Prison Notebooks. • Honneth, A. (1995). The Struggle for Recognition: The Moral Grammar of Social Conflicts. Polity Press. • Judt, T. (2005). Postwar: A History of Europe Since 1945. Penguin Press. • Müller, J-W. (2016). What is Populism?. University of Pennsylvania Press. • Polanyi, K. (1944). The Great Transformation: The Political and Economic Origins of Our Time. Farrar & Rinehart. • Putnam, R. D. (1993). Making Democracy Work: Civic Traditions in Modern Italy. Princeton University Press. • Schmitt, C. (1922). Political Theology: Four Chapters on the Concept of Sovereignty. • Streeck, W. (2014). Buying Time: The Delayed Crisis of Democratic Capitalism. Verso. • Tarrow, S. (2015). War, States, and Contention: A Comparative Historical Study. Cornell University Press. • Türkçe Kaynak Önerisi: Keyman, E. F. (2014). Ulusal Egemenlik ve Küreselleşme: Çatışma mı, Uzlaşma mı?. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.