Kalbimi yaslayacak, başımı koyacak bir yere eksikliğim hiç dinmedi benim.
Hep bir şeylere eksik hep bir yerlere geç kalmışlık...Garip bir duygu.
Nerede neyin eksik olduğunu bilmeden bilinçaltı ...
" Ben uzağı; gözün görmediği, kulağın duymadığı, adımların varmadığı yer olarak bilirdim… Meğerse uzak, yüreğin görmediği, duymadığı ve varmadığı yermiş."
—Mehmet Deveci
Gece akıyor gözlerimden, uykularından vurulmuş. Terleyen karanlık, yüreğimin dağınıklığı, kalbimdeki göçük, sindirdikçe yüreğime saatler devriliyor üzerime. Ve ben, kendimi bekliyorum.
Bu gece farklı bir telaş var yüreğimde. İçim göç ediyor. Herkesin bir hikâyesi var, taşıyamadığı. Öyle bir kalabalık var ki yüreğimde, yokluğundan doğan. Aynı zamanda hem yanar hem donar mı insan?
Savaş alanına ve yıkılmış krallığıma dönüp bakıyorum, yanımda kayıtsızca uyuyan sulûete… Yüreğimin yüreğinden vazgeçme ihtimali var.
Oysa bu hikâyeye böyle başlamadım ben. Bir zamanlar dünyayı karşıma aldığım bu adam mıydı . Koynunda sabahladığım, saatlerce telefonda konuştuğum, sesini bir saat duymasam telaşlandığım, “Gel” dese gözlerim kapalı koştuğum…
Saçları, gözleri artık vazgeçilmezim değil. O artık eski masal kahramanım değil. Artık esmiyor gözleri gözlerime.
“Ölüme gidiyoruz” dese, tereddütsüz ellerini bırakmazcasına tutacağın insanı hayretle ve yavaş yavaş ellerinden kayıp gidişini izliyorsun. Ve biliyorsun ki artık çaresi yok. Tutmayan bir sıva gibi hiçbir şeye değmediğini fark ediyorsun. Nasıl da yabancılaşıyor, adım adım uzaklaşıyorsun. Yıllara yenilip, gözyaşlarıyla düşüşünü izliyorsun yüreklerin.
Bir şeyler kırılıp dökülüyor her gün biraz daha. Biraz daha derken sadece bedenler yan yana kalıyor. Telâşlı artık zaman, uzadıkça uzuyor. Gel de dinle…
Dünya küçük diyorlar. Peki, neden biz birbirimizi bulamıyoruz?
Artık iyice sararmaya başladı. Yitirdi aşk gövdesini. İçimizdeki esirler, düşmüş kaleler, çıkamadık içinden. Sarılsak geçecekti belki; dağıldık, kaldık öylece… Demek ki sevdanın da kalbi duruyormuş zamanla.
Neydi bizi bizden bu kadar alan, neden bu kadar çok kaybettik birbirimizi? Boğuldum, boğulacağım.
Sağır edici bir sessizlik…
Ne kadar uzun bir yolculuğa çıkmışız sen ve ben, ayrı iklimlere doğru. Kayıyor hangi yıldıza koşsam…
Akıp gidiyor renkler, vurup tırpanı köklerine. Gerçek yalnızlık neymiş, şimdi daha iyi anladım. Öyle bir hana girdim ki çıkamıyorum. Belki de bir adım ötesi yok.
Her şeye en başından başlayabilsek ama güneş ne doğuyor, ne batıyor. Sadece izliyor ve bekliyoruz.
Bu akıntı bizi nereye götürecek? Belki toparlayabiliriz ama bu yönde bir çaba da göremiyorum. Ne de çok yorulmuşuz. Neresinden tutarsan tut, eriyip gidiyoruz.
Sıkıldım her gün aynı rolü oynamaktan, hiçbir şey yokmuş gibi yaşamaktan, ne kadar ağlasa da içimi gizlemek için gülmeye çalışmaktan.
İçimin Hira’sına akıyorum; bir yudum su bulamayışıma ağlıyorum.
Beynim uyuşuyor. Bu kadar kaymışken içimin toprakları, daha ne kadar dayanabilirim bilmiyorum…
Giriyoruz kuru, soğuk bir mevsime. Suları çekilmeye başlamış bir dere yatağından geçiyorum. Kalsam da yanacağım, gitsem de…
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.