Dostlarımızın bize gösterdiği sevgiyi abartmamız, duyduğumuz minnetten değil, takdire ve sevilmeye ne kadar layık olduğumuzu herkese göstermek içindir. la rochefaucauld
1. Bölüm

1. Bölüm

36 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Günün son dersiydi. Fatih Öğretmen, ağır adımlarla sınıfa girdiğinde yüzünde, günün getirdiği yorgunluk açıkça görülüyordu. Gözlerinin çevresinde belirginleşen kaz ayakları onu olduğundan daha yaşlı gösteriyordu. Bu sınıf, onun en çok zorlandığı sınıflardan biriydi. İçeride her zaman olduğu gibi kargaşa vardı: arka sıralarda fısıldaşanlar, birbirine laf atanlar, telefonda oyun oynayanlar, ne ararsan var. Masasına yönelirken gözü sınıfın köşesine ilişti. Ayşe ve Betül yine bir şeylere gülüyor, Metin ise yine rutin olarak hep yaptığı şeyi yapıyor, pencereden dışarı bakıyordu. Onları daha önce uyarmasına rağmen hiçbir şey değişmemiş gibi görünüyordu.
Mesleğinin son demlerindeki Fatih Öğretmen derin bir nefes aldı. Öğretmenliğe başladığı yılları düşündü. Yirmi dört yaşında, çiçeği burnunda bir öğretmen olarak Artvin'de bir ilkokula sınıf öğretmeni olarak atanmıştı. Okula gelirken, derse girerken nasıl da hevesliydi. Her öğrencisine ulaşmayı hepsini değilse bile birçoğunu eğitip başarılı bireyler haline getirmeyi ilke edinmişti. Yazık oldu hevesime, ideallerime diye iç geçirdi. "Keşke hiç ayrılmasaydım sınıf öğretmenliğinden." dedi. Kendi kendine konuşuyordu sanki. Çaresiz hissediyordu. Elindeki defterini, kitabını masasına bırakıp tahtaya yöneldi.
"Arkadaşlar, bugün basınç konusuna bir giriş yapacağız," dedi. Sesi kararlı ama içten içe kırılgandı. Çünkü, kimse ona kulak asmıyordu.
Aslında çok kalabalık bir sınıf değildi ama öğrencilerin umursamaz ve lakayt tavırları onu tüketiyordu. Betül, arka sırada yine Ayşe ile fısıldaşıyor, Samet her zaman olduğu gibi telefonda oyun oynuyordu. Murat yine uykusuz gecelerin acısını çıkartırcasına kafasını yastık yaptığı kollarının üzerine koymuş, kim bilir hangi rüyayı görmekteydi. Hasan ve Arda sanki kahvede oturur gibi yayılmışlar, nasıl bir olay yaşamışlarsa hararetli bir şekilde mütalaa etmekteydiler. Sadece üç öğrenci - İrem, Yunus ve Osman - sessizce oturmuştu. Fatih öğretmen sesini yükselterek, "Lütfen herkes defterini açsın!" dedi ama bu sözler sanki duvarlar tarafından yutuluyor, sınıfın içinde kayboluyordu.
"Hocam, boş verin ya, canımız hiç ders işlemek istemiyor, zaten son ders." diye seslendi Ercan arka sıradan, alaycı bir gülümsemeyle. "Hem anlamıyoruz bu dersleri." dedi.
Bu sözleri duyan Fatih Öğretmen derin bir öfkeyle irkildi. Yıllarını verdiği mesleğini yaparken hiç bu kadar çaresiz kalmamıştı. Hep bir şeyler öğretebilmek için çabalayıp durduğu bu öğrencilerle artık ne yapacağını bilemiyordu. Derse bir türlü başlayamıyordu. Gözleri sınıftaki karmaşaya kayarken içinden "Bu çocuklar için mi uğraşıyorum? Zavallı ben!" diye düşünüyordu. Her hafta aynı kaos, aynı çaresizlik onu fazlasıyla yormuştu.
Kafasında dönen düşünceler arasında kayboldu. Bu sınıfa geldiğinde hep aynı çaresizliği hissediyordu. Öğretmenliğin bir anlamı kalmamış gibiydi. Artık onlara fizik öğretmek mi yoksa sadece dersi bitirip gitmek mi daha önemliydi?
Fatih Öğretmen bir süre durup sınıfı izledi. Kendini bilmez, amaçsız, kontrolsüz bir insan topluluğu vardı karşısında. Onlara insan demek bile gelmiyordu içinden. Bu yüzden “Omurgasızlar,” diyordu onlara.
"Ne yapıyorum ben?" diye içinden geçirdi, çaresizdi. İlk yıllardaki idealist öğretmen gitmiş yerine yorgun, hayattan bezmiş bir adam gelmişti. Tüm çabalarına rağmen öğrencilere ulaşamıyordu. Öyle ya da böyle bir şekilde dersini işlemeliydi. Yoksa vicdanıyla cüzdanı arasında sıkışıp kalıyordu. Ama ne yaparsa yapsın, bir labirent içinde dönüp duruyor, bir türlü o çıkışı bulamıyordu.
Fatih Öğretmen, tahtanın önünde bekleyip bir süre sessizce onları izledi. Kendini bir türlü toparlayamıyordu. "Bu kadar mı zor bu sınıfı kontrol etmek?" diye düşündü. Sorun sadece öğrenciler değildi; eğitim sisteminin içi boşaltılmış, öğretmen itibarsızlaştırılmıştı. Disiplin cezalarının caydırıcılığı kalmamış neredeyse bu davranışlar ödüllendirilecek hale gelmişti. Veli çağırıldığında gelmiyor, idareye bildirince öğretmen yetersiz görülüyordu.
Fatih Öğretmen ne yapacağını bilmiyordu. Gözleri boşlukta bir noktaya odaklandı, zihniyse sınıfın çok ötesindeydi. Yine de derse devam etmeye karar verdi. Başka bir yol denemek istiyordu. Bunun için İrem, Osman ve Yunus’u en ön sıraya aldı. Üçü de gerçekten dinlemek istiyordu. Diğerlerine aldırış etmeden onlarla derse devam etmeye çalıştı. Ancak diğerleri yine rahat bırakmadı. Sürekli laf atarak, öğretmeni ve üç öğrenciyi rahatsız ediyorlardı.
Bütün engelleme çabalarına rağmen İrem, Osman ve Yunus gibi öğrenciler için çabalaması gerektiğine karar vererek ders işlemeye devam etti.
Yunus, üniversite hayaliyle yanıp kavruluyor adeta. hayallerine ulaşabilmek için çok çalışması gerektiğini biliyor bu yüzden öğretmenine sorular soruyor, derse ilgisini açıkça belli ediyordu. İrem sadece sınıf geçmeye odaklanmış olduğundan sessizce ve dikkatle dersi dinliyor ama hiç soru sormuyordu.. Osman sözel derslerde iyiydi ama Fizikte biraz zayıf olduğundan anlayamıyor, bu eksikliğin de derse katılıp öğretmenin gözüne girerek gidermeye çalışıyordu. Bu üç öğrenci, Fatih Öğretmen’in hayata dair umut kırıntılarını canlı tutuyordu.
Fatih Öğretmen cep telefonunu çıkardı ve e-okul sistemi üzerinden performans notları vermeye başladı. Dersi kaynatan öğrencilere düşük, dersi dinleyen üç öğrenciye ise yüksek performans notları verdi. Ceza ve ödül sistemini işletti ama bu da işe yaramadı.
Bir an, sınıfta tamamen kontrolü kaybettiğini düşündü. Saatine baktı, sadece on dakika kalmıştı. İçinden "sadece on dakika kaldı, sabret," dedi. Pencereye yöneldi. Dışarıda hafif hafif atıştıran yağmuru izlemeye başladı. Dalmıştı. Dersin bittiğini haber veren zilin sesi duyulduğunda derin bir nefes aldı. ”Oh be ders bitti” dedi.
Öğrenciler, sınıfı terk ederken Fatih Öğretmen sınıfta kaldı. Masasına oturdu, başını ellerinin arasına aldı. Bu kadar yorgun hissettiği bir anı hatırlamıyordu.
Başını kaldırdığında sınıftaki sessizlikte bir şey fark etti. Omurgasızlar sınıfının omurgası olan İrem, Osman ve Yunus hâlâ sıralarında duruyorlardı. "Belki de..." dedi. Belki de gerçekten bir umut vardı. Ama bu umut, onu ne kadar ileriye taşıyabilirdi? Bunu bilemiyordu. Zihni karışık, bedeni ve kalbi yorgundu.
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL