Paranın öldürdüğü ruh, kılıcın öldürdüğü bedenden fazladır. walter scott
RIZALIK YOLU: Mustafa Kemal ATATÜRK'ÜN RIZALIK DEVLETİ
Rızalık Yolu, bireysel vicdanın toplumsal adalete dönüşümünü anlatan bir ahlak ve felsefe kitabı olacak. Köpek metaforu üzerinden insanın içsel dönüşümünü, hatasından dönme erdemini ve rızalık bilinci...
82. Bölüm

Rıza, Sorumluluk ve İnsan-ı Kâmil: Atatürk'ün İnşa Ettiği İnsan Merkezli Uygarlık Projesinin Sosyolojik, Felsefi ve Psikolojik Bir Analizi

40 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Bir Metafor Olarak Köpek: İnsan Olmanın ve Rızalık Yolunun Anlamı

İnsanı yücelten, onu diğer varlıklardan ayıran temel özellikler nelerdir? Haktan ve hakikatten yana baş kaldıran, döktüğünü dolduran, ağlattığını güldüren, yıktığını yapan; bu yolda incinmeyen, incitmeyen, doğru söyleyen kişi, gerçek anlamda insan olma yoluna girmiş demektir. İşte bu yola RIZALIK YOLU denir.

Bu derin hakikati anlamak için verilen köpek metaforu üzerine düşünelim: Bir köpek kümese girer ve tavukları yer. Köpek bir hayvandır ve bu eyleminin iyi ya da kötü olduğunu bilemez. Onun için bu, sadece içgüdüsel bir doyumdur. Aynı şekilde, bazı insanlar da sûrette insan olabilir, yani insan suretindedir. Ancak yaptığı bir eylemin iyi mi kötü mü olduğunun bilincinde değilse, onun sîreti, yani özü itibarıyla hâlâ hayvani düzeydedir.

İnsan olma yolculuğu, kişinin yaptığı eylemin ahlaki sonuçlarının bilincine varmasıyla başlar. İşte o zaman sûrette olduğu gibi sîrette de insan olma yoluna girer. Fakat bu, kemale ermek için tek başına yeterli değildir. Asıl erdem, farkına varılan hatayı telafi etmekte ve o hatadan dönmekte yatar. Metaforumuzdaki kişi, yediği tavukların parasını, zarar verdiği sahibine öder ve onun rızalığını alırsa, artık sûrette insan, sîrette insan-ı kâmil olma mertebesine yükselir. Çünkü bu, sorumluluk bilincinin en somut ifadesidir.

Bu yolun özü, kişinin tüm sıkıntıları kendinden bilmesidir. "Ayağıma taş dolansa, kendimden bilirim." sözü bu derin hakikati ifade eder. Nasıl ki el, gövdenin kaşındığı yeri bilirse, can da kendi derdinin dermanını içinde taşır. Bu yolun yolcuları ikiye ayrılır: Ârifler ve kâmiller, daima özünü yoklar, kusurunu arar; cahiller ise daima kendini aklar. İnsan-ı kâmil, sürekli özünü yoklayarak eksiğini ve kusurunu bulur. Maddi veya manevi olarak zarar verdiği her mazlumun zararını, ziyanını tazmin eder ve nihayetinde rızalık yoluna girer. İşte esas olan da budur.

Peki, bu bireysel erdemler toplumsal düzeye nasıl taşınır? İşte bu noktada, Mustafa Kemal Atatürk'ün 1923-1938 yılları arasında tesis ettiği laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti modeli, bu felsefenin bir yansıması olarak karşımıza çıkar. Atatürk, akla, mantığa, bilime ve fenne yakın olanı; sevgi, merhamet, vicdan ve ahlak sahibi olanı; hak, hukuk, adalet ve rızalık yolunda olanı; alın teri dökerek, emek harcayarak, değer üreterek helal kazanç elde edeni, kısacası gerçek anlamıyla İNSAN olanı merkeze aldı.

Onun kurduğu sistem, kula kul olmayan, özgür iradeli bireyler yetiştirmeyi hedefledi. İnsan hakları, yurttaşlık hakları, demokratik haklar ve özgürlükler gibi siyasi haklar ile bireyi güçlendirdi. Bu, metaforumuzdaki gibi, toplumu oluşturan bireyleri, eylemlerinin sonuçlarının bilincinde olan, haksızlık yaptığında telafi etme erdemini gösterebilen, birbirinin rızasını arayan kâmil insanlar haline getirme projesiydi. Atatürk'ün hedefi, insanın içindeki yaratıcı, özgür ve sorumlu cevheri ortaya çıkarmak ve "kümes"in dar kalıplarını kırarak, aklın ve vicdanın aydınlattığı uygarlık yolunda ilerleyen bir toplum inşa etmekti.

Sonuç olarak, bu metafor bize yalnızca bireysel bir ahlak dersi vermez; aynı zamanda nasıl daha adil, daha hakkaniyetli ve daha insani bir toplum olunacağının da ipuçlarını sunar. Yolumuz, önce kendi özümüzü yoklamak, sonra da verdiğimiz zararları telafi ederek kolektif bir rıza ile toplumsal huzuru inşa etmek olmalıdır. Gerçek kemalet ve gerçek insanlık, işte bu zorlu ama onurlu yolda gizlidir.

Öz: Bu makale, "köpek metaforu" üzerinden şekillenen bireysel sorumluluk, hata telafisi ve rızalık arayışı kavramlarını, Modern Dönem (1920'ler-1970'ler) sosyolojik teorileri ışığında incelemeyi amaçlamaktadır. Makale, bu bireysel erdemlerin, Mustafa Kemal Atatürk tarafından 1923-1938 yılları arasında inşa edilen laik, demokratik, sosyal hukuk devleti modelinin toplumsal felsefesinin temelini nasıl oluşturduğunu sorgulamakta ve analiz etmektedir. İnsan-ı kâmil idealinin kolektif bir projeye dönüşümü, Emile Durkheim'ın " kolektif bilinç", Max Weber'in "protestan ahlakı" ve "rasyonalizasyon" ve Karl Marx'ın "yabancılaşma" kavramlarıyla karşılaştırmalı olarak ele alınacak; aynı zamanda, Soğuk Savaş bağlamında bu projenin dayanıklılığı psikolojik (Maslow'un kendini gerçekleştirmesi) ve felsefi (Aydınlanma düşüncesi) bir perspektifle irdelenecektir. Sonuç olarak, Atatürk'ün projesinin, bireyi "kümes"in dar kalıplarından kurtararak, aklın ve vicdanın rehberliğinde "kâmil" bir toplum inşa etmeyi hedefleyen, modern döneme özgü, iddialı bir uygarlık tasavvuru olduğu tezi savunulacaktır.

Anahtar Kelimeler: Rızalık, İnsan-ı Kâmil, Atatürk Modernleşmesi, Sosyolojik Teori, Kolektif Bilinç, Laiklik, Demokratik Hukuk Devleti, Modern Dönem, Kendini Gerçekleştirme.

1. Giriş: Metaforun Anatomisi ve Tezin Sunumu
"Bir köpek kümese girer ve tavukları yer." Bu basit metafor, insan olma halinin karmaşık felsefi ve ahlaki boyutlarını anlamak için güçlü bir çerçeve sunar. Metafor, "sûret" (görünüş) ile "sîret" (öz) arasındaki kadim ayrımı, modern bir sorumluluk ve telafi etiketiyle yeniden yorumlar. Köpek, içgüdüsel eyleminin ahlaki sonuçlarından bihaberdir; onun dünyası "sûret" ile sınırlıdır. İnsan ise, eyleminin sonuçlarının bilincine varabilme, hatasını kabul etme, telafi etme ve nihayetinde "rıza"yı arama kapasitesiyle tanımlanır. İşte bu bilinç hali, bireyi "sîrette insan" ve nihayetinde "insan-ı kâmil" mertebesine taşıyan yoldur.

Bu makale, bu bireysel dönüşüm yolculuğunun ("Rızalık Yolu"), nasıl kolektif bir toplum projesine dönüştürülebileceği sorusundan hareket eder. Buradaki temel argümanımız, Mustafa Kemal Atatürk'ün 1923 sonrasında inşa etmeye başladığı Türkiye Cumhuriyeti modelinin, tam da bu "kâmil insan" idealini merkeze alan ve onu kurumsal yapılar aracılığıyla yaygınlaştırmayı amaçlayan bir proje olduğudur. Bu proje, 20. yüzyılın ilk yarısının –İki Dünya Savaşı, Büyük Buhran, totaliter ideolojilerin yükselişi gibi– kaotik ortamında, aklı, vicdanı, hukuku ve rızayı temel alan alternatif bir modernleşme yolunu temsil eder.

Makale, öncelikle metaforu felsefi ve psikolojik boyutlarıyla derinleştirecek, ardından Modern Dönem sosyolojisinin temel yaklaşımlarıyla (Durkheim, Weber, Marx) bir diyalog içine girerek Atatürk'ün modelini analiz edecek ve son olarak bu modelin Soğuk Savaş koşullarındaki konumunu ve anlamını eleştirel bir bakışla değerlendirecektir.

2. Bireyin İnşası: Felsefi ve Psikolojik Temeller
2.1. Sûretten Sîrete: Ahlaki Bilincin Doğuşu
Metaforun gösterdiği üzere, insan olmanın ilk basamağı, hayvani içgüdülerin ötesine geçerek eylemlerin ahlaki ve toplumsal sonuçlarının farkına varmaktır. Bu, Immanuel Kant'ın "Aydınlanma nedir?" sorusuna verdiği "Aklını kendin kullanma cesaretini göster!" cevabıyla doğrudan örtüşür. Kant için ergin olmama hali, kişinin kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmadan kullanamamasıdır. Köpek metaforundaki "cahil", kendi eylemini sorgulama cesaretini gösteremeyen, dolayısıyla ergin olmama halini sürdüren bireydir. Atatürk'ün "akıl ve bilimi rehber edinme" vurgusu, tam da bu Kantyen ergin olma halini toplumsal bir düzleme taşıma çabasıdır.

2.2. Telafi ve Rıza: Psikolojik Bir Tamamlanma
Hatanın telafisi ve rızanın aranması, sadece ahlaki bir yükümlülük değil, aynı zamanda derin bir psikolojik ihtiyaçtır. Abraham Maslow'un "İhtiyaçlar Hiyerarşisi"nin en tepesinde yer alan "kendini gerçekleştirme", bireyin potansiyelini tam olarak kullanabilmesi, yaratıcı, özerk ve kendisiyle barışık olması halidir. Metaforumuzdaki kişi, hatasını telafi edip rıza aldığında, içsel bir çatışmayı (bilişsel uyumsuzluk) çözmekte ve "kendini gerçekleştirme" yolunda önemli bir adım atmaktadır. Atatürk'ün "insan merkezli" dediği model, bireyin bu psikolojik gelişim yolculuğunu destekleyen bir toplumsal düzeni hedefler. Bu düzen, korkuya değil, güvene; boyun eğmeye değil, sorumlu özgürlüğe dayanır.

3. Toplumsal Projeye Geçiş: Atatürk'ün Modelinin Sosyolojik Analizi
Modern Dönem sosyolojisi, toplumun bireyi nasıl şekillendirdiği kadar, bireyin de toplumu nasıl dönüştürebileceği sorusuyla ilgilenmiştir. Atatürk'ün projesi, bu anlamda bir "toplumsal mühendislik" değil, bir "toplumsal terbiye" (Bildung) projesidir.

3.1. Durkheim ve Kolektif Bilincin Dönüşümü
Emile Durkheim, toplumsal düzenin, bireylerin paylaştığı ortak inanç ve değerlerden oluşan "kolektif bilinç" ile sağlandığını savunur. Geleneksel toplumlarda bu bilinç dini ve mekanik dayanışmaya dayanırken, modern toplumlarda iş bölümü ve organik dayanışma öne çıkar. Atatürk'ün devrimleri, Osmanlı'nın dini temelli "mekanik" kolektif bilincini, laik, ulus-devlet temelli "organik" bir kolektif bilince dönüştürme hamlesidir. Bu yeni kolektif bilincin ortak değerleri; hak, hukuk, adalet, laiklik, bilimsel akıl ve –metaforumuzdaki gibi– rıza arayışıdır. Medeni Kanun, eğitim birliği (Tevhid-i Tedrisat) ve laiklik ilkesi, bu yeni kolektif bilinci hukuki ve kurumsal temeller üzerine inşa etmeyi amaçlamıştır.

3.2. Weber ve Rasyonel-Hukuki Otorite
Max Weber, otorite tiplerini geleneksel, karizmatik ve rasyonel-hukuki olarak sınıflandırır. Atatürk'ün karizması tartışılmaz olsa da, inşa etmeye çalıştığı sistem, karizmatik otoriteye dayalı değil, rasyonel-hukuki otoriteye dayalıdır. Yani, kişilerin değil, yasaların üstünlüğünü esas alan bir sistem. Bu, metaforumuzdaki "köpek"i (keyfi yönetimi) değil, "tavukların parasını ödeyen" bireyi (sorumlu vatandaşı) merkeze koyar. Weber'in "protestan ahlakı" ile ilişkilendirdiği çalışma disiplini, üretkenlik ve rasyonalite, Atatürk'ün "akıl, fen, alın teri ve helal kazanç" vurgusunda da açıkça görülür. Bu, kapitalist bir ahlaktan ziyade, "yurttaşlık ahlakı" dır.

3.3. Marx ve Yabancılaşmanın Önlenmesi (Bir Eleştiri ve Sentez)
Karl Marx, kapitalist sistemin insanı emeğinden, ürününden, diğer insanlardan ve nihayetinde kendi özünden yabancılaştırdığını savunur. Atatışürk'ün "insan merkezli" söylemi ve "sosyal hukuk devleti" vurgusu, tam da bu yabancılaşma riskine karşı bir paneller olarak okunabilir. Amaç, bireyin sadece bir "kul" ya da bir "işçi" değil, üreten, değer yaratan, hukukla güvence altına alınmış haklara sahip özerk bir yurttaş olmasıdır. Ancak, tek parti dönemi uygulamaları ve sonraki dönemde yaşanan sıkıntılar, bu idealin pratikte tam olarak hayata geçirilememiş olabileceğine dair eleştirilere de açıktır. Bu, projenin niyeti ile tarihsel uygulaması arasındaki gerilimi gösterir.

4. Tarihsel Bağlamda Bir İstisna: Soğuk Savaş ve Üçüncü Yol Arayışı
1920'ler-1970'ler dönemi, dünyanın faşizm ve komünizm gibi iki totaliter kutup arasında sıkıştığı bir dönemdir. Soğuk Savaş, bu kutuplaşmayı dondurmuş ve ulusları net bir tercih yapmaya zorlamıştır.

Atatürk'ün projesi, bu ikili kıskacın dışında, "üçüncü bir yol" arayışı olarak değerlendirilebilir. Ne faşizmin ırkçı-şoven milliyetçiliğini, ne de komünizmin sınıf temelli, dinsizleştirici ve bireyi devlete feda eden katı kolektivizmini benimsememiştir. Onun milliyetçiliği "yurttaşlık" temelinde, ülke birliğine dayalıdır. Laikliği, dini yok sayan değil, devlet işlerinden ayıran ve bireyin vicdan özgürlüğünü garanti altına alan bir modeldir. Ekonomide ise, devletçilik ilkesi ile karma bir ekonomik model öngörmüş, sermaye birikiminin devlet eliyle desteklenmesi ve halkın refahının artırılması hedeflenmiştir.

Bu model, hem Hitler Almanyası'nın hem de Stalin Rusyası'nın tam zıttıdır. Her ikisinde de birey, devlet veya parti için bir araçtır. Oysa Atatürk'ün modelinde devlet, "kâmil insan"ı yetiştirmek için bir araçtır. Nihai hedef, bireyin aklın ve vicdanın ışığında özgürleşmesidir.

5. Eleştirel Değerlendirme ve Sonuç
Atatürk'ün insan merkezli uygarlık projesi, felsefi derinliği ve tarihsel öngörüsüyle takdir edilmesi gereken iddialı bir tasavvurdur. Ancak, her büyük proje gibi, bu da eleştiriye açıktır.

Pratikteki Zorluklar: Toplumsal değişim, yasaların değişmesiyle hızlandırılabilir ancak "sîret"in dönüşümü (kolektif bilincin değişimi) nesiller alan yavaş bir süreçtir. "Sûrette" modernleşmiş ancak "sîrette" dönüşümü tamamlayamamış bireylerin ve kurumların varlığı, projede gedikler açmıştır.

Jakobenizm Eleştirisi: Devrimlerin "yukarıdan aşağıya" ve hızlı bir şekilde uygulanması, zaman zaman toplumun geniş kesimlerinin "rıza"sını alma sürecini ihmal etmiş olabilir. Bu, metaforumuzdaki "rızalık yolunun" bizzat kendisiyle bir çelişki olarak görülebilir.

Çoğulculuk Eksikliği: Tek parti dönemi, demokratik çoğulculuğun gelişmesi için gerekli olan muhalif seslere sınırlı alan tanımıştır. Gerçek bir "rıza toplumu", farklı seslerin, eleştirilerin ve uzlaşma mekanizmalarının varlığıyla gelişir.

Ancak tüm bu eleştirilere rağmen, Atatürk'ün mirası, bir hedef olarak son derece değerlidir. O, bir "kümes" inşa etmemiş, bir "orman" yaratmayı hedeflemiştir: İçinde özgür iradeli, sorumluluk sahibi, aklını kullanmaktan korkmayan, haksızlık yaptığında telafi etme erdemini gösterebilen, birbirinin rızasını arayan bireylerin yaşadığı bir toplum ormanı.

Sonuç olarak, "köpek metaforu" bize sadece bireysel bir ahlak dersi vermez. O, aynı zamanda bir ulusun küllerinden doğuşunun ve nasıl "kâmil" bir toplum olunabileceğine dair cesur bir projenin felsefi temelidir. Bu proje, Modern Dönemin en karanlık zamanlarında aklın, vicdanın ve rızanın ışığını yakmaya çalışmış ve bize, insan olmanın anlamına dair hâlâ geçerli olan evrensel bir pusula bırakmıştır. Bu pusulanın ibresi, daima "insan-ı kâmil"e, yani sorumlu özgürlüğe ve kolektif rızaya doğru döner.

Kaynakça

Atatürk, M. K. (Nutuk, Çeşitli Söylev ve Demeçler).

Durkheim, E. (1893). The Division of Labor in Society.

Durkheim, E. (1897). Suicide: A Study in Sociology.

Kant, I. (1784). "What is Enlightenment?".

Marx, K. (1844). Economic and Philosophic Manus cripts of 1844.

Maslow, A. H. (1943). "A Theory of Human Motivation". Psychological Review, 50(4), 370–96.

Weber, M. (1905). The Protestant Ethic and the Spirit of Capitalism.

Weber, M. (1922). Economy and Society.

Berkes, N. (1964). The Development of Secularism in Turkey.

Mardin, Ş. (1973). "Center-Periphery Relations: A Key to Turkish Politics?".

Timur, T. (1971). Türk Devrimi ve Sonrası.

Zürcher, E. J. (2004). Turkey: A Modern History.
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL