Kılavuzu para olana her kapı açıktır. shakespeare
RIZALIK YOLU: Mustafa Kemal ATATÜRK'ÜN RIZALIK DEVLETİ
Rızalık Yolu, bireysel vicdanın toplumsal adalete dönüşümünü anlatan bir ahlak ve felsefe kitabı olacak. Köpek metaforu üzerinden insanın içsel dönüşümünü, hatasından dönme erdemini ve rızalık bilinci...
98. Bölüm

Bütünün Rızası: Gestalt Psikolojisi Işığında Atatürk'ün İnsan-ı Kâmil ve Toplum Projesinin Analizi

27 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Bir Metafor Olarak Köpek: İnsan Olmanın ve Rızalık Yolunun Anlamı

İnsanı yücelten, onu diğer varlıklardan ayıran temel özellikler nelerdir? Haktan ve hakikatten yana baş kaldıran, döktüğünü dolduran, ağlattığını güldüren, yıktığını yapan; bu yolda incinmeyen, incitmeyen, doğru söyleyen kişi, gerçek anlamda insan olma yoluna girmiş demektir. İşte bu yola RIZALIK YOLU denir.

Bu derin hakikati anlamak için verilen köpek metaforu üzerine düşünelim: Bir köpek kümese girer ve tavukları yer. Köpek bir hayvandır ve bu eyleminin iyi ya da kötü olduğunu bilemez. Onun için bu, sadece içgüdüsel bir doyumdur. Aynı şekilde, bazı insanlar da sûrette insan olabilir, yani insan suretindedir. Ancak yaptığı bir eylemin iyi mi kötü mü olduğunun bilincinde değilse, onun sîreti, yani özü itibarıyla hâlâ hayvani düzeydedir.

İnsan olma yolculuğu, kişinin yaptığı eylemin ahlaki sonuçlarının bilincine varmasıyla başlar. İşte o zaman sûrette olduğu gibi sîrette de insan olma yoluna girer. Fakat bu, kemale ermek için tek başına yeterli değildir. Asıl erdem, farkına varılan hatayı telafi etmekte ve o hatadan dönmekte yatar. Metaforumuzdaki kişi, yediği tavukların parasını, zarar verdiği sahibine öder ve onun rızalığını alırsa, artık sûrette insan, sîrette insan-ı kâmil olma mertebesine yükselir. Çünkü bu, sorumluluk bilincinin en somut ifadesidir.

Bu yolun özü, kişinin tüm sıkıntıları kendinden bilmesidir. "Ayağıma taş dolansa, kendimden bilirim." sözü bu derin hakikati ifade eder. Nasıl ki el, gövdenin kaşındığı yeri bilirse, can da kendi derdinin dermanını içinde taşır. Bu yolun yolcuları ikiye ayrılır: Ârifler ve kâmiller, daima özünü yoklar, kusurunu arar; cahiller ise daima kendini aklar. İnsan-ı kâmil, sürekli özünü yoklayarak eksiğini ve kusurunu bulur. Maddi veya manevi olarak zarar verdiği her mazlumun zararını, ziyanını tazmin eder ve nihayetinde rızalık yoluna girer. İşte esas olan da budur.

Peki, bu bireysel erdemler toplumsal düzeye nasıl taşınır? İşte bu noktada, Mustafa Kemal Atatürk'ün 1923-1938 yılları arasında tesis ettiği laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti modeli, bu felsefenin bir yansıması olarak karşımıza çıkar. Atatürk, akla, mantığa, bilime ve fenne yakın olanı; sevgi, merhamet, vicdan ve ahlak sahibi olanı; hak, hukuk, adalet ve rızalık yolunda olanı; alın teri dökerek, emek harcayarak, değer üreterek helal kazanç elde edeni, kısacası gerçek anlamıyla İNSAN olanı merkeze aldı.

Onun kurduğu sistem, kula kul olmayan, özgür iradeli bireyler yetiştirmeyi hedefledi. İnsan hakları, yurttaşlık hakları, demokratik haklar ve özgürlükler gibi siyasi haklar ile bireyi güçlendirdi. Bu, metaforumuzdaki gibi, toplumu oluşturan bireyleri, eylemlerinin sonuçlarının bilincinde olan, haksızlık yaptığında telafi etme erdemini gösterebilen, birbirinin rızasını arayan kâmil insanlar haline getirme projesiydi. Atatürk'ün hedefi, insanın içindeki yaratıcı, özgür ve sorumlu cevheri ortaya çıkarmak ve "kümes"in dar kalıplarını kırarak, aklın ve vicdanın aydınlattığı uygarlık yolunda ilerleyen bir toplum inşa etmekti.

Sonuç olarak, bu metafor bize yalnızca bireysel bir ahlak dersi vermez; aynı zamanda nasıl daha adil, daha hakkaniyetli ve daha insani bir toplum olunacağının da ipuçlarını sunar. Yolumuz, önce kendi özümüzü yoklamak, sonra da verdiğimiz zararları telafi ederek kolektif bir rıza ile toplumsal huzuru inşa etmek olmalıdır. Gerçek kemalet ve gerçek insanlık, işte bu zorlu ama onurlu yolda gizlidir.

Özet

Bu makale, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün 1923-1938 yılları arasında tesis ettiği insan merkezli devlet modelini, "rızalık" kavramı ve "köpek metaforu" üzerinden tanımlanan felsefi arka planından hareketle incelemeyi amaçlamaktadır. Çalışmanın temel argümanı, Atatürk'ün projesinin, bireyi toplumun basit bir parçası olarak görmekten ziyade, onu özerk, sorumlu ve diğerleriyle anlamlı ilişkiler kuran bir "bütün" (Gestalt) olarak kurguladığıdır. Bu kurgunun, Gestalt psikolojisinin "bütüncüllük", "algısal organizasyon" ve "grup dinamiği" ilkeleriyle paralellikler taşıdığı ortaya konulacaktır. Makale, öncelikle "rızalık yolunun" bireysel psikolojik temellerini Gestalt teorisi ile analiz edecek, ardından bu bireysel dönüşümün toplumsal bir sisteme, özellikle de laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devletine nasıl evrildiğini sosyolojik ve felsefi bir perspektifle irdeleyecektir. Sonuç olarak, Atatürk'ün modernleşme projesinin, parçaların mekanik toplamından ibaret olmayan, aksine bireyin özgür iradesi ve kolektif rıza ile şekillenen organik bir sosyal Gestalt inşa etmeyi hedeflediği tezi savunulacaktır.

Anahtar Kelimeler: Gestalt Psikolojisi, Atatürk, Rızalık, İnsan-ı Kâmil, Toplum Sözleşmesi, Algısal Organizasyon, Bütüncüllük, Laiklik, Demokratik Hukuk Devleti.

Giriş: İki Bütüncül Paradigmanın Kesistiği Nokta

yüzyılın başı, hem siyasi hem de entelektüel düzeyde köklü değişimlerin yaşandığı bir dönemdir. Almanya'da Max Wertheimer, Wolfgang Köhler ve Kurt Koffka, davranışçılığın ve yapısalcılığın indirgemeci yaklaşımına bir tepki olarak, zihinsel süreçlerin "bütüncül" (holistic) doğasını vurgulayan Gestalt psikolojisini ortaya atarken (Wertheimer, 1912), aynı yıllarda Anadolu'da Mustafa Kemal Atatürk, çökmüş bir imparatorluğun enkazından, parçalanmış bir toplumu modern bir "bütün" haline getirecek bir ulus-devlet projesini hayata geçiriyordu.

Bu makale, görünüşte birbirinden bağımsız bu iki olguyu, "bütüncül" bir bakış açısıyla bir araya getirmeyi denemektedir. Temel dayanak noktamız, Atatürk'ün felsefesinin merkezine yerleştirilen "rızalık" ve "insan-ı kâmil" kavramlarının, Gestalt psikolojisinin temel ilkeleriyle olan çarpıcı örtüşmesidir. "Bütün, parçaların toplamından farklıdır" ilkesi, yalnızca algısal bir yasa değil, aynı zamanda Atatürk'ün toplum mühendisliğinin de özünü oluşturur. Onun hedefi, kul olmayan, özgür iradeli, eylemlerinin sonuçlarının bilincinde ve bu sonuçları telafi etme erdemine sahip bireylerden (parçalardan) oluşan; ancak onların mekanik toplamından çok daha fazlası olan adil, müreffeh ve uyumlu (anlamlı bir bütün) bir toplum yaratmaktı.

1. Bölüm: Bireyin Gestalt'ı: Sûretten Sîrete, İçgüdüden Rızaya Yolculuk

1.1. Metaforik Çerçeve: Köpek, İnsan ve Anlamlı Bütün
Verilen metafor, Gestaltçı bakış için mükemmel bir başlangıç noktası sunar. Köpek, tavuğu yer. Bu eylem, köpek için içgüdüsel bir dürtünün tatminidir; eylemin ahlaki, sosyal veya ekonomik sonuçlarını bir "bütün" olarak algılayamaz. Onun algısal alanı, yalnızca açlık dürtüsü ve bunun hemen tatminine indirgenmiştir. Bu, yapısalcılığın basit uyaran-tepki modeline benzer: bir uyaran (açlık), bir tepki (yemek).

"Surette insan" da benzer şekilde, eylemlerini bu şekilde, yalıtılmış, bağlamından kopuk, anlamlı bir bütüne oturtamadan gerçekleştirir. Eyleminin zincirleme sonuçlarını – mağduriyet yaratmayı, güveni sarsmayı, sosyal dokuda oluşturduğu tahribatı – göremez. Algısı, "şekil" (figür) ile "zemin" (ground) arasında sağlıklı bir ilişki kuramaz. Eylemi (şekil), içinde bulunduğu sosyal ve ahlaki bağlamdan (zemin) soyutlanmıştır.

1.2. Gestalt İlkesi Olarak Rızalık Yoluna Giriş: Algısal Reorganizasyon
İnsan olma yolculuğu, Gestalt terimiyle bir "algısal reorganizasyon" (Köhler, 1929) ile başlar. Birey, eylemini artık yalıtılmış bir olay olarak değil, karmaşık bir ilişkiler ağının parçası olarak görmeye başlar. Şekil (yenen tavuk), zemin (tavuk sahibinin emeği, ekonomik kaybı, duygusal incinmesi) ile ilişkilendirilir. Bu, "aha" anına, bir kavrayış ışığına benzer (Wertheimer, 1945). Birey, "parçaların" (eylem, sonuç, mağdur) bir araya gelerek oluşturduğu "anlamlı bütünü" (zarar) idrak eder.

1.3. Kusuru Arama ve Özü Yoklama: Gestaltçı Kendilik-Bilinci
Metinde vurgulandığığı üzere, bu yolun yolcuları "daima özünü yoklar, kusurunu arar". Bu, Gestalt terapiye de ilham vermiş olan bir kendilik-farkındalığı sürecidir. "Ârif" ve "kâmil" birey, kendi benliğini bir Gestalt olarak görür. Eksiklikler ve kusurlar (figür), potansiyel ve bütünlük (zemin) ile ilişki içinde anlam kazanır. Birey, kendi davranışlarını, ihtiyaçlarını ve bu ihtiyaçların çevreyle etkileşimini bir bütün olarak deneyimler. "Ayağıma taş dolansa, kendimden bilirim" sözü, tam da bu bütüncül sorumluluk anlayışını ifade eder: kişi, kendisini çevresiyle etkileşim halinde olan dinamik bir sistemin parçası olarak görür.

2. Bölüm: Toplumsal Gestalt'ın İnşası: Bireysel Rızadan Kolektif Sözleşmeye

2.1. Atatürk'ün Projesi: Parçalardan Anlamlı bir Bütün Yaratmak
Atatürk'ün önünde, Osmanlı'nın dağılmasıyla ortaya çıkmış, birbiriyle uyumsuz, parçalanmış bir sosyal ve kültürel manzara vardı. Görevi, bu dağınık parçaları anlamlı, işlevsel ve uyumlu bir bütün haline getirmekti. İşte bu noktada Gestalt'ın "gruplama ilkeleri" devreye girer (Koffka, 1935):

Yakınlık Yasası: Coğrafi ve kültürel olarak yakın olanlar gruplanır. Atatürk, ulus-devlet modeliyle "Türkiyelilik" bilincini oluşturarak, bu yakınlığı pekiştirmiştir.

Benzerlik Yasası: Ortak değer, ideal ve hedefleri paylaşanlar gruplanır. Laiklik, bilimsellik, akılcılık, bağımsızlık ve modernleşme gibi ortak paydalar etrafında yeni bir "benzerlik" tanımı oluşturulmuştur.

Tamamlama (Kapanış) Yasası: Eksik veya kesintiye uğramış şekiller, zihin tarafından tamamlanır. Kurtuluş Savaşı, "tamamlama" eyleminin ta kendisidir. İşgal edilmiş, parçalanmış vatan toprağı, zihinsel haritada bir bütün olarak tamamlanmak istenmiştir.

Atatürk'ün devrimleri, bu gruplama yasalarını harekete geçirerek, dağınık parçalardan tutarlı bir ulusal kimlik (anlamlı bir bütün) yaratmayı amaçlamıştır.

2.2. Rızalık Mekanizmasının Kurumsallaşması: Hukuk Devleti ve Demokrasi
Metaforik düzeydeki "tazmin etme ve rızasını alma" eylemi, toplumsal düzeyde hukuk devleti ve demokrasi kurumlarıyla somutlaşmıştır.

Hukuk Devleti: Bireyin bireye, devletin bireye verdiği zararın nasıl tazmin edileceğinin yazılı, öngörülebilir ve evrensel kurallarını koyar. Bu, rızalık arayışının kurumsal çerçevesidir. Laik hukuk sistemi, bireyi kul statüsünden çıkarıp hak sahibi bir özne (yurttaş) yaparak, onun özerk bir "Gestalt" olmasının önünü açmıştır.

Demokrasi: Toplumun kolektif rızasının alınma mekanizmasıdır. Seçimler, parlamenter sistem ve siyasi katılım, toplumsal sözleşmenin sürekli olarak yeniden müzakere edildiği, "bütün"ün iradesinin tecelli ettiği araçlardır.

Atatürk'ün "demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti" vurgusu, metaforik "rızalık yolunun" devlet ölçeğindeki karşılığıdır. Hedef, bireyleri güçlendirerek (onları anlamlı birer parça haline getirerek) onların oluşturduğu toplumsal bütünün de adil ve uyumlu olmasını sağlamaktır.

3. Bölüm: Eleştirel Bir Analiz: Potansiyel Gerilimler ve Tarihsel Sınav

Hiçbir teorik model mükemmel değildir ve bu Gestaltçı okuma da eleştiriye açıktır.

Tez (Bütüncül Uyum): Atatürk'ün projesi, bireyin özerkliği ile toplumsal uyumu dengeleyen organik bir bütün yaratmayı hedefler.

Antitez (Baskıcı Bütünlük Riski): Gestalt teorisinde, "bütün" bazen "parçalar" üzerinde baskıcı olabilir. Tek parti dönemi uygulamaları, jakoben modernleşme çabaları, "arzu edilen bütün" uğruna bireyin özerkliğinin ve çoğulculuğun (farklı gruplama biçimlerinin) baskılandığı eleştirilerine konu olmuştur. Toplumsal "kapanış"ı sağlama arzusu, farklı etnik ve dini grupların kendi "Gestalt"larını yaşama talepleriyle çatışmıştır.

Sentez (Dinamik Denge Arayışı): Atatürk'ün nihai hedefi, akıl ve vicdanla aydınlanmış bireylerin özgür iradeleriyle oluşturduğu dinamik bir bütündü. Bu, katı ve değişmez bir form değil, sürekli bir etkileşim ve müzakere sürecidir. Türkiye'nin demokrasi tarihi, bu ideal bütün ile pratikteki gerilimler ve denge arayışlarıyla şekillenmiştir. "Sosyal hukuk devleti" vurgusu, bu dengenin en önemli göstergesidir; piyasa güçlerinin (bireyciliğin) yarattığı eşitsizlikleri (parçalar arası uyumsuzluğu) tazmin ederek bütünlüğü korumayı amaçlar.

Sonuç: Akıl ve Vicdanın Aydınlattığı Bütün

Mustafa Kemal Atatürk'ün inşa etmeye çalıştığı uygarlık projesi, derin bir psikolojik ve felsefi temele dayanmaktadır. Bu çalışma, onun projesinin, Gestalt psikolojisinin bütüncül bakış açısıyla dikkate değer bir uyum içinde olduğunu göstermiştir.

Köpek metaforuyla somutlaştırılan "rızalık yolu", bireyin içgüdüsel dürtülerinden sıyrılarak eylemlerinin sonuçlarını bir "bütün" olarak görmeyi öğrenme sürecidir. Atatürk, bu bireysel psikolojik olgunlaşmayı, toplumsal bir sisteme dönüştürmüştür. Onun laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti modeli, bireyleri özerk "Gestalt"lar olarak güçlendirmeyi ve onların özgür iradeleri ve karşılıklı rızalarıyla oluşturdukları adil, müreffeh ve uyumlu bir "toplumsal Gestalt" inşa etmeyi hedeflemiştir.

Bu, statik ve baskıcı bir bütün değil, aklın ve vicdanın sürekli ışığında evrilen, dinamik, canlı ve insani bir bütündür. Nihai hedef, ne sadece bireyin ne de sadece toplumundur; bireyin kâmil insan olma yolculuğu ile toplumun medeni bir bütün olma yolculuğunun birbirini karşılıklı olarak beslediği diyalektik bir ilişkidir. Gerçek kemalet, işte bu ilişkinin sağlıklı işlediği yolda gizlidir.

Kaynakça

Koffka, K. (1935). Principles of Gestalt Psychology. Harcourt, Brace.

Köhler, W. (1929). Gestalt Psychology. Liveright.

Wertheimer, M. (1912). "Experimental Studies of the Perception of Movement". Zeitschrift für Psychologie.

Wertheimer, M. (1945). Productive Thinking. Harper & Brothers.

Perls, F., Hefferline, R., & Goodman, P. (1951). Gestalt Therapy: Excitement and Growth in the Human Personality. Julian Press.

Zürcher, E. J. (2004). Turkey: A Modern History. I.B. Tauris.

Mardin, Ş. (1997). Türkiye'de Toplum ve Siyaset. İletişim Yayınları.

Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt I-III. Türk Tarih Kurumu Basımevi.
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL