Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
ŞAHMARAN BİN MUSA OCAĞI Roman Hüseyin TURHAL
Anadolu'nun kadim topraklarında, Adıyaman'ın kızıl kayalıkları arasında, yedi göbekten gelen bir sır gizlenir: Şahmaran Bin Musa Ocağı. Bu Ocak, sadece bir şifa kapısı değil; Musa'nın asasının yere dü...
8. Bölüm

Üçüncü Bölüm: Bal Şerbeti ve Kör Düğüm

2 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum

Yedi Günlük Tedavi Başlıyor
Hüseyin Hoca, Leyla Hanım'a beş çeşit dualı tılsımlı Vefk reçetesini detaylıca anlattı. Reçetenin ilk aşaması, Hüseyin'in hazırladığı bal şerbetli sudan yedi gün boyunca sabah akşam içmek ve yine dualı suyla üç gün üst üste gusül (duş) almaktı.
"Bu su," diye açıkladı Hüseyin, "sadece bedeni değil, ruhun üzerindeki negatif enerji katmanlarını da yıkamaya başlayacak. Kız kardeşinizin üzerindeki yedi boyutlu boylama büyüsünün ilk düğümünü çözeceğiz. Ancak büyü, düğümlerini hızla sıkılaştıracaktır. Bu yüzden ritüeli aksatmayın."
Leyla Hanım, elindeki reçeteye baktı. Üzerinde karmaşık, Arap harfleriyle yazılmış tılsımlar, ebced sayıları ve ortasında parlak yeşil bir mürekkeple çizilmiş bir Asuman sembolü vardı. Bilim ve gazetecilik dünyasından gelen Leyla için bu, tam anlamıyla bir inanç sıçramasıydı. Yine de, kardeşinin çektiği acı, onu bu mistik yola sürüklemişti.
"Peki, bu büyüyü yapan... Kim olduğunu biliyor musunuz?" diye sordu Leyla.
Hüseyin Hoca başını pencereye çevirdi. "Adı, henüz ifşa edilecek vakitte değil. Ancak şunu bilin: O, bu İlmi Ledün'ü kötüye kullanan, Musa Tevrati kadim sırlarına vakıf, ancak kalbi kararmış biridir. Ocağımızın bahçesinden koparılan bir gülün, cennet gülü değil, zehirli bir yılan olduğunu unutmayın. Artık ikiniz de avsınız."
İstanbul Yolunda Bir Musallat
Leyla Hanım ve kameramanı, Hüseyin Hoca'dan aldıkları tılsımlı su ve vefk kağıtlarıyla Adıyaman'dan İstanbul'a dönmek üzere yola çıktılar. Leyla, hocanın dediklerini mantığıyla reddetmeye çalışırken, elindeki küçük şişeden bal şerbetli suyu yudumladı. Su, boğazını yakmadı, aksine içinden yayılan bir sıcaklık, omuzlarındaki kasılmayı gevşetti.
Ancak gece yarısına doğru, araçları Anadolu Otoyolu'nda ilerlerken, kameraman aniden bağırdı.
"Leyla! Dikkat et! Yolda bir şey var!"
Kameraman, frenlere asıldı. Aracın ön farları, yolun ortasında garip bir şekli aydınlattı: Kocaman, derisi pullu, insan boyunda kıvrılmış bir yılan.
Leyla, şaşkınlıkla gözlerini ovalarken, yılanın şekli değişmeye başladı. Göz açıp kapayıncaya kadar, yılanın yerinde yüksek, gölgeli bir figür belirdi. Bu figürün gözleri, tam olarak Şahmaran Bin Musa Ocağı'nın mühründeki altı yıldızlı İsmi Azam'ın tersine çevrilmiş hali gibi parlıyordu.
"Bir cin musallatı!" diye fısıldadı kameraman, beynindeki tüm bilimsel açıklamaların çöktüğünü hissederek.
Leyla’nın eli, içgüdüsel olarak Hüseyin Hoca’nın ona verdiği dualı vefk kağıtlarına gitti. Kağıtları göğsüne bastırdı ve hocanın öğrettiği, Zebur Davud'i şiiriyle başlayan kısa bir duayı mırıldandı.
Dudaklarından çıkan her heceyle, gölgeli figür sendelemeye başladı. Sanki dualar, figürün karanlık aurasını yakan ilahi bir şifa ateşiydi. Figür, keskin, hırıltılı bir ses çıkararak, göz açıp kapayıncaya kadar yeniden kara bir duman topağına dönüştü ve yolun kenarındaki çalılıklara karışarak kayboldu.
Kör Düğümlerin Sıkılaşması
Leyla’nın kalbi göğüs kafesinde gümbürdüyordu. Artık inkar edemezdi: Ocağın bahsettiği büyü, sihir, cin musallatı gerçekti ve kendisi, bu kadim savaşın ortasına düşmüştü.
Araca tekrar bindiler. Ancak bu olaydan hemen sonra, Leyla'nın kameramanı, yol boyunca titreyerek, sürekli omuzlarının üzerinden arkaya bakmaya başladı. Siyah figür gitmişti ama Leyla’nın ocağa olan bağlılığı, üzerindeki negatif enerjiyi öfkelendirmişti.
İstanbul’a vardıklarında, Leyla kardeşinin evine koştu. Elif, yatağında halsiz, gözleri tamamen kararmış bir halde yatıyordu. Leyla, kardeşinin bileğini tuttuğunda şok oldu: Elif'in bileğinde, derisinin altında, küçük ve pul pul bir yılan derisi deseni belirmişti.
Büyü, Hüseyin Hoca'nın uyarısı gibi, düğümlerini sıkılaştırmış ve artık fiziksel bir alamet göstermeye başlamıştı. Leyla, elindeki bal şerbetli suyu kardeşine uzatırken, yapacağı tek bir şey kalmıştı: Aşık TURHAL'ın ona emanet ettiği bu kutsal vefk reçetesine sonuna kadar güvenmek.
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL