Bir kimsenin beni yüzüme karşı methetmeye hakkı olursa, yüzüme karşı beni tenkit etmeye de hakkı olması lazımdır. bısmark
Sessiz Sofra
Bir köyün sükûnetine konuşan bu roman, yalnızlık ve iletişimsizlik üzerine dokunaklı bir demeç sunuyor. Kitap boyunca, içsel sessizliğine gömülmüş bir adamdan üç kuşak sonrası torunu Cihan’a uzanan hi...
33. Bölüm

KIRILMA ÇİZGİSİ: GEÇMİŞ, GÖLGE VE IŞIK

37 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum

Sabahın ilk ışıkları Mezopotamya topraklarını şefkatle sıvarken,
Dara Taşı’nın eteklerinde kurulan kamp alanında çıt çıkmazdı. İçi
yananlar için dışarıdan gelen sessizlik bir merhamet perdesi gibiydi.
Rauf, sabah namazından dönüşte annesinin ona küçük yaşta anlattığı
bir sözü hatırladı: “Toprak ne kadar susarsa, o kadar çok şey anlatır.”
Yusuf, Zepür ve Leyla’nın yüzlerinden gecenin izleri silinmemiş
ti. Kamp ateşinin başında Mahir, suskunluğuyla oturuyor, Rıza ise
eski bir pusulaya bakıyordu. Herkes, içten gelen bir yüzleşme duygu
suyla sarmalanmıştı.
Bu sözsüzlüğü Rauf bozan ilk kişi oldu. “Annemin mezarını göre
medim ama onun şarkısı bu topraklarda yaşıyor. O şarkıyı duyduğum
180
Sessiz Sofra
her an, bir parçam eksik değil artık.” Leyla başıyla onayladı. “Benim
annem de gizli gizli Ermenice dualar ederdi. Anlamazdım. Şimdi keli
melerin ardından kalbin ne konuştuğunu duyuyorum.”
Rıza yavaşça cebinden eski, kahverengi bir tahta kutu çıkardı.
İçinde, annesinden kalma toprak numuneleri, ipek mendile sarılmış
bir not ve çocukluğunda çizdiği haritalar vardı. “Benim annem de bir
toprak kadınıydı. Her bir avuç toprağa bir isim verirdi. ‘Bu toprak
suskun, bu toprak yorgun, bu toprak umutlu,’ derdi. Şimdi anlıyorum
ki, suskun toprak bizim yüzleşmediğimiz tarihtir.”
Zepür, kamp ateşinin külünden bir avuç alıp avucuna büktü. “Ben
o defteri bulduğumda, ilk hissettiğim şey korku oldu. Ama sonra...
Siranuş’un sesi, yüzlerce yıllık bir gecikmeyle bile olsa kalbime do
kundu.”
Mahir, nihayet konuştu. “Ben de bir zamanlar sessiz kaldım. Ama
gördüm ki sessizlik, en çok bağıran şeymiş. Bugün burada bulun
mam, sadece gerçekleri konuşmak için değil; affedilme hakkını talep
etmek için.”
O an bir hareketlilik oldu. Kampın doğu ucundan gelen bir figür
yaklaştı. Genç, esmer bir delikanlı, elinde eski bir kemanla ortaya
çıktı. Rauf onu tanıdı. “Ali! Dayımın torunu... Benim unuttuğum şar
kıyı o hatırlayacak.”
Ali, kemanını akort etti ve yavaşça eski bir Mezopotamya ezgisi
çalmaya başladı. Melodi, havada asılı kalırken, herkes sessizce kendi
geçmişine bir perde araladı.
O anda Rıza, kutudan çıkardığı toprağı Yusuf’un avcuna döktü.
“Bu, senin dedenle benim babamın birlikte ekiğtiği yerden. Toprak,
kin tutmaz. Ama hatıraları unutturmaz.”
Gök yavaşça açılıyor, güneş bir kez daha bu hikâyeyi aydınlatma
ya başlıyordu
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL