Kılavuzu para olana her kapı açıktır. shakespeare
RIZALIK YOLU: Mustafa Kemal ATATÜRK'ÜN RIZALIK DEVLETİ
Rızalık Yolu, bireysel vicdanın toplumsal adalete dönüşümünü anlatan bir ahlak ve felsefe kitabı olacak. Köpek metaforu üzerinden insanın içsel dönüşümünü, hatasından dönme erdemini ve rızalık bilinci...
31. Bölüm

Aristotelesçi Bir Perspektiften Atatürk'ün Rıza ve Erdem Projesi: Köpek Metaforundan Kamil Topluma

30 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Bir Metafor Olarak Köpek: İnsan Olmanın ve Rızalık Yolunun Anlamı

İnsanı yücelten, onu diğer varlıklardan ayıran temel özellikler nelerdir? Haktan ve hakikatten yana baş kaldıran, döktüğünü dolduran, ağlattığını güldüren, yıktığını yapan; bu yolda incinmeyen, incitmeyen, doğru söyleyen kişi, gerçek anlamda insan olma yoluna girmiş demektir. İşte bu yola RIZALIK YOLU denir.

Bu derin hakikati anlamak için verilen köpek metaforu üzerine düşünelim: Bir köpek kümese girer ve tavukları yer. Köpek bir hayvandır ve bu eyleminin iyi ya da kötü olduğunu bilemez. Onun için bu, sadece içgüdüsel bir doyumdur. Aynı şekilde, bazı insanlar da sûrette insan olabilir, yani insan suretindedir. Ancak yaptığı bir eylemin iyi mi kötü mü olduğunun bilincinde değilse, onun sîreti, yani özü itibarıyla hâlâ hayvani düzeydedir.

İnsan olma yolculuğu, kişinin yaptığı eylemin ahlaki sonuçlarının bilincine varmasıyla başlar. İşte o zaman sûrette olduğu gibi sîrette de insan olma yoluna girer. Fakat bu, kemale ermek için tek başına yeterli değildir. Asıl erdem, farkına varılan hatayı telafi etmekte ve o hatadan dönmekte yatar. Metaforumuzdaki kişi, yediği tavukların parasını, zarar verdiği sahibine öder ve onun rızalığını alırsa, artık sûrette insan, sîrette insan-ı kâmil olma mertebesine yükselir. Çünkü bu, sorumluluk bilincinin en somut ifadesidir.

Bu yolun özü, kişinin tüm sıkıntıları kendinden bilmesidir. "Ayağıma taş dolansa, kendimden bilirim." sözü bu derin hakikati ifade eder. Nasıl ki el, gövdenin kaşındığı yeri bilirse, can da kendi derdinin dermanını içinde taşır. Bu yolun yolcuları ikiye ayrılır: Ârifler ve kâmiller, daima özünü yoklar, kusurunu arar; cahiller ise daima kendini aklar. İnsan-ı kâmil, sürekli özünü yoklayarak eksiğini ve kusurunu bulur. Maddi veya manevi olarak zarar verdiği her mazlumun zararını, ziyanını tazmin eder ve nihayetinde rızalık yoluna girer. İşte esas olan da budur.

Peki, bu bireysel erdemler toplumsal düzeye nasıl taşınır? İşte bu noktada, Mustafa Kemal Atatürk'ün 1923-1938 yılları arasında tesis ettiği laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti modeli, bu felsefenin bir yansıması olarak karşımıza çıkar. Atatürk, akla, mantığa, bilime ve fenne yakın olanı; sevgi, merhamet, vicdan ve ahlak sahibi olanı; hak, hukuk, adalet ve rızalık yolunda olanı; alın teri dökerek, emek harcayarak, değer üreterek helal kazanç elde edeni, kısacası gerçek anlamıyla İNSAN olanı merkeze aldı.

Onun kurduğu sistem, kula kul olmayan, özgür iradeli bireyler yetiştirmeyi hedefledi. İnsan hakları, yurttaşlık hakları, demokratik haklar ve özgürlükler gibi siyasi haklar ile bireyi güçlendirdi. Bu, metaforumuzdaki gibi, toplumu oluşturan bireyleri, eylemlerinin sonuçlarının bilincinde olan, haksızlık yaptığında telafi etme erdemini gösterebilen, birbirinin rızasını arayan kâmil insanlar haline getirme projesiydi. Atatürk'ün hedefi, insanın içindeki yaratıcı, özgür ve sorumlu cevheri ortaya çıkarmak ve "kümes"in dar kalıplarını kırarak, aklın ve vicdanın aydınlattığı uygarlık yolunda ilerleyen bir toplum inşa etmekti.

Sonuç olarak, bu metafor bize yalnızca bireysel bir ahlak dersi vermez; aynı zamanda nasıl daha adil, daha hakkaniyetli ve daha insani bir toplum olunacağının da ipuçlarını sunar. Yolumuz, önce kendi özümüzü yoklamak, sonra da verdiğimiz zararları telafi ederek kolektif bir rıza ile toplumsal huzuru inşa etmek olmalıdır. Gerçek kemalet ve gerçek insanlık, işte bu zorlu ama onurlu yolda gizlidir.

Özet:
Bu makale, insan olma durumunu ve "rızalık yolunu" açıklamak için kullanılan köpek metaforunu merkeze alarak, bu yerel ve manevi kavramları evrensel bir felsefi çerçeve olan Aristotelesçi etik ve politika teorisi ile diyaloğa sokmayı amaçlamaktadır. Makale, öncelikle Aristoteles'in erdem etiği, pratik bilgelik (phronesis) ve insanın ergon'u (işlevi) kavramlarını inceleyerek, bireyin "sûretten sîrete" yolculuğunu Aristotelesçi bir bakışla yeniden yorumlar. Ardından, bireysel kemalin toplumsal boyutuna odaklanarak, Aristoteles'in "iyi yaşam" (eudaimonia) için gerekli gördüğü politika anlayışı ile Mustafa Kemal Atatürk'ün 1923-1938 yılları arasında inşa etmeye çalıştığı laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti modeli arasındaki paralellikleri ortaya koyar. Sonuç olarak, Atatürk'ün projesinin, metaforik anlatıdaki "kamil insan"ı toplumsal ölçeğe taşıyan, Aristotelesçi anlamda "ortak iyiyi" hedefleyen rasyonel ve erdemli bir polis (devlet) inşası girişimi olduğu argümanını geliştirir.

Giriş: Metafor, Felsefe ve Siyasetin Kavşağı

"Bir Metafor Olarak Köpek: İnsan Olmanın ve Rızalık Yolunun Anlamı" başlıklı metin, derin bir antropolojik ve etik sorgulama sunar. Metnin özü, insanı hayvandan ayıranın, salt biyolojik bir form (sûret) değil, eylemlerinin ahlaki sonuçlarının bilincinde olma ve bu bilinçle hatalarını telafi edip "rıza" arama kapasitesi (sîret) olduğudur. Bu içsel yolculuk, "rızalık yolu" olarak tanımlanır ve nihai hedefi, bireyi "insan-ı kâmil" mertebesine ulaştırmaktır.

Ancak metin, bu bireysel erdem arayışının toplumsal bir projeye nasıl dönüşebileceği sorusunu sorar ve cevabını Mustafa Kemal Atatürk'ün kurucu modernleşme projesinde bulur. Atatürk'ün laik, demokratik, sosyal hukuk devleti modeli, metne göre, "rızalık yolunu" toplumsal ölçeğe taşıma, bireyleri sorumluluk sahibi, özgür iradeli ve birbirinin rızasını arayan "kâmil insanlar" haline getirme çabasıdır.

Bu makale, bu iddiayı felsefi bir derinlikle sorgulamak ve analiz etmek amacındadır. Bunun için, Batı felsefe geleneğinin en sistematik düşünürlerinden biri olan Aristoteles'in lensini kullanacağız. Neden Aristoteles? Çünkü onun felsefesi, etik ile politikayı, bireyin erdemi ile toplumun düzenini birbirinden ayrılmaz bir şekilde birleştirir. Aristoteles için iyi bir insan olmak, ancak iyi bir toplum içinde mümkündür ve iyi bir toplum, ancak erdemli yurttaşlardan oluşur. Bu diyalektik, köpek metaforunun ve onun Atatürkçü yorumunun merkezindeki diyalektiğe son derece uygundur.

Makale, üç ana bölümden oluşacaktır:

Aristotelesçi Etik: İnsanın Ergon'u ve Erdem Yoluyla Kemale Ermek: Bu bölüm, köpek metaforundaki "sûret-sîret" ayrımını ve "kamil insan" idealini, Aristoteles'in akıl (logos), erdem (aretē) ve mutluluk (eudaimonia) kavramları üzerinden okuyacaktır.

Politik Bir Varlık Olarak İnsan: Rızanın Toplumsal Zemini: Bu bölüm, bireysel erdemin neden toplumsal bir bağlam gerektirdiğini inceleyecek, Aristoteles'in "insan zoon politikon'dur" (siyasal/sosyal bir canlıdır) önermesi ile "rızalık yolunun" toplumsal boyutunu ilişkilendirecektir.

Atatürk'ün Projesi: Aristotelesçi Bir Polis Olarak Türkiye Cumhuriyeti: Son bölüm, Atatürk'ün devlet modelini, Aristotelesçi anlamda "ortak iyiyi" (koinon agathon) hedefleyen, yurttaşlarını pratik bilgeliğe (phronesis) ve erdeme teşvik eden modern bir polis inşası olarak analiz edecek ve eleştirel bir bakış sunacaktır.

I. Bölüm: Aristotelesçi Etik Işığında Köpek Metaforu ve Kamil İnsan

A. İnsanın İşlevi (Ergon) ve Rasyonel İlke (Logos)
Aristoteles, "Nikomakhos'a Etik" adlı eserinde iyi yaşamın ne olduğunu araştırır. Ona göre, bir şeyin "iyisi" onun kendine özgü işlevini (ergon) iyi yapmasıdır. Bir gözün işlevi görmek, bir bıçağın ki kesmektir. Peki ya insanın işlevi? Sadece büyümek ve beslenmek bitkilerle, duyusal algı ise hayvanlarla ortak paylaşıldığı için insanın özünü tanımlamaz. Aristoteles, insanı insan yapanın "rasyonel ilkeye göre etkinlik gösterme" ya da "akıllıca bir yaşam sürme" kapasitesi olduğunu savunur (Aristoteles, Nikomakhos'a Etik, 1098a).

Buradaki "akıl" sadece soyut matematiksel düşünce değildir; pratik hayata dair doğru kararlar verme, duyguları akıl ile dengeleme ve ahlaki bir karakter inşa etme kapasitesidir. İşte metaforumuzdaki köpek, bu rasyonel ilkeden yoksundur. Tavukları yemesi onun doğasına (physis) uygundur, çünkü onun "ergon"u içgüdüleriyle hareket etmektir. Onun eyleminin ahlaki bir sonucu yoktur, sadece fiziksel bir sonucu vardır. "Sûrette insan" olan ancak eylemlerinin sonuçlarını düşünmeyen kişi, Aristotelesçi terimlerle, kendine özgü işlevini (yani aklını kullanmayı) yerine getirmeyen, dolayısıyla gerçek anlamda "insan" olamayan bir varlıktır. O, potansiyelini (dynamis) fiiliyata (energeia) geçirememiştir.

B. Erdem (Aretē) ve Pratik Bilgelik (Phronesis)
Peki insan, bu rasyonel ilkeyi nasıl etkin kılar? Aristoteles'e göre erdemler (aretē) aracılığıyla. Erdem, "iki korkaklık arasındaki cesaret" gibi, aşırı uçların ortası olan (mesotes) bir "heksis"tir, yani yerleşik bir karakter halidir, bir alışkanlıktır. Erdemli olmak, doğuştan gelen bir yeti değil, pratikle, alıştırmayla ve tekrarla kazanılan bir yetkinliktir.

Metaforumuzdaki "rızalık yolu"na giren kişi, tam da bu pratiğe başlamış demektir. Eyleminin sonucunun farkına varmak, Aristotelesçi anlamda "pratik bilgelik"e (phronesis) dair ilk adımdır. Phronesis, sadece teorik bilgi değil, belirli bir durumda doğru olanı yapabilme, uygun eylemi seçebilme kapasitesidir. Kişi, "tavukları yediğinin" yanlış olduğunu fark ettiğinde, phronesis'in ışığı yanmaya başlamıştır.

Ancak asıl erdem, farkındalıkta değil, düzeltme eylemindedir. Aristoteles için erdem, eyleme dökülendir. Bu nedenle, kişinin hatasını telafi edip zararı ödemesi ve rıza alması, erdemi fiiliyata geçirmesidir. Bu, sadece bir "özür dileme" değil, adalet (dikaiosynē) erdeminin somut bir tezahürüdür. Adalet, Aristoteles için erdemlerin en büyüğü ve toplumsal olanıdır; "başkalarına ilişkin erdem" olarak tanımlanır. Zararı tazmin etmek, dağıtımsal ve denkleştirici adaletin bir gereğidir.

C. Mutluluk (Eudaimonia) ve Kemal (Telos)
Aristoteles için nihai insani iyi, mutluluktur (eudaimonia). Ancak bu, geçici bir haz duygusu değil, bir "yaşama ve etkinlikte bulunma tarzıdır". Eudaimonia, erdemle uyum içinde, ruhun akılcı kısmına göre etkinlik göstermesidir. Bu, insanın nihai amacıdır (telos).

Metaforumuzdaki "insan-ı kâmil" mertebesi, Aristotelesçi eudaimonia durumuyla büyük bir benzerlik taşır. Kamil insan, sürekli özünü yoklayan, kusurunu arayan ve onu düzelterek rıza arayandır. Bu, sürekli bir etkinlik, bir "olma" halidir. Statik bir mükemmellik değil, dinamik bir kemale erme sürecidir. "Ayağıma taş dolansa, kendimden bilirim" sözü, Aristotelesçi bir sorumluluk anlayışını yansıtır: Mutluluğun kaynağı dış koşullarda değil, bireyin kendi erdemli eylemlerindedir. Arifler ve kâmillerin kusurunu araması, onların phronesis ile kendi eksikliklerini görebilme yeteneğidir. Cahillerin kendini aklaması ise, bu pratik bilgelikten yoksun olmalarındandır.

II. Bölüm: Zoon Politikon Olarak İnsan ve Rızanın Toplumsal Doğası

A. İnsan, Sosyal ve Politik Bir Varlıktır (Zoon Politikon)
Aristoteles'in "Politika" eserinin en meşhur sözlerinden biri, "İnsan doğası gereği politik bir hayvandır" (zoon politikon) (Aristoteles, Politika, 1253a). Ona göre, toplumun dışında yaşayan bir insan ya bir tanrı ya da bir canavardır. İnsan, dil (logos) ve ahlak (aretē) yetisi sayesinde topluluklar kurar. En temel topluluk aile, en nihai ve kendine yeterli (autarkeia) topluluk ise polis'tir (şehir-devlet).

Buradaki kritik nokta, bireyin erdeminin ve dolayısıyla mutluluğunun (eudaimonia), ancak polis içinde mümkün olabilmesidir. Köpek metaforu bireysel bir yolculuğu anlatsa da, "rıza" kavramı onu kaçınılmaz olarak toplumsal bir olgu haline getirir. Rıza, tek başına bir dağda yaşayan biri için anlamsızdır. Diğer insanlarla kurulan ilişkiler ağı içinde bir anlam kazanır. Zarar vermek ve bu zararı telafi etmek, ancak bir toplumsal bağlamda mümkündür.

B. Polis'in Amacı: Sadece Yaşamak Değil, İyi Yaşamak
Aristoteles, polis'in amacının sadece hayatta kalmayı sağlamak olmadığını, asıl amacın "iyi yaşamı" (eu zēn) mümkün kılmak olduğunu vurgular. Polis, yurttaşların erdemli ve mutlu bir hayat sürmeleri için gerekli yasal, eğitimsel ve sosyal çerçeveyi sağlamakla yükümlüdür. Yasa (nomos), akıllarını kullanmayanlar için bir eğitmen, bir "akıl" görevi görür.

Metaforumuzdaki "rızalık yolu", aslında mini bir polis'in işleyişidir. Zarar gören ve zarar veren iki birey arasında, yazılı olmayan ancak ahlaki bir yasa gibi işleyen bir süreçtir. Atatürk'ün hedeflediği devlet modeli, işte bu mini süreci toplumun tamamına yaymak, onu kurumsallaştırmak ve yasal bir zemine oturtmak olarak görülebilir. Devlet, bireylerin birbirlerinin haklarına saygı duyduğu, haksızlık yapıldığında telafi mekanizmalarının işlediği (sosyal hukuk devleti), böylece kolektif bir "rıza" ve toplumsal huzurun (eudaimonia) inşa edildiği bir çerçeve sunar.

III. Bölüm: Aristotelesçi Bir Polis Olarak Türkiye Cumhuriyeti: Bir Analiz ve Eleştiri

A. Akıl, Bilim ve Laiklik: Phronesis'in Kurumsal Temeli
Atatürk'ün en sık vurguladığı kavramların başında "akıl" ve "bilim" gelir. Onun "En hakiki mürşit ilimdir" sözü, Aristotelesçi rasyonel ilke (logos) ve pratik bilgeliğin (phronesis) toplumsal ölçekteki karşılığıdır. Laiklik ilkesi, bu aklın önündeki dogmatik engelleri kaldırarak, toplumsal yaşamın ve hukukun rasyonel bir temelde, pratik bilgelikle (yani kamu yararını gözeterek) şekillendirilmesini amaçlar. Bu, metinde vurgulandığı gibi, "akla, mantığa, bilime ve fenne yakın olanı merkeze alma" çabasıdır. Laik hukuk devleti, metaforumuzdaki köpeğin içgüdüsel davranışlarının yerine, aklın ve vicdanın ışığında oluşturulmuş evrensel kuralları koyar.

B. Demokratik ve Sosyal Hukuk Devleti: Ortak İyinin Peşinde
Aristoteles, polis'in yönetim biçimlerini sınıflandırırken, en iyi yönetim biçimlerinin "ortak iyiyi" (koinon agathon) gözetenler olduğunu söyler. Atatürk'ün benimsediği "demokratik, sosyal hukuk devleti" modeli, bu Aristotelesçi idealin modern bir yorumudur.

Demokrasi: Yurttaşların yönetime katılımını sağlayarak, onları sadece kendi çıkarlarını değil, "ortak iyiyi" düşünmeye ve tartışmaya teşvik eder. Bu, yurttaşı politik bir varlık (zoon politikon) olarak güçlendirir.

Hukuk Devleti: Adaleti (dikaiosynē) kurumsallaştırır. Metaforumuzdaki "zararın tazmini" ilkesini, toplumdaki tüm ilişkilere uygulamayı hedefler. Herkese hakkını vermeyi, güçlüyü değil hakkı korumayı amaçlar.

Sosyal Devlet: Aristoteles'in dağıtımsal adalet anlayışıyla paralellik gösterir. Aşırı servet eşitsizliklerinin yurttaşların erdemli ve mutlu bir hayat sürmesinin önünde engel olacağını kabul eder. "Alın teri dökerek helal kazanç elde etme"yi, sosyal adalet mekanizmalarıyla destekleyerek, her bireyin potansiyelini gerçekleştirebileceği bir zemin hazırlar.

C. Özgür İradeli Birey: Kula Kul Olmamak
Atatürk'ün "kula kul olmayan özgür iradeli bireyler" yetiştirme hedefi, doğrudan Aristotelesçi özerklik (autonomia) idealine denk düşer. Erdemi alışkanlık haline getirmiş özerk birey, başkasının buyruğuyla değil, kendi aklı ve vicdanıyla hareket eder. İnsan hakları ve özgürlükler, bu özerkliğin güvence altına alınmasıdır. Bu birey, metaforumuzdaki "cahil" gibi başkalarını suçlamaz veya otoriteye körü körüne itaat etmez; "arif" ve "kâmil" gibi kendi eylemlerinin sorumluluğunu alır.

Eleştirel Bir Değerlendirme ve Sonuç
Aristotelesçi bir perspektiften bakıldığında, Atatürk'ün projesi, köpek metaforundaki bireysel "rızalık yolunu" toplumsal bir sisteme dönüştürme, böylece erdemli ve kamil bireylerden oluşan modern bir polis inşa etme çabası olarak görülebilir. Bu, son derece iddialı ve felsefi olarak derin bir hedefti.

Ancak, bu analiz bir eleştiriyi de beraberinde getirmelidir. Aristoteles'in polis'i küçük, homojen ve köle emeğine dayalı bir topluluktu. Atatürk'ün miras aldığı ve dönüştürmeye çalıştığı Osmanlı bakiyesi ise çok geniş, heterojen ve modern bir ulus-devletti. Bu ölçek farkı, projede kaçınılmaz olarak araçsal akıl (teknik, bürokrasi) ile Aristotelesçi pratik bilgeliğin (phronesis) gerilimine yol açmış olabilir. Yukarıdan aşağıya bir modernleşme, yer yer "kamil insan"ı yetiştirme idealini, itaatkâr "yurttaş" yaratma pratiğine dönüştürme riski taşır.

Sonuç olarak, bu makale, "köpek metaforu"nun ve onun siyasi yorumunun, Aristotelesçi felsefe ile zengin bir diyaloğa girme potansiyelini ortaya koymuştur. Atatürk'ün kurucu modernleşme projesi, bireyin ve toplumun "kemal"e ermesini hedefleyen, aklı ve erdemi merkeze alan, Aristotelesçi anlamda "iyi yaşamı" mümkün kılmayı amaçlayan bütüncül bir proje olarak okunabilir. Bu projenin tarihsel uygulamasındaki çelişkiler ve zorluklar, onun felsefi derinliğini ortadan kaldırmaz; aksine, onu günümüzde bile geçerli ve tartışmaya değer kılar. Gerçek kemalet, hem bireyin hem de toplumun, hatalarından dönme, zararı telafi etme ve sürekli olarak kolektif bir rıza arayışı içinde olmasından geçer. Bu zorlu yol, akıl ve vicdanın ışığıyla aydınlanabilir.

KAYNAKÇA

Birincil Kaynaklar (Atatürk):

Atatürk, Mustafa Kemal. Nutuk (Söylev). Türk Tarih Kurumu Yayınları.

Atatürk'ün Çeşitli Söylev ve Demeçleri. Atatürk Araştırma Merkezi.

Birincil Kaynaklar (Aristoteles - Türkçe Çeviriler):

Aristoteles. (Çev: Akın, A.). Nikomakhos'a Etik. Say Yayınları.

Aristoteles. (Çev: Öncel, S.). Politika. Yapı Kredi Yayınları.

İkincil Kaynaklar:

Adıvar, A. (2018). Aristoteles'te Pratik Us ve Phronesis Kavramı. BilgeSu Yayıncılık.

Berkes, N. (2002). Türkiye'de Çağdaşlaşma. Yapı Kredi Yayınları.

MacIntyre, A. (2001). Erdemin Peşinde: Ahlaki Teorinin İncelenmesi (Çev: M. Özcan). Ayrıntı Yayınları. (Aristotelesçi etik geleneğin modern yorumu için temel bir eser)

Hançerlioğlu, O. (1993). Felsefe Ansiklopedisi: Kavramlar ve Akımlar. Remzi Kitabevi. (Erdem, etik, politika maddeleri)

Zürcher, E. J. (2004). Modernleşen Türkiye'nin Tarihi. İletişim Yayınları. (Atatürk döneminin tarihsel bağlamı için)

Akademik Makaleler:

Gökberk, M. (1997). "Atatürk Devrimi ve Felsefe Temeli". Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 8, s. 2056-2063. İletişim Yayınları.

"Aristoteles'te Adalet ve Modern Hukuk Devleti Üzerine Bir İnceleme". Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 69, Sayı: 2.
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL