Resûl-i Ekrem, hastalığının son gününde bir ara biricik kızı, güzel ahlâk ve zarafet timsâli Hz. Fâtima'yı yanına çağırdı. onu sol tarafına oturttu. Ona gizlice bir şey söyledi.Hz. Fâtıma'yı birden bir hüzün ve keder havası kapladı. Arkasından gözyaşları boşanmaya başladı.kızına gizlice bir şey daha söyledi. Bu sefer, biraz evvel gözyaşı döken Hz. Fâtıma, birden gülümseyip sevinmeye başladı.O sırada orada bulunan Hz. Âişe, daha sonra bunun sebebini sorunca, Hz. Fâtıma şu cevabı verir Önce bana pek yakında dünyadan ve benden ayrılacağını söyledi; bunun için ağladım! Sonra da 'Ailem içinde en evvel bana sen kavuşacaksın.' deyince de sevindim!"
Resûl-i Kibriya Efendimizin mübarek başlan, Hz. Âişe'nin kucağında, göğsüne dayalı idi. Artık, nefes alıp vermekte güçlük çekiyordu. Dili Allah'ı zikretmekle meşguldü:
Dili Allah'ı zikretmekle meşguldü: "Allah'ım, beni Refik-i Âlâ'ya* ulaştır!" duasını tekrarlıyordu. Bu esnada bile ümmetime irşadda bulunmaktan geri durmuyordu: "Elleri-nizdeki kölelerinize iyi davranınız! Namaza, namaza dikkat ve devam ediniz!"diyordu.
hazin manzara, orada bulunan Hz. Fâtıma'nın yüreğini âdeta dağlıyordu. Bir ara Resûl-i Kibriya Efendimizi bağrına bastı; "Vay, babamın çektiği ızdıraba!.." diyerek gözlerinden yaşlar boşanmaya başladı.
Peygamber Efendimiz, "Bugünden sonra baban hiçbir ızdı-rap çekmeyecektir." buyurdu ve ilâve etti: "Kızım, sakın ağlama! Ben vefat ettiğim zaman 'İnnâ lillah ve İnnâ ileyhi raciûn.'de."
Hz. Cebrail ile Hz. Azrail 'in Birlikte Gelişleri Resûl-i Kibriya Efendimiz, bu fânî dünyada artık son dakikalarını yaşıyordu.
Hz. Cebrail, Hz. Azrail'le geldi. Resûl-i Kibriya Efendimizin hâl ve hatırını sordu; sonra, "Ölüm meleği Azrail, içeri girmek için izninizi ister!" dedi.Resûl-i Kibriya Efendimiz müsaade edince, Hz. Azrail içeri girdi. Efendimizin önüne oturdu. "Yâ Resûlallah!.." dedi, "Yüce Allah, senin her emrine itaat etmemi bana emretti. İstersen ruhunu alacağım, istersen sana bırakacağım!"Resûl-i Kibriya Efendimiz, Hz. Cebrail'e baktı. O da, "Yâ Resûlallah, Mele-i Âlâ seni beklemektedir!" dedi. Bunun üzerine, Hâtemû'1-Enbiya Efendimiz, "Yâ Azrail, gel, memuriyetini yerine getir." diye buyurdu.
Mübarek başlan Hz. Âişe'nin kucağında, göğsüne dayalı idi. Yanında su kabı vardı. İki elini suya batırıp ıslak ellerini mübarek yüzüne sürdü. Mübarek dudaklarından "Lâ ilahe İllallah." cümlesi döküldü.Gözlerini evin tavanına dikti. "Allah'ım, Refık-i Âlâ!.." cümlesini tekrarlaya tekrarlaya 63 yaşında iken mübarek ruhu Refık-i Âlâ'ya yükseldi. Tarih, Hicret'in 11. senesi, Rebiülevvel ayının 12'si, Pazartesi günü. Milâdî: 8 Haziran 632.
Vefattan Sonra Hâtemû'l Enbiya Efendimizin pâk ruhları artık Alâyı İlliyyin'e En Yüksek Makama] yükselmişti."
Hz. Resûlullah'ın son anlarını yaşadığını" haber alan Hz. Üsame, hareket etmeyip ordusuyla Mescidi Şerife gelmişti. Hânei Saadet'te feryad ve figanın yükseldiğini duyan ashab, kalblerinden vurulmuşa döndüler. Sanki gök kubbe bir anda başlarına yıkılmış gibiydi. Herkesin nutku tutulmuş, gözler damla damla keder ve hüzün akıtıyordu.
Hz. Ömer, cesaret ve adalet timsâli Hz. Ömer bile kendisini bu dehşetli ânın tesirinden kurtaramadı; hattâ, herkesten daha çok dehşete kapılarak şöyle bağırdı: "Resûlullah ölmemiştir ve sağdır! Ona sâdece, Hz. Musa'ya arız olan saika gibi bir sarika arız olmuştur. Kim 'Muhammed öldü.' derse, onu kılıcımla iki parça ederim
Hz. Ebû Bekir, sür'atle Hânei Saadet'e geldi.Dehşet ve hayret içinde, Fahri Kâinat'ın mübarek yüzlerini örten örtüyü kaldırdı. Yüzü, tecessüm etmiş bir nur idi. Eğildi,tazim ve hürmetle pâk ve nurlu alınlarından üç kere öptü. Akan gözyaşları arasında dilinden dökülen kelimeler şunlar oldu:Ölümün de hayatın gibi temiz ve lâtif, yâ Resûlallah!.."Sonra da Ehli Beyt'e teselli verdi.
Hz. Ebû Bekir, Hânei Saadet'ten çıktıktan sonra Mescidi Şerife vardı. Hz. Ömer'in "Resûlullah vefat etmedi." sözlerini duymuştu. Bunun üzerine şöyle konuştu: "Kim ki Muhammed'e (s.a.v.) tapıyorsa, bilsin ki Muhammed (s.a.v.) ölmüştür. Kim ki Allah'a ibâdet ve kulluk ediyorsa, bilsin ki Allah, Hayy'dır, ölümsüzdür."
Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce birçok peygamber gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse, siz ardınıza dönüverecek misiniz (Dininizden dönecek veya savaştan kaçacak mısınız?) Kim ardına dönerse, elbette Allah'a hiçbir şeyle zarar verecek değil; fakat şükredip sabredenlere, Allah muhakkak mükâfat verecektir!"
Hz. Ebû Bekir, şu mealdeki âyeti kerîmeyi okudu:(Ey Resulüm!..) Elbette sen de öleceksin, onlar da ölecekler!"
Ashabı Güzin artık Kâinatın Efendisinin bu dünyadan göçmüş olduğunu anlayıp kabul ettikleri gibi, Hz. Ömer de "Resûlullah ölmemiştir!" sözünü söylemekten vazgeçerek kendine geldi.
Medine Medine olalı beri, Kâinatın Efendisinin kendisine teşrifiyle duyduğu sevinç kadar hiçbir sevinç duymamıştı Medine, en büyük hüzün ve keder ânını yaşıyordu; âdeta, semâlarını hüzün ve kederden bir kara bulut kaplamıştı.Resûli Kibriya Efendimizin vefatıyla Medine mateme bürünmüştü. Gözlerden gözyaşı, gönüllerden tahassür, keder ve elem akıyordu.
Müslümanların işlerini görecek, İslâm'ın hükümlerini tatbik edecek, Resûli Ekrem Efendimize halife olacak bir devlet başkanının seçilmesi gerekliydi.Ashabı Kiram'in en yüksek tabakası, en evvel Mekke'de îman eden seçkin sahabîlerdi. Onların da en efdali Hz. Ebû Bekir idi.
Hz. Abbas ve Hz. Ali, akrabalık cihetiyle herkesten ziyade Resûli Ekrem Efendimize yakın idiler;
Nebîyyi Muhterem Efendimiz, yârı garı olan Hz. Ebû Bekir'i, ashabının hepsinden üstün tutardı.Ebediyet âlemine göç etmesine üç gün kala imamlık vazifesini yine ona devretmiş, İslâm'ın temel şartlarının en mühimi olan namazda onu bütün Müslümanların önüne geçirmişti.
Hz. Resûlullah'tan sonra halifeliğe en lâyık o idi. Nitekim, netice de öyle oldu. Resûli Ekrem Efendimizin ebediyet âlemine irtihal buyurdukları Pazartesi günü öğleden sonra akşama kadar yapılan uzun konuşma, görüşme ve müzakerelerden sonra, Hz. Ebû Bekir, Hz. Resûlullah'ın halifesi seçildi ve ona biat edildi.
Hz. Ebû Bekir, Allah'a hamd ve şükrettikten sonra şöyle konuştu: "Ey insanlar!.. Ben, üzerinize vali ve emîr oldum. Hâlbuki, sizin en hayırlınız değilim! Eğer iyilik edersem bana yardım ediniz, fenalık yaparsam bana doğru yolu gösteriniz! Doğruluk emanettir, yalancılık hıyanettir. İnşallah, içinizdeki en zaîfiniz, kendisinin hakkını alıncaya kadar, yanımda en güçlünüz olacaktır! İnşallah, içinizde en güçlünüz de, üzerine geçirdiği hakkı kendisinden alıncaya kadar benim yanımda en zaîfiniz olacaktır! Ey insanlar!.. Allah yolunda cihadı terk etmeyin! Bilin ki, cihadı terk eden kavim zelil olur. Ben, Allah ve Resulüne itaat ettikçe, siz de bana itaat ediniz; ben, Allah ve Resulüne âsi olursam, sizin de bana itaatiniz lâzım gelmez
Yıkama işini Hz. Ali yaptı; zîra, Resûli Kibriya Efendimiz, sağlığında ona, "Vefat ettiğim zaman, beni sen yıka." diye vasiyet etmişlerdi.
Hz. Abbas ile Üsame ve Şükran, Peygamberimizin üzerine su döküyorlardı. Hz. Ali de, eline sarmış olduğu bezle gömlek üzerinden ovuşturarak Peygamberimizi yıkıyordu. Mübarek cesetleri son derece temizdi, mis gibi kokuyordu.Mübarek cesetleri son derece temizdi, mis gibi kokuyordu. Hücrei Saadet'in içini, o âna kadar görülmemiş güzel bir koku kaplamıştı.
Peygamber Efendimizde, ölülerde görülegelen şeylerden hiçbirinden eser yoktu.Hz. Ali yıkarken, "Anam babamı sana feda olsun! Hayatında da, vefatında da temizsin, güzelsin yâ Resûlallah!.. diyordu.
Yıkama işi bittikten sonra, Hâtemû'lEnbiya Efendimiz, yine Hz. Ali, Hz. Abbas, Fadl b. Abbas ve Şükran tarafından kefene sarıldı Fahri Âlem Efendimize karşı bu son vazifelerini huşu ve hüzünle îfa ettiler.
Resûli Ekrem'in nereye defnedileceği hususu görüşüldü.Bir kısmı, Mekke'ye götürülmesini, diğer bir kısmı Medine'de ve Bakî Mezarlığına, bazıları ise mescidin içine defnedilmesini teklif etti.
Hz. Ebû Bekir, "Ben, Resûlullah'tan şu sözü işitmiştim ve hâlâ unutmamışımdır: 'Cenâbı Hakk, her peygamberin ruhunu, o peygamberin defnolunmak istediği yerde kabzetti.' Dolayısıyla, Resûlullah'ı istirahat döşeğinin bulunduğu yere defnetmeliyiz!" dedi.
Müslümanları Ağlatması Resûli Kibriya Efendimiz henüz defnedilmemişti. Bu sırada Hz. Bilâl, hüzün ve hasret akıtan yanık sesiyle ezan okudu.
"Eşhedü Enne Muhammede'rResûlullah." dediği zaman, Ashabı Kiram hüngür hüngür ağlamaya başladı;Mescidi Nebevî, ağlama sesleriyle çalkalandı.Bu, Hz. Bilâl'in son ezanı oldu. Resûl Hazretleri defnedildikten sonra artık ezan okumadı.
Bu büyük, eşsiz ve benzersiz hayatın safhalarını gücümüzün yettiği kadar anlatmaya çalışıp burada bitirirken, duamız da şu:Allah'ım!.. Bizi dünyada Resulünün sünnetinden ayırma; âhirette ise şefaatinden mahrum kılma!
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.