Bir kimsenin beni yüzüme karşı methetmeye hakkı olursa, yüzüme karşı beni tenkit etmeye de hakkı olması lazımdır. bısmark
SAHRA'NIN UYANIŞI ve YÜKSELİŞİ: M.S. 8000 - M.Ö. 5000
Sahra Çölü, bugün dünyanın en kurak ve geniş çöl alanlarından biridir; ancak yaklaşık 15.000 ila 5.000 yıl önce bu topraklar göllerle dolu, otlaklarla kaplı ve yaşamla iç içe bir ekosisteme sahipti. B...
78. Bölüm

33: KRALLAR UZAYDA (M.Ö. 3000)

5 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Bölüm 33: KRALLAR UZAYDA (M.Ö. 3000)

Afrika Olimpiyatları için toplanan altı kralın içinde bulunduğu uzay gemisi, titreyerek göğe yükseldi. Nil’in kıyıları, tarlalarda çalışan halk… Hepsi küçülüp küçülüp sonunda tek bir mavi parıltıya karıştı.

Kemet Kralı Karmen, Sudan Kralı Taharka, Kenya Kralı Mwenye, Nubia Kralı Shabaka, Libya Kralı Amsel ve Gine Kralı Mandé, boşluğun siyah perdesinde asılı duran mavi-yeşil mücevhere, Dünya'ya bakıyorlardı. Karmen, nefesi kesilmiş gibi cama yapıştı. Dünya, boşluğun siyah perdesinde asılı duran mavi-yeşil bir mücevherdi.

“Dünyayı görüyorum.” dedi.

Sesi önce yalnızca kendi kapsülünün içinde yankılandı; ama geminin iletişim sistemi, yeryüzüne doğru otomatik bir sinyal göndermeye başlamıştı.

Gökyüzünde, kapsülün anteninden yayılan radyo dalgaları, Afrika'nın her şehrinde, köyünde, sarayında ve çadırında yankılandı. Nil kıyılarındaki çiftçi tarlasındaki radyosunu açtığında, uzaydan gelen sesi duydu: bu, bir insanın evrensel farkındalığının yankısıydı.

Sesi tüm Afrika Birliği ülkelerinden işitildi. İnsanlar bir anda durdu, işler yarıda kaldı. Denizdeki balıkçılar, tarla süren çiftçiler, pazarlık yapan tüccarlar… herkes aynı sözleri duydu:

İlk konuşan, en büyük imparatorluklardan birinin mirasçısı olan Kemet Kralı Karmen oldu. Sesi, hayranlık ve pişmanlık arasında titrekti:

“Kapsülümün penceresinden evrenin sonsuzluğuna bakarken, aşağıda, bir toz tanesi gibi süzülen gezegenimi gördüm. Yıllardır hükmettiğim o topraklar, savaşların ve barışların yaşandığı o kaleler ve saraylar ne kadar da küçüktü... Oysa ben, onca zamanımı o küçük topraklar için harcamıştım. Güç için, şan için, sınırlara çizdiğim çizgiler için...

Onu, çöllerin ortasındaki krallığından gelen Libya Kralı Amsel izledi. Onun sözlerinde, hırsın boşluğu vardı:

Şimdi anlıyorum ki, bir nehirde suyun akışına hükmetmek mümkün değilmiş. Ne kılıcım ne de ordum, bu muazzam boşluğun içinde bir anlam ifade etmiyormuş. İnsanların hırsla koşturduğu o yollar, bu sonsuzlukta sadece anlamsız birer çizgiymiş.

Her şey, tüm bu çabalar, bir damla suda yansıyan güneş gibiydi; ne kadar parlak olsa da, kendi başına bir anlamı yoktu. Gerçek olan, sadece okyanusun kendisiydi. Ben de şimdi okyanusu görüyorum. Krallığım, unvanlarım, saraylarım... hepsi birer damla.

Medeniyetin beşiği Nubia’nın kralı Shabaka ise, evrensel birlik fikrini dile getirdi:

Sonsuzluğun bu sessizliğinde, tahtımın üzerindeki ağırlığın ne kadar yersiz olduğunu anladım. Oysa her sabah, o ağırlığı omuzlarımda hissederek uyanırdım. Ne kadar çok şeye sahip olursam, o kadar az şeye sahip olduğumu şimdi görüyorum. Krallığım, saraylarım, ordularım… Hepsi, bir kum tanesinin deniz fenerini aydınlatma çabasıymış.

Savana ve göllerin krallığından gelen Kenya Kralı Mwenye, anlık olana odaklandı:

Ben, gökleri gören bir hükümdar değilmişim. Sadece bir zindanın en parlak hücresinde yaşayan bir mahkûmmuşum. Halkıma baktığımda, onların da aynı zindanda olduğunu görüyorum. Hırs, öfke, korku… Hepsi, bizi birbirimize zincirleyen prangalar. Artık özgürüm. Çünkü artık hiçbir şeye hükmetmek istemiyorum. Sadece, bu evrenin bir parçası olmak istiyorum.

Savaşların ve isyanların yaşandığı Sudan'dan gelen Kral Taharka, içsel fetih üzerine konuştu:

Aşağıda, toprağın üzerinde yaşayanların telaşını izliyorum. Bir karınca yuvasındaki karmaşa gibi… Oysa yukarıdan bakınca, ne krallıklar kalmış ne de savaşlar. Sadece bir nefes… Bir anlık bir parıltı… Tıpkı bir yıldızın doğuşu ve batışı gibi… Şimdi biliyorum ki, en büyük fetih, kendi nefsini yenmekmiş. En büyük hazine ise, anın kendisiymiş.

Son olarak, Batı Afrika’nın ormanlarından gelen Gine Kralı Mandé, mutlak teslimiyeti ifade etti:

Yıllarca askerlerimin gücüyle sınırlar çizdim. Düşmanımı dışarıda tutmak için. Oysa en büyük düşmanım içimdeymiş. En büyük krallık ise, kalbimdeymiş. Bu evren, bana kendi içimdeki sonsuzluğu gösterdi. Artık biliyorum ki, ben bir kral değilim. Ben, sadece evrenin kendisinin bir yansımasıyım.

Kemet Kralı Karmen:

İşte bu yüzden, geri döndüğümde, ne kadar büyük olduğunu düşündüğüm tahtıma artık aynı gözle bakamayacağım. Hükmetmek, birilerine sahip olmak değil; okyanusun parçası olmak, tüm varoluşla bir olmakmış.”

Sesi geminin içinde yankılandı. Gözleri dolmuştu.

“Yukarıdan bakınca fark ediyorsun: Ne krallar var, ne köleler. Ne sınırlar, ne de savaş. Yalnızca tek bir halk var: Dünya halkı.”

Gemi, sarsıntılarla yeniden atmosfere girdi. Alevler gövdeyi yaladı ama altı Kralın da bakışları hâlâ gökteydi. Halk korku ve hayranlık içinde meydanda toplanmıştı; kimisi dua ediyor, kimisi susmuş, kimisi şaşkın bakışlarla olan biteni izliyordu. Paraşütler açıldı ve kapsül, bozkırın ortasına salına salına yere indi. Çarpmanın ardından toz bulutu yükseldi.

Kapsülün kapağı yavaşça açıldı. Ağır bir sessizlik çöktü. İçeriden, ağır uzay giysisinin içinde altı siluet çıktı. Yeryüzüne sağ salim ayak bastığında dizlerinin bağı çözülmüştü. Altı kral, uzay giysileri içinde teker teker yeryüzüne ayak bastılar ve alnını toprağa koyarak fısıldadılar:

“Ben göğü gördüm. Artık yeryüzünü farklı göreceğim.”

Krallar kasklarını çıkardılar. Yüzüne çarpan rüzgârla birlikte saçları savruldu. Halk, ilk defa krallarının yüzünde yıldızların sessizliğini yansıtan gözlerini gördü.

Çevresinde kalabalık iyice yaklaştı; çocuklar annelerinin ellerini sıkıca tuttu, yaşlılar bastonlarına dayanarak öne çıktı. Kalabalığın içinde bir uğultu başladı, ama o elini kaldırıp sessizlik istedi. Gözleri kalabalığı süzdü, sonra yüzünü göğe kaldırdı ve derin bir nefes aldı.

Ve işte o an, her biri kendi aydınlanmasının son sözünü söyledi:

Kemet Kralı Karmen:

"Kapsülümün penceresinden evrenin sonsuzluğuna bakarken,

gördüm ki dünya bir inci tanesi gibi boşlukta asılı.

O incinin içinde insanlar, tahtlar, savaşlar, hırslar…

Hepsi bir rüyanın içindeki gölgelerden ibaretmiş."

Libya Kralı Amsel:

"Ben yıllarca “benim” dedim; toprak, taç, ordu, sınır…

Oysa şimdi anlıyorum ki hiçbir şey benim değilmiş.

Ben, sahip olduğunu sanan bir mahkûm,

dünyanın en süslü zindanında yaşayan bir tutsakmışım."

Nubia Kralı Shabaka:

"Şimdi zincirler çözüldü.

Krallığım bir hayal, şanım bir sis perdesi.

Bana ait sandığım her şey,

okyanusun damlasındaki bir yansıma gibi kayboldu."

Kenya Kralı Mwenye:

"Oradan bakınca görüyordum:

Okyanus ile damla arasında bir perde yok.

Ben damlayım, ama damlada bütün deniz saklı.

Ben fanîyim, ama bende O’nun nefesi gizli."

Sudan Kralı Taharka:

"Zaman da çözülüyordu orada.

Asırlar, imparatorluklar, kavimler…

Bir yıldızın göz kırpışı kadar kısa.

O halde tek sermayem ‘şimdi’dir,

ve ‘şimdi’, ebediyetin kapısıdır."

Gine Kralı Mandé:

"Artık biliyorum ki en büyük fetih,

ne sınırları genişletmek, ne kaleleri almak…

En büyük fetih, kendi nefsini yenmektir.

En büyük zafer, kendine hükmetmektir."

Kenya Kralı Mwenye:

"Döndükten sonra artık tahtıma otursam da,

artık o taht gözümde bir gölge olacak.

Gerçek taht, kalplerin içindedir.

Gerçek saltanat, merhametle hizmet etmektir."

Kemet Kralı Karmen:

"Şimdi şahit oldum:

Evrenin sessizliğinde yankılanan tek hakikat,

“Tek Tanrıdan başka Tanrı yoktur.”

Ben bir kral değilim.

Ben, sadece O’nun aynasındaki bir parıltıyım.

Ve teslimiyetle söylüyorum:

Hükmetmek özgürlük değilmiş,

teslim olmak özgürlüktür.

Siz de O'na teslim olun."

Krallar sözlerini bitirdiğinde, meydanda kimse alkışlamadı, kimse bağırmadı. Sadece sessizlik… Ve o sessizlikte, sanki herkes aynı hakikati hissetmişti. Bir kuş sürüsü göğe yükseldi, halkın bakışları onlarla birlikte göğe çevrildi.

Bir dakika süren bu sessizlik, eski bir çağın sonu gibiydi. Sonra, kalabalığın ön sıralarında duran yaşlı, bilge bir kadın, yavaşça diz çöktü. Ardından, bir genç adam, sonra bir asker ve en sonunda meydandaki herkes. Ancak bu, krallara biat etme diz çöküşü değildi. Bu, Kralların göklerden getirdiği hakikate, Varlığın Birliğine ve Tek Tanrıya teslimiyete duyulan saygının ifadesiydi.



33.1. Demokrasi Rüzgârı

Karmen, bir an göğe baktı, sonra yavaşça kalabalığa döndü ve derin, sakin bir sesle konuşmaya başladı:

“Ben artık kralınız değilim.”

Halkta önce bir şaşkınlık dalgası yayıldı. Bir süre sessizlik sürdü; rüzgâr sadece yaprakların hışırtısını taşıyordu. Karmen devam etti:

“Tahtın yükü, gücün çekiciliği… Tüm bunlar, beni size hizmet etmekten alıkoydu. Artık ne sarayım, ne unvanım, ne de sınırlar benim. Ben, sadece bu engin evrende sizinle aynı toprağı paylaşan bir damlayım.”

Bir adım öne çıktı; kaskını elinde tutarak halkın gözlerinin içine baktı. ”Artık hükmetmeyeceğim. Artık sahip olmayacağım. Sadece hizmet edeceğim.”

Kalabalıkta bir uğultu yükseldi, ama bu korku değil, merak ve umut dolu bir sessizlikti. Karmen, derin bir nefes aldı ve halkın daha önce hiç duymadığı bir açıklıkla sürdü:

“Yarın, her şehirden ve köyden temsilciler seçilecek. Artık kararları ben değil, siz alacaksınız. Her bireyin sesi eşit olacak. Güç, bulutlarda olduğu gibi akıcı ve geçici olacak; savaşlar değil, diyalog; hırs değil, uzlaşı hakim olacak. Bu yeni düzen, gökten yeryüzüne baktığımda gördüğüm birliği yansıtacak: ne zengin ne fakir, ne güçlü ne zayıf ayrımı olmayacak. Hepimiz, okyanusun damlası gibi bütüne katkı yapacağız.”

Halkın gözlerinde umut ışıkları yanmaya başladı. Kimse alkışlamadı; sessizlik, Karmen’in sözlerinin ciddiyetini ve ağırlığını yansıtıyordu.

“Ve böylece,” dedi Karmen, ”Halk Meclisi kurulacak. Her köyde, her şehirde halk meclisleri toplanacak. Yaşlılar, gençler, kadınlar, erkekler, çiftçiler, tüccarlar, bilginler… Herkes kendi iradesiyle karar alacak. Meclisler, yasaları yazacak; liderler seçilecek, ama tahtta oturan hükümdarlar değil, hizmet eden ve hesap veren temsilciler olacak. Her yıl, halk oyuyla yenilenecekler. Çünkü güç, bulutların akışı gibi geçici olmalı.”

O an, kalabalık yavaşça alkışlamaya başladı; önce küçük, sonra güçlenen bir alkış… Çocuklar ellerini kaldırdı, yaşlılar başlarını salladı. Karmen, bu sahneyi sessizce izledi, ardından kapsülün yanına geri döndü ve bir kez daha göğe baktı:

“Sadece 6 kral değil, Dünya'nın bütün kralları bu roketle gökyüzüne çıkıp Dünya'yı uzaydan izlemeli. Evren bana gösterdi ki, en büyük güç paylaşmaktır. En büyük liderlik, halkın önünde eğilebilmektir. Dünya'nın bütün kralları bu gerçeği farketmeli.”

Ertesi gün, halk meclisleri kuruldu. İlk seçimde adaylar belirdi: Başbilgin, Başrahip, Başmühendis, Başvezir, Başkatip ve Başyargıç. Her grup kendi önderini destekledi; bilginler başbilgine ısrar etti, rahipler başrahibe, mühendisler başmühendise… Halk oy kullandı. Seçimi başbilgin kazandı. Karmen, bir kez daha halkın önüne çıktı ve başbilginin seçimini onayladı:

“Bilgelik, bir kişinin değil, hepimizin ışığıdır. Halkın iradesi, en güvenli yoldur.”

Başbilgin, halkın tezahüratları arasında kürsüye çıktı. ”Artık yönetim hepimizin elinde,” dedi. ”Her karar, topluluğun vicdanına dayanacak. Güç, tek bir kişinin elinde değil, halkın kolektif aklında olacak.”

Yıllar içinde Halk Meclisi, Afrika kıtasının dört bir yanına yayıldı. Nil Deltası’ndan Sahara’nın güneyine, doğudan batıya kadar, eski krallıklar yerini halk meclislerine bıraktı. Her ülke, kendi geleneklerini korurken, ortak bir demokrasi şemsiyesi altında birleşti.

Karmen’in sesi, uzaydan yankılanan o ilk sözler, artık kıtanın her köşesinde yaşayan bir miras haline gelmişti. Halk, kendi iradesiyle yönetime katıldığı için, savaşlar unutulmuş anılara dönüştü; tarlalar bereketli, ticaret adil ve toplum huzurlu bir düzen içinde yaşadı.

Karmen, bir zamanlar tahta oturmuş bir kral olarak değil, ”Hizmetkar Başkan” olarak anıldı. Çıktığı 100 km yükseklik isminden esinlenerek Kármán hattı olarak isimlendirildi.

33.2. Afrika’nın Altınçağı

Bu yeni düzen kısa sürede meyvesini verdi. Çatışmalar azaldı, çünkü kimse kendini dışlanmış hissetmiyordu. Tarlalar daha bereketli oldu; çünkü köylüler alınacak kararları kendileri vermişti. Ticaret yolları güvenle açıldı; çünkü tüccarlar adil temsilciler tarafından korunuyordu.

Komşu ülkeler bu değişimi gördü. Önce kuşkuyla baktılar, sonra merakla elçiler gönderdiler. ”Karmen’in halkı kendi kendini yönetiyor, kral tahtını bırakmış,” deniyordu.

Kısa süre içinde bu yükseliş kıtanın dört bir yanına yayıldı. Nil’in ötesindeki krallıklarda halk meydanlara indi, meclisler kuruldu. Batı Afrika’da, tüccar şehirlerinde, temsilciler seçildi. Güneyde, kabileler bir araya gelip ortak konseyler kurdu.

Afrika Birliği, artık yalnızca kralların değil, halkın birliği olmuştu. Sınırlar hâlâ vardı, ama onları aşan bir şey doğmuştu: ortak bir demokrasi ruhu.

Ve göklerden aşağıya bakınca, mavi-yeşil mücevherin üzerinde parlayan bir barış ışığı görüldü. Afrika, "overview effect"inden alınan ilhamla eşitlik, uzlaşı ve evrensel bir birlik kıtasına dönüşmüştü.

...

33.3. Nil-7’nin Anlatımı (M.S. 8000, Sahara’nın Odası)

Nil-7’nin gözlerindeki ışık halkaları yavaşça soldu. Gözbebeklerinde Nil’in mavisi değil, anıların külleri dönüyordu artık.

Nil-7: ”Hikaye burada biter, Sahara. Afrika’da 7 yıl boyunca Altın Çağ yaşandı. Halk meclisleri çalıştı, açlık bitti, bereket geldi, tarlalar altın gibi parladı. İnsanlar birbirini kardeş bildi.”

Sahara başını yana eğdi, küçük sesiyle sordu:

Sahara: ”Yedi yıl mı? Peki sonra ne oldu?”

Nil-7 sustu. İçinden bir veri akışı yankılandı; eski kayıtları açıp kapar gibi.

Nil-7: ”Bunu gerçekten öğrenmek istediğine emin misin? Üzülmeni istemem.”

Sahara’nın yüzü ciddileşti.

Sahara: ”Sen hep derdin ya... Gerçek, ne olursa olsun bilinmeli diye. Lütfen anlat.”

Nil-7, gözlerini kapadı. Tıpkı bir makine değil de bir canlıymış gibi derin bir nefes aldı.

Nil-7: “Yedinci yılın sonunda… Başbilgin bir sabah ölü bulundu. Zehirlendiği söylendi ama kimse kimin yaptığını bilemedi.

Karmen, öfke ve suçluluk arasında kaldı. Halk, birbiriyle tartışmaya başladı; meclisler parçalandı.

O karışıklıkta, tapınakların başrahibi Narmer, ‘Tanrılar bize küstü’ dedi.

Ve halk, yeniden gökyüzüne değil, yere bakmaya başladı.

Narmer, ‘Düzeni ben kuracağım’ diyerek iktidarı ele geçirdi.

Karmen onu durdurmak istedi… ama o da kısa süre sonra öldü. Kimine göre suikasttı, kimine göre gönüllü bir son.

Altın çağ, sessizce karanlığa döndü.”

Sahara’nın gözleri doldu.

Sahara: ”Yani… alternatif tarih senaryosu da olsa sonunda yine aynı hatayı yaptılar. “

Nil-7 başını eğdi.

Nil-7: ”İnsanlık bazen öğrenmek için değil, hatırlamak için yaşar. Her çağda bir Karmen doğar, bir Narmer yükselir. Önemli olan senin hangisini dinleyeceğin.”
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL