Kılavuzu para olana her kapı açıktır. shakespeare
RIZALIK YOLU: Mustafa Kemal ATATÜRK'ÜN RIZALIK DEVLETİ
Rızalık Yolu, bireysel vicdanın toplumsal adalete dönüşümünü anlatan bir ahlak ve felsefe kitabı olacak. Köpek metaforu üzerinden insanın içsel dönüşümünü, hatasından dönme erdemini ve rızalık bilinci...
80. Bölüm

Durkheimyen Bir Perspektiften Atatürk'ün Rıza Toplumu Projesi: Köpek Metaforu, Anomi ve Kolektif Bilincin İnşası

31 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Bir Metafor Olarak Köpek: İnsan Olmanın ve Rızalık Yolunun Anlamı

İnsanı yücelten, onu diğer varlıklardan ayıran temel özellikler nelerdir? Haktan ve hakikatten yana baş kaldıran, döktüğünü dolduran, ağlattığını güldüren, yıktığını yapan; bu yolda incinmeyen, incitmeyen, doğru söyleyen kişi, gerçek anlamda insan olma yoluna girmiş demektir. İşte bu yola RIZALIK YOLU denir.

Bu derin hakikati anlamak için verilen köpek metaforu üzerine düşünelim: Bir köpek kümese girer ve tavukları yer. Köpek bir hayvandır ve bu eyleminin iyi ya da kötü olduğunu bilemez. Onun için bu, sadece içgüdüsel bir doyumdur. Aynı şekilde, bazı insanlar da sûrette insan olabilir, yani insan suretindedir. Ancak yaptığı bir eylemin iyi mi kötü mü olduğunun bilincinde değilse, onun sîreti, yani özü itibarıyla hâlâ hayvani düzeydedir.

İnsan olma yolculuğu, kişinin yaptığı eylemin ahlaki sonuçlarının bilincine varmasıyla başlar. İşte o zaman sûrette olduğu gibi sîrette de insan olma yoluna girer. Fakat bu, kemale ermek için tek başına yeterli değildir. Asıl erdem, farkına varılan hatayı telafi etmekte ve o hatadan dönmekte yatar. Metaforumuzdaki kişi, yediği tavukların parasını, zarar verdiği sahibine öder ve onun rızalığını alırsa, artık sûrette insan, sîrette insan-ı kâmil olma mertebesine yükselir. Çünkü bu, sorumluluk bilincinin en somut ifadesidir.

Bu yolun özü, kişinin tüm sıkıntıları kendinden bilmesidir. "Ayağıma taş dolansa, kendimden bilirim." sözü bu derin hakikati ifade eder. Nasıl ki el, gövdenin kaşındığı yeri bilirse, can da kendi derdinin dermanını içinde taşır. Bu yolun yolcuları ikiye ayrılır: Ârifler ve kâmiller, daima özünü yoklar, kusurunu arar; cahiller ise daima kendini aklar. İnsan-ı kâmil, sürekli özünü yoklayarak eksiğini ve kusurunu bulur. Maddi veya manevi olarak zarar verdiği her mazlumun zararını, ziyanını tazmin eder ve nihayetinde rızalık yoluna girer. İşte esas olan da budur.

Peki, bu bireysel erdemler toplumsal düzeye nasıl taşınır? İşte bu noktada, Mustafa Kemal Atatürk'ün 1923-1938 yılları arasında tesis ettiği laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti modeli, bu felsefenin bir yansıması olarak karşımıza çıkar. Atatürk, akla, mantığa, bilime ve fenne yakın olanı; sevgi, merhamet, vicdan ve ahlak sahibi olanı; hak, hukuk, adalet ve rızalık yolunda olanı; alın teri dökerek, emek harcayarak, değer üreterek helal kazanç elde edeni, kısacası gerçek anlamıyla İNSAN olanı merkeze aldı.

Onun kurduğu sistem, kula kul olmayan, özgür iradeli bireyler yetiştirmeyi hedefledi. İnsan hakları, yurttaşlık hakları, demokratik haklar ve özgürlükler gibi siyasi haklar ile bireyi güçlendirdi. Bu, metaforumuzdaki gibi, toplumu oluşturan bireyleri, eylemlerinin sonuçlarının bilincinde olan, haksızlık yaptığında telafi etme erdemini gösterebilen, birbirinin rızasını arayan kâmil insanlar haline getirme projesiydi. Atatürk'ün hedefi, insanın içindeki yaratıcı, özgür ve sorumlu cevheri ortaya çıkarmak ve "kümes"in dar kalıplarını kırarak, aklın ve vicdanın aydınlattığı uygarlık yolunda ilerleyen bir toplum inşa etmekti.

Sonuç olarak, bu metafor bize yalnızca bireysel bir ahlak dersi vermez; aynı zamanda nasıl daha adil, daha hakkaniyetli ve daha insani bir toplum olunacağının da ipuçlarını sunar. Yolumuz, önce kendi özümüzü yoklamak, sonra da verdiğimiz zararları telafi ederek kolektif bir rıza ile toplumsal huzuru inşa etmek olmalıdır. Gerçek kemalet ve gerçek insanlık, işte bu zorlu ama onurlu yolda gizlidir.

Özet:
Bu makale, Türk-İslam düşünce geleneğindeki "insan-ı kâmil" ve "rızalık yolu" kavramlarını, Émile Durkheim’ın işlevselcilik, toplumsal dayanışma ve anomi teorileri ışığında analiz etmeyi amaçlamaktadır. İnsan olma halini "sûret" (biçim) ve "sîret" (öz) boyutlarıyla ele alan ve bir köpek metaforu üzerinden somutlaştıran geleneksel anlayış, bireysel ahlakın toplumsal düzene nasıl aktarılabileceği sorusunu ortaya atar. Makale, Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923-1938 yılları arasında tesis ettiği laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti modelini, bu felsefi sorunsala bir cevap ve Durkheimyen anlamda bir “toplumsal dayanışma projesi” olarak okumayı önermektedir. Temel argüman, Atatürk’ün modernleşme projesinin, bireyleri içgüdüsel (“hayvani”) davranış kalıplarından çıkararak, eylemlerinin ahlaki ve toplumsal sonuçlarının bilincinde olan, rıza arayışı içindeki özerk bireyler (“insan-ı kâmiller”) haline getirmeyi ve böylece anomiyi önleyip mekanik dayanışmadan organik dayanışmaya geçişi sağlamayı hedeflediği yönündedir. Bu süreç, akıl, bilim, hukuk ve vicdan temelinde yeni bir kolektif bilinç inşasını gerektirmiştir.

Anahtar Kelimeler: Atatürk, Durkheim, Rızalık, Anomi, Toplumsal Dayanışma, Kolektif Bilinç, İnsan-ı Kâmil, İşlevselcilik, Modernleşme, Hukuk Devleti.

Giriş: Metafor ve Toplum Teorisi

Felsefi metinlerde sıklıkla başvurulan metaforlar, soyut hakikatleri somutlaştırarak anlaşılır kılma işlevi görür. “Bir metafor olarak köpek”, insan olma durumunu, içgüdüsel bir varlık olmaktan çıkıp ahlaki ve toplumsal sorumluluk sahibi bir özne haline gelme sürecini anlatır. Burada köpek, “sûreten” insan olan ancak “sîreten” eylemlerinin sonuçlarını idrak etmeyen, dolayısıyla “hayvani” düzeyde kalan bireyi temsil eder. İnsan-ı kâmil mertebesine ulaşmak ise, yaptığı hatanın farkına varıp (özünü yoklama), telafi etme (tazmin) ve mağdurun rızasını alma eylemlerini gerektirir.

Bu bireysel erdemler modeli, sosyolojik bir düzleme taşındığında şu soruyu doğurur: Bir toplum, üyelerinin birbirinin rızasını aradığı, haksızlıkları telafi etme erdemine sahip olduğu bir yapıya nasıl dönüştürülebilir? İşte bu noktada, Émile Durkheim’ın toplum teorisi ve Mustafa Kemal Atatürk’ün modernleşme projesi, birbirini açımlayan iki önemli çerçeve sunar.

1. Teorik Çerçeve: Durkheim’da Toplumsal Dayanışma, Anomi ve Kolektif Bilinç

Émile Durkheim, modern sosyolojinin kurucularından biri olarak, toplumu bir organizmaya benzetir. Bu organizmanın sağlıklı işleyişi, onu oluşturan kurumların (din, hukuk, eğitim, aile) uyum içinde çalışmasına ve bir “işlev” (fonksiyon) görmesine bağlıdır. Durkheim’ın analizinin merkezinde üç kavram vardır:

Mekanik ve Organik Dayanışma: Geleneksel, homojen toplumlarda dayanışma, bireylerin aynı inanç ve değerlere sahip olmasından (kolektif bilinç) doğar ve “mekanik”tir. Modern, işbölümünün geliştiği toplumlarda ise dayanışma, bireylerin birbirine farklılıkları ve karşılıklı bağımlılıkları sayesinde oluşur; bu da “organik dayanışma”dır.

Kolektif Bilinç: Bir toplumun üyeleri arasında yaygın olan inanç ve duygu sisteminin toplamıdır. Topluma aidiyet ve ahlaki düzen sağlar. Mekanik dayanışmanın hâkim olduğu toplumlarda son derece güçlü ve baskındır.

Anomi: Normların, kuralların ve değerlerin belirsizleştiği veya çöktüğü bir toplumsal durumu ifade eder. Özellikle hızlı ekonomik ve toplumsal dönüşüm dönemlerinde, eski normlar işlevsiz kalırken yenileri henüz oluşmamıştır. Birey, neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilemez, sınırsız ve kuralsız bir dünyada amaçsız kalır. Durkheim, bu durumu intihar sosyolojisi çerçevesinde incelemiştir.

2. Köpek Metaforunun Sosyolojik Dekonstrüksiyonu: Bireysel Anomiden Toplumsal Sözleşmeye

Köpek metaforu, Durkheimyen bir okumaya tabi tutulduğunda, bireysel düzeyde bir “anomi” halini betimler. Köpek (yani sîreten gelişmemiş birey), davranışlarını düzenleyen bir ahlaki çerçeveden yoksundur. İçgüdüleriyle hareket eder ve eyleminin toplumsal sonuçlarını (kümes sahibinin mağduriyeti, toplumsal düzenin ihlali) idrak edemez. Bu, normatif bir boşluk halidir.

“Rızalık yolu” ise, bu anomik durumdan çıkışın yol haritasıdır. Bu yol, bireyi, eylemlerinin toplumsal bağlamını ve sonuçlarını fark etmeye, yani “kolektif bilincin” bir parçası olmaya davet eder. Telafi ve rıza arayışı, sosyal bir etkileşim ve bir çeşit “mikro düzeyde toplumsal sözleşme” sürecidir. Mağdur ve fail arasında yeni bir denge, norm ve uzlaşı inşa eder. İşte Atatürk’ün projesi, bu mikro düzeydeki rıza arayışını, makro düzeyde, yani ulus-devlet ölçeğinde kurumsallaştırma çabası olarak görülebilir.

3. Atatürk’ün Projesi: Anomiyi Önleme ve Organik Dayanışma İnşa Etme Stratejisi

Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü, savaşlar ve ardından gelen radikal modernleşme hamleleri, Durkheim’ın tabiriyle klasik bir “anomi” durumu yaratmıştır. Eski dini ve geleneksel normlar (güçlü mekanik dayanışma) etkinliğini yitirmiş, ancak yenileri henüz oluşmamıştır. Atatürk’ün 1923-1938 arasındaki reformları, bu anomik boşluğu doldurmak ve yeni, modern bir “organik dayanışma” tipi inşa etmek için hayata geçirilmiştir. Bu proje, “köpek metaforu”ndaki bireyi “insan-ı kâmil”e dönüştüren sürecin kurumsal karşılıklarını oluşturur:

Akıl ve Bilim: Yeni Kolektif Bilincin Temeli: Metafor, hatayı fark etmenin ilk adımını “bilinç”e bağlar. Atatürk’ün “akıl ve bilimi rehber edinme” ilkesi, toplumun yeni kolektif bilincini dogmalardan değil, eleştirel düşünceden ve empirik gerçeklikten üretmeyi amaçlar. Bu, bireyleri içgüdüsel tepkilerden çok, düşünülmüş, sorumlu eylemlere yönlendirmenin temelidir.

Laik Hukuk Devleti: Evrensel ve Tarafsız Telafi Mekanizması: Metafor, telafinin (tavukların parasının ödenmesi) nesnel ve adil olmasını gerektirir. Atatürk’ün laik hukuk devleti anlayışı, toplumsal ilişkileri dini veya geleneksel keyfi normlarla değil, evrensel hukuk kurallarıyla düzenleyerek, her vatandaş için adalet ve tazminat imkânı sunan tarafsız bir çerçeve sunar. Bu, “rıza”nın bireysel lütuf değil, bir hak olarak kurumsallaşmasıdır.

Demokratik Katılım: Kolektif Rızanın Siyasal İfadesi: Demokratik sistem, ulusal ölçekte “rıza”yı inşa etmenin ve sürekli yeniden üretmenin mekanizmasıdır. Bireyi “kul” olmaktan çıkarıp “yurttaş” statüsüne yükselterek, onu toplumsal sözleşmenin etkin bir tarafı haline getirir. Seçimler, parlamento, siyasi katılım, toplumun kendi kendini yönetme iradesinin ve dolayısıyla kolektif rızanın en üst ifadesidir.

Sosyal Devlet Anlayışı: Toplumsal Denge ve Dayanışmanın Güvencesi: Metafor, güçlü olanın zayıf olana verdiği zararı tazmin etmesini öngörür. Atatürk’ün “sosyal devlet” vurgusu, ekonomik ve sosyal eşitsizliklerden doğan mağduriyetleri telafi etmeyi, böylece toplumsal barışı (rıza) ve organik dayanışmayı güçlendirmeyi hedefler. Bu, modern devletin en önemli “tazminat” mekanizmasıdır.

4. Bir Sentez Denemesi: İnsan-ı Kâmil ve Laik Yurttaş

Atatürk’ün inşa etmeye çalıştığı model, geleneksel “insan-ı kâmil” idealinin modern, seküler bir yorumudur. Bu modele göre kâmil insan;

İçgüdüleriyle değil, aklı ve vicdanıyla hareket eder (Durkheim’ın anomik bireyinin zıttı),

Hak ve hukuka saygı gösterir,

Üretir, emek verir ve helal kazançla topluma değer katar,

Başkalarının haklarına ve rızasına riayet eder,

Sorumluluk sahibi bir yurttaş olarak toplumsal sözleşmeye aktif bir şekilde katılır.

Durkheim’ın terminolojisiyle, bu birey, güçlü bir kolektif bilinç (ortak vatan, ulus, hukuk, laiklik ve demokrasi ideali) etrafında kenetlenmiş, organik dayanışma içinde işleyen bir toplumun yapı taşıdır.

Eleştiri ve Sonuç: Projenin Sınırları ve Günümüzdeki Yansımaları

Her teorik proje gibi, bu sentez de eleştiriye açıktır. Atatürk’ün topyekûn modernleşme hamlesi, hızlı değişimin doğal sonucu olarak, toplumun bazı kesimlerinde derin bir kültürel şok ve aidiyet krizi (anomi) yaratmış olabilir. Geleneksel değerlerle modern değerler arasındaki gerilim, zaman zaman toplumsal dayanışmayı zedeleyici bir faktör olarak işlev görmüştür.

Ancak, özü itibarıyla bu proje, insanı merkeze alan, onu özgür ve sorumlu bir özne olarak kurgulayan ve “rızalık” kavramını bireysel ahlaktan toplumsal düzene taşıyan ileri görüşlü bir uygarlık tasavvurudur. Günümüz Türkiye’sinde yaşanan birçok toplumsal huzursuzluğun altında, bireyler ve kurumlar düzeyinde “rıza” arayışının ve “tazmin” mekanizmalarının yeterince işlememesi yatmaktadır.

Sonuç olarak, köpek metaforu bize sadece bireysel bir ahlak dersi vermez; aynı zamanda sağlıklı bir toplumun nasıl inşa edileceğine dair evrensel bir ilkeyi hatırlatır: Gerçek huzur, güçlünün zayıfı ezmediği, haksızlığın mutlaka telafi edildiği ve nihayetinde herkesin birbirinin rızasını aradığı bir toplumsal sözleşmeden doğar. Atatürk’ün ve Durkheim’ın, farklı disiplin ve zamanlardan gelmelerine rağmen, işaret ettiği ortak hedef, işte bu “rıza toplumu”dur. Bu yol, zorlu ama insan onuruna en çok yakışan, uygarlığın ta kendisidir.

Kaynakça:

Durkheim, É. (1893). The Division of Labour in Society.

Durkheim, É. (1897). Suicide: A Study in Sociology.

Durkheim, É. (1912). The Elementary Forms of Religious Life.

Giddens, A. (1971). Capitalism and Modern Social Theory: An Analysis of the Writings of Marx, Durkheim and Max Weber. Cambridge University Press.

Berkes, N. (1978). Türkiye’de Çağdaşlaşma. Yapı Kredi Yayınları.

Mardin, Ş. (1991). Türk Modernleşmesi. İletişim Yayınları.

Hançerlioğlu, R. (1993). Düşünce Tarihi. Remzi Kitabevi.

Tekeli, İ. & İlkin, S. (2003). Cumhuriyet’in Harcı: Modernitenin Altyapısı Oluşurken. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

Yunus Emre. Divan. (Çeşitli baskılar).

Rumi, M. Mesnevi. (Çeşitli baskılar).
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL