Paranın öldürdüğü ruh, kılıcın öldürdüğü bedenden fazladır. walter scott
RIZALIK YOLU: Mustafa Kemal ATATÜRK'ÜN RIZALIK DEVLETİ
Rızalık Yolu, bireysel vicdanın toplumsal adalete dönüşümünü anlatan bir ahlak ve felsefe kitabı olacak. Köpek metaforu üzerinden insanın içsel dönüşümünü, hatasından dönme erdemini ve rızalık bilinci...
36. Bölüm

Neoplatonik Aydınlanma: Atatürk'ün Rızalık Yolu ve İnsan-ı Kâmil Devleti'nin Felsefi İnşası

27 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Bir Metafor Olarak Köpek: İnsan Olmanın ve Rızalık Yolunun Anlamı

İnsanı yücelten, onu diğer varlıklardan ayıran temel özellikler nelerdir? Haktan ve hakikatten yana baş kaldıran, döktüğünü dolduran, ağlattığını güldüren, yıktığını yapan; bu yolda incinmeyen, incitmeyen, doğru söyleyen kişi, gerçek anlamda insan olma yoluna girmiş demektir. İşte bu yola RIZALIK YOLU denir.

Bu derin hakikati anlamak için verilen köpek metaforu üzerine düşünelim: Bir köpek kümese girer ve tavukları yer. Köpek bir hayvandır ve bu eyleminin iyi ya da kötü olduğunu bilemez. Onun için bu, sadece içgüdüsel bir doyumdur. Aynı şekilde, bazı insanlar da sûrette insan olabilir, yani insan suretindedir. Ancak yaptığı bir eylemin iyi mi kötü mü olduğunun bilincinde değilse, onun sîreti, yani özü itibarıyla hâlâ hayvani düzeydedir.

İnsan olma yolculuğu, kişinin yaptığı eylemin ahlaki sonuçlarının bilincine varmasıyla başlar. İşte o zaman sûrette olduğu gibi sîrette de insan olma yoluna girer. Fakat bu, kemale ermek için tek başına yeterli değildir. Asıl erdem, farkına varılan hatayı telafi etmekte ve o hatadan dönmekte yatar. Metaforumuzdaki kişi, yediği tavukların parasını, zarar verdiği sahibine öder ve onun rızalığını alırsa, artık sûrette insan, sîrette insan-ı kâmil olma mertebesine yükselir. Çünkü bu, sorumluluk bilincinin en somut ifadesidir.

Bu yolun özü, kişinin tüm sıkıntıları kendinden bilmesidir. "Ayağıma taş dolansa, kendimden bilirim." sözü bu derin hakikati ifade eder. Nasıl ki el, gövdenin kaşındığı yeri bilirse, can da kendi derdinin dermanını içinde taşır. Bu yolun yolcuları ikiye ayrılır: Ârifler ve kâmiller, daima özünü yoklar, kusurunu arar; cahiller ise daima kendini aklar. İnsan-ı kâmil, sürekli özünü yoklayarak eksiğini ve kusurunu bulur. Maddi veya manevi olarak zarar verdiği her mazlumun zararını, ziyanını tazmin eder ve nihayetinde rızalık yoluna girer. İşte esas olan da budur.

Peki, bu bireysel erdemler toplumsal düzeye nasıl taşınır? İşte bu noktada, Mustafa Kemal Atatürk'ün 1923-1938 yılları arasında tesis ettiği laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti modeli, bu felsefenin bir yansıması olarak karşımıza çıkar. Atatürk, akla, mantığa, bilime ve fenne yakın olanı; sevgi, merhamet, vicdan ve ahlak sahibi olanı; hak, hukuk, adalet ve rızalık yolunda olanı; alın teri dökerek, emek harcayarak, değer üreterek helal kazanç elde edeni, kısacası gerçek anlamıyla İNSAN olanı merkeze aldı.

Onun kurduğu sistem, kula kul olmayan, özgür iradeli bireyler yetiştirmeyi hedefledi. İnsan hakları, yurttaşlık hakları, demokratik haklar ve özgürlükler gibi siyasi haklar ile bireyi güçlendirdi. Bu, metaforumuzdaki gibi, toplumu oluşturan bireyleri, eylemlerinin sonuçlarının bilincinde olan, haksızlık yaptığında telafi etme erdemini gösterebilen, birbirinin rızasını arayan kâmil insanlar haline getirme projesiydi. Atatürk'ün hedefi, insanın içindeki yaratıcı, özgür ve sorumlu cevheri ortaya çıkarmak ve "kümes"in dar kalıplarını kırarak, aklın ve vicdanın aydınlattığı uygarlık yolunda ilerleyen bir toplum inşa etmekti.

Sonuç olarak, bu metafor bize yalnızca bireysel bir ahlak dersi vermez; aynı zamanda nasıl daha adil, daha hakkaniyetli ve daha insani bir toplum olunacağının da ipuçlarını sunar. Yolumuz, önce kendi özümüzü yoklamak, sonra da verdiğimiz zararları telafi ederek kolektif bir rıza ile toplumsal huzuru inşa etmek olmalıdır. Gerçek kemalet ve gerçek insanlık, işte bu zorlu ama onurlu yolda gizlidir.

Özet:
Bu makale, insan olma serüvenini "rızalık" kavramı üzerinden tanımlayan geleneksel bir metafor ile MS 3. yüzyıl felsefesi Neoplatonizm (Plotinos) arasında beklenmedik bir diyalog kurmayı amaçlamaktadır. Makale, öncelikle "köpek metaforu" üzerinden sûret (form) ve sîret (öz) ayrımını, insan-ı kâmil olma yolunu ve bu yolun toplumsal bir projeye dönüşme zorunluluğunu inceler. Ardından, Plotinos'un "Bir"den (Tanrı) taşma (sudûr) yoluyla oluşan hiyerarşik varlık modelini analiz eder. Ana argüman, Mustafa Kemal Atatürk'ün 1923-1938 yılları arasında tesis ettiği laik, demokratik ve sosyal hukuk devletinin, bu iki düşünsel eksenin –yani Anadolu irfanındaki "kâmil insan" idealinin ve Neoplatonik "akıl yoluyla Bir'e dönüş" fikrinin– tarihsel ve felsefi bir sentezi olarak okunabileceğidir. Atatürk'ün projesi, bireyin içindeki ilahi akıl kıvılcımını (Nous) harekete geçirerek, onu "kümes"in dar, içgüdüsel kalıplarından kurtarmayı ve "Rıza"ya dayalı, aklın ve vicdanın hâkim olduğu bir toplumsal düzen (Devlet-i Aliye) inşa etmeyi hedefler. Bu çalışma, söz konusu devlet modelini, felsefi, psikolojik, sosyolojik ve tarihsel perspektiflerden sorgulayarak, onun sadece bir siyasi sistem değil, aynı zamanda derin bir metafizik ve ahlaki temeli olan bir "medeniyet projesi" olduğunu ortaya koymayı hedefler.

Anahtar Kelimeler: Neoplatonizm, Plotinos, Atatürk, Rızalık, Sudûr Teorisi, İnsan-ı Kâmil, Sûret-Sîret, Laiklik, Akıl, Medeniyet Projesi.

Giriş: İki Zaman, İki Mekân, Tek Hakikat Arayışı

İnsanlık tarihi, özünde, "insan olmanın" anlamına dair süregelen bir arayışın tarihidir. Bu arayış, bazen dinlerin, bazen felsefi sistemlerin, bazen de siyasi projelerin merkezinde yer almıştır. Anadolu coğrafyası, bu arayışın en incelikli ifadelerinden birine, "Rızalık Yolu" metaforuyla sahiptir. Bu metafor, insanı, eylemlerinin sonuçlarının bilincinde olan, hatalarını tazmin etme erdemini gösteren ve nihayetinde toplumsal uyumun (rıza) mimarı olan bir varlık olarak tanımlar. Aynı coğrafyadan yüzyıllar sonra filizlenen bir başka büyük proje, Mustafa Kemal Atatürk'ün modern Türkiye Cumhuriyeti, bu bireysel erdemi toplumsal bir düzeye taşıma iddiasıyla ortaya çıkmıştır.

Bu makale, bir yüzüyle Anadolu irfanına, diğer yüzüyle ise antik bir Akdeniz felsefesi olan Neoplatonizm'e bakan bu iki olguyu bir arada okuma denemecidir. İlk bakışta birbirinden kopuk ve farklı zamanlara ait gibi duran bu kavramlar, derinlemesine bir analizle, insan aklının ve ruhunun mükemmelleşme yolculuğuna dair şaşırtıcı benzerlikler ve tamamlayıcılıklar sunar. Atatürk'ün inşa etmeye çalıştığı sistem, Plotinos'un "Bir"den akıl (Nous) ve ruh (Psyche) yoluyla taşan ve nihayetinde tekrar kaynağına dönmek isteyen varlık anlayışıyla paralellikler taşır. Burada nihai hedef, bireyin ve toplumun "kümes"in içgüdüsel, hayvani dünyasından sıyrılarak, aklın, hukukun ve vicdanın aydınlattığı bir "medeniyet" seviyesine yükselmesidir.

I. Bölüm: Metaforun Anatomisi: Köpek, İnsan ve Kâmil İnsan

Metinde sunulan metafor, ontolojik (varlıkbilimsel) bir hiyerarşiyi son derece açık bir şekilde ortaya koyar.

Köpek (Hayvanî Düzey): Köpek, "sûret" itibarıyla bir canlıdır ancak "sîret" itibarıyla eylemlerinin ahlaki sonuçlarından bihaberdir. Onun tavuk yemesi, bir "kötülük" değil, içgüdüsel bir doyumdur. Burada "bilinç" ve "niyet" yoktur, sadece "dürtü" vardır. Plotinos'un sisteminde bu, maddi dünyanın en alt, en karanlık, "Bir"den en uzak seviyesine karşılık gelebilir; formdan yoksun, kaotik madde (hyle) hali.

Sûrette İnsan (Potansiyel Hal): "İnsan suretinde" olan ama eylemlerinin farkında olmayan kişi, metaforumuzda köpekle aynı ontolojik seviyededir. Fiziksel formu (sûreti) insandır, ancak özü (sîreti) henüz bu formun gerektirdiği bilinç ve sorumluluk seviyesine ulaşmamıştır. Bu, Plotinos'un sudûr zincirinde, ruhun maddi bedene hapsolduğu ve kaynağını unutma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu halidir. Bir potansiyel, bir tohum halidir.

Sîrette İnsan (Bilinçlenme/Akıl Aşaması): Kişinin eylemlerinin ahlaki sonuçlarının farkına varması, onu insan olma yolunda kritik bir eşikten geçirir. Bu, içgüdüden akla, dürtüden bilince, "sûret"ten "sîret"e doğru atılan ilk devrimci adımdır. Plotinos için bu, insan ruhunun, kendisini saran maddi perdeyi yırtarak, asıl kaynağı olan Nous'a (Aktif Akıl) yönelmesidir. Akıl, insanı hayvandan ayıran en temel özelliktir.

İnsan-ı Kâmil (Tekâmül ve Dönüş / Rıza Aşaması): Metaforun zirvesi, farkındalığın ötesine geçerek, hatayı telafi etme ve rıza alma eylemidir. Bu, salt teorik aklın pratik erdeme, bilginin vicdana dönüşmesidir. Buradaki "tazminat" ve "rıza", sadece maddi bir hesap değil, derin bir metafizik ve ahlaki düzeltme eylemidir. Plotinos'un sisteminde, bu, ruhun maddi dünyanın kirlenmişliğinden arınarak (katharsis), kademeli olarak Nous'a ve nihayetinde en yüce iyi olan "Bir"e doğru yaptığı yolculukla (epistrophe) birebir örtüşür. "Rıza" (rızalık), bu yolculukta ulaşılan ahenk, uyum ve nihai huzur halidir. Toplumsal düzeyde rıza, bireysel düzeydeki bu içsel arınmanın ve aklın tezahürüdür.

II. Bölüm: Neoplatonik Bir Sistem Olarak Evren: Bir'den Taşma ve Dönüş

Plotinos'un kurduğu sistem, her şeyin kaynağı olan mutlak, tarifsiz, her türlü niteliğin ötesindeki "Bir" (Tò Hen / The One) fikriyle başlar. Bu Bir'den, bir zorunluluk ve doluluk sonucu, ışığın güneşten taşması gibi bir "taşma" (sudûr/emanation) meydana gelir.

Sudûr Zinciri:

Bir (The One): Mutlak Birlik, İyi'nin ta kendisi. Her şeyin nedeni olan ama kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan kaynak.

Nous (Akıl/Intellect): Bir'den ilk taşan şeydir. Bir'in kendi kendini düşünmesi, sezmesidir. Burada idealar, formlar ve saf düşünce vardır. Bizim metaforumuzda "aklın ve bilimin" mutlak referans noktasıdır.

Ruh (Psyche/Soul): Nous'tan taşar. Nous'un düşüncesini eyleme geçirme, forma sokma gücüdür. Kozmik Ruh ve bireysel ruhlar olarak tezahür eder. Ruh, Nous ile Madde arasında bir köprüdür. İnsanın potansiyel halidir.

Madde (Hyle/Matter): Sudûr zincirinin Bir'den en uzak, en az mükemmel halkasıdır. Karanlık, formdan yoksun, kaotik ilkedir. Köpeğin içgüdüsel dünyasının ve "kümes"in metaforik karşılığıdır.

Dönüş (Epistrophe): Sudûr süreci tek yönlü değildir. Her varlık, özünde taşıdığı bir özlemle, çıktığı kaynağa, Bir'e dönmek ister. Ruhun amacı, maddi dünyanın ayartmalarına ve cezbediciliğine kapılıp kalmayarak, aklı (Nous) rehber edinip, sezgi ve tefekkür yoluyla kademeli olarak arınmak ve nihayetinde Bir ile mistik bir birliğe (henosis) varmaktır.

III. Bölüm: Atatürk'ün Projesi: Toplumsal Sudûr ve Kolektif Dönüş

Atatürk'ün 1923-1938 arasındaki devlet inşası, bu Neoplatonik çerçeveden bakıldığında, bir "toplumsal sudûr ve kolektif dönüş projesi" olarak yorumlanabilir. Osmanlı'nın son dönemini, Plotinos'un "Madde" seviyesine, yani formdan uzak, kaotik, içgüdüsel tepkilerin (ihtiraslar, bağnazlık, cehalet) hâkim olduğu bir dağılma hali olarak gören Atatürk, yeni devleti en tepeden, "Bir"in temsil ettiği mutlak, değişmez ilkeler üzerine inşa etmeye çalışmıştır.

Yeni Türkiye'nin "Bir"i: Akıl ve Bilim: Atatürk'ün projesinde mutlak referans noktası, dogmalar veya geleneğin katı kalıpları değil, "akıl ve bilim"dir. Bu, Plotinos'un sistemindeki "Nous" (Akıl) ile birebir örtüşür. Laiklik ilkesi, tam da bu Nosu, yani saf aklı, toplumsal ve siyasi yaşamın merkezine yerleştirerek, onu her türlü dogmatik ve içgüdüsel müdahaleden (yani "Madde"nin kaosundan) korumayı amaçlar. Akıl, toplumu Bir'den taşan bir düzen içinde tutan ilkedir.

Sudûrun Kurumsal Tezahürleri: Hukuk ve Eğitim: Bir'den (Akıl) taşan ilk şey, "Nous"un somutlaşmış hali olan "Hukuk" sistemidir. Hukuk, aklın toplumsal yaşamdaki formudur. Herkese eşit, adil ve tarafsız bir şekilde uygulanarak, bireyleri keyfilikten (kaostan) korur ve onlara sûretten sîrete geçişin yolunu açar. Eğitim ise, "Ruh"un taşma ve arınma sürecinin kurumsal aracıdır. Maarif devrimi, bireyin ruhunu, içgüdüsel ve geleneksel bağlardan (kümes) kurtararak, onu aklı rehber edinmiş, özgür iradeli, sorumluluk sahibi bir "birey" haline getirmeyi, yani onu "Ruh" halinden "Nous"a yaklaştırmayı hedefler.

Dönüşün Hedefi: Rızalık Toplumu ve İnsan-ı Kâmil Devleti: Atatürk'ün nihai hedefi, bireysel düzeyde "insan-ı kâmil" yetiştirmek, toplumsal düzeyde ise bir "rıza medeniyeti" inşa etmekti. Bu, Plotinos'un "epistrophe" (dönüş) kavramının siyasi karşılığıdır. Demokratik haklar, bireyi güçlendirerek onun "kula kul" olmaktan kurtulup kendi özüne (kendi Nous'una) yönelmesini sağlar. Sosyal devlet anlayışı, toplumdaki maddi eşitsizliklerin (Madde'nin yıkıcı etkileri) yol açtığı zararları tazmin etme, yani metaforumuzdaki "tavukların parasını ödeme" erdeminin kurumsal halidir. Hedef, her bireyin kâmilleştiği, birbirinin hakkına rıza gösterdiği, aklın ve vicdanın hâkim olduğu uyumlu (harmonik) bir toplum yaratmaktır. Bu, Bir'e dönüşün nihai tezahürüdür.

IV. Bölüm: Disiplinlerarası Bir Sorgulama: Felsefi, Psikolojik ve Sosyolojik Çıkarımlar

Felsefi Eleştiri: Bu okuma, Atatürk devrimlerini pozitivist ve katı bir modernleşme projesi olmaktan çıkarıp, onu derin bir etik ve metafizik temele oturtur. Eleştirilebilecek nokta, bu kadar hiyerarşik ve teleolojik (erekbilimsel) bir felsefi sistemin, çoğulcu ve özgürlükçü bir demokrasiyle tam anlamıyla uyumlu olup olmadığıdır. Ancak, Atatürk'ün "akıl" vurgusunun totaliter bir akıl değil, eleştirel ve özgürleştirici bir akıl olduğu savunulabilir.

Psikolojik Boyut: Neoplatonik arınma (katharsis) ve Atatürk'ün "özünü yoklama" idealı, modern psikolojideki "içgörü" (insight) ve "öz farkındalık" kavramlarıyla paralellik gösterir. Bireyin kendi kusurlarını görüp düzeltmesi, olgunlaşmış bir benliğin (ego) inşasıdır. Atatürk'ün "fikri hür, vicdanı hür" birey ideali, psikolojik olarak özerk, kendi içine dönebilen ve kendi aklıyla karar verebilen bir birey modelini işaret eder.

Sosyolojik Analiz: Bu model, toplumu organik bir bütün olarak görür. Nasıl Plotinos'ta her şey Bir'den taşar ve ona dönerse, Atatürk'ün toplum modelinde de bireyler, akıl ve hukuk gibi ortak ilkeler etrafında kenetlenir. "Millet" kavramı, sudûrla gelen çeşitlilik içinde birlik fikrini yansıtır. Toplumsal huzur (rıza), ancak bu ortak ilkelere bağlılık ve bireylerin birbirine karşı sorumluluklarını yerine getirmesiyle (tazminat) mümkün olur.

Sonuç: Zorlu bir Yolculuk olarak Medeniyet

Köpek metaforu ve Plotinos'un Neoplatonizmi, Mustafa Kemal Atatürk'ün kurucu projesini anlamak için güçlü bir felsefi lens sunar. Bu çerçeveden bakıldığında, Türkiye Cumhuriyeti, sadece bir siyasi yapı değil, aynı zamanda bireyi ve toplumu içgüdüsel "kümes"ten çıkarıp, aklın, vicdanın ve rızanın hâkim olduğu "medeniyet" seviyesine yükseltmeyi hedefleyen kapsamlı bir etik ve metafizik projedir.

Bu proje, bireyden topluma doğru işleyen bir "sudûr" ve toplumdan bireye doğru işleyen bir "öz-yoklama" ve "tazmin" sürecini gerektirir. Atatürk'ün hedefi, insanın içindeki yaratıcı, özgür ve sorumlu cevheri –Plotinos'un deyimiyle içimizdeki ilahi Nous kıvılcımını– ortaya çıkarmak ve onu "kümes"in dar kalıplarını kırarak, aklın ve vicdanın aydınlattığı uygarlık yolunda ilerleyen bir toplum inşa etmekti.

Bu yol, metaforun da işaret ettiği gibi, zorlu, inciten ve sürekli bir öz-eleştiriyi gerektiren onurlu bir yoldur. Gerçek kemalet ve gerçek insanlık, ancak bu yolda, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde "rıza"yı inşa etme çabasında gizlidir.

KAYNAKÇA

Plotinos. (3. yy.). Enneadlar (Çev: Prof. Dr. Haluk Özden). Ruh ve Nous üzerine olan bölümler (Özellikle IV. ve V. Enneadlar).

Armstrong, A. H. (1967). The Cambridge History of Later Greek and Early Medieval Philosophy. Cambridge University Press. (Neoplatonizm'in tarihsel bağlamı için).

Gerson, Lloyd P. (2018). Plotinus. Routledge. (Güncel ve kapsamlı bir Plotinos analizi için).

Atatürk, Mustafa Kemal. (1927). Nutuk. Türk Tarih Kurumu Basımevi. (Kurucu felsefeyi doğrudan anlamak için temel kaynak).

Berkes, Niyazi. (2002). Türkiye'de Çağdaşlaşma. Yapı Kredi Yayınları. (Türk modernleşmesinin felsefi arka planı için).

Hanioğlu, M. Şükrü. (2011). Atatürk: An Intellectual Biography. Princeton University Press. (Atatürk'ün düşünce dünyasının entelektüel kökenlerini inceleyen önemli bir eser).

Kafadar, Osman. (2010). "Türk Düşüncesinde Ahlak ve Etik". Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. (Anadolu irfanındaki ahlak felsefesini anlamak için).

Gölpınarlı, Abdülbaki. (2006). Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri. İnkılap Kitabevi. ("İnsan-ı kâmil", "sûret", "sîret" gibi kavramların analizi için).
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL