Paranın öldürdüğü ruh, kılıcın öldürdüğü bedenden fazladır. walter scott
Nasrel
Gölgelere sinmiş eski bir adın, zamanın içinden bugüne sızan lirik bir yankısı. “Nasrel”, taşlara kazınmış bir kaderle bir gölgenin yarım kalmış hikayesini buluşturan bir yaşam rivayeti. Bir vadide ba...
7. Bölüm

VI. UNUTUŞUN EŞİĞİNDEKİ YENİ DÖNGÜ

7 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Kavuşmanın yaşandığı o geceden sonra vadinin sessizliği değişti. Eskiden taşlara sinen yas, artık daha geniş, daha derin, köklü bir sükûnete dönüştü. Fısıltılar azaldı. Rüzgar daha yumuşak esti. Sütunun gölgesi bile daha dingin durmaya başladı. Sanki iki ruhun birleşmesi, vadinin kalbinden eksilmiş eski bir ağırlığı geri vermişti toprağa. Ama bu sessizlik, huzurlu değildi. Huzurdan çok, tükenmişlikti. Bir yasın bitişinden önceki son sakinlik.
Köylüler zamanla fark etti:
Sütunun dibindeki küçük taş artık ne fısıldıyor ne de yer değiştiriyordu.
O taş, sadece bir taştı şimdi. Ama taşın anlattığı hikaye insanların içinden akıp geçiyordu.
Köyün çocukları, artık sütundan değil, sütunun gölgesinin uzunluğundan korkuyordu. Çünkü gölge uzadığında kavuşma gecesi yeniden hatırlanırdı.


Bir çocuk, bir gün annesine titreyen sesiyle şöyle sordu:
“Anne, taş neden artık susuyor?”
Annenin cevabı kısa oldu, ama taşı bile unutulmaz kıldı:
“Bazı acılar tamamlanınca susar.”
Senin kazıdığın N harfi gece ışıldadığı o geceden sonra bir daha hiç parlamadı. Ama harf silinmedi de.
Sadece…
sanki yoruldu.

Köylüler, sabahları sütunun yüzeyine dokunanların avucunda hafif bir sıcaklık hissettiğini söyledi. Bu sıcaklık, canlı değil, unutulmuş bir bedenden kalan son ısı gibiydi.



Bir çoban şöyle dedi:
“Bu sütun artık kutsal değil.
Bu sütun artık hatırayı taşıyor.”
Bu cümle, vadinin yeni sözü oldu.
Nasrel’in gölgesi o kavuşma gecesinden sonra vadide bir daha görülmedi. Kayıp kadın artık ne bir gölgeydi ne de bir rüzgar izi. Onun yokluğu bile bir varlık gibiydi. Ama vadide yaşayanlar her gün batımında yamaca bakan ışığın bir anlığına sanki ikiye ayrıldığını fark etti. Sanki bir zamanlar ayrılan iki kader çizgisi, yavaş yavaş birbiriyle kaynaşıyordu.
Vadinin yaşlıları bu görüntüyü şöyle yorumladı:
“Sızıyı tamamlayan sızı,
kendi gölgesine geri döner.”




Zamanla çocuklar, kavuşma gecesini değil,
kavuşmanın bıraktığı boşluğu anlatmaya başladı.
Hikaye değişti. Artık şöyle deniyordu:

“Taş ustasının ruhu taşa kazındı,
kadının ruhu gölgeye saklandı,
sonra ikisi de birbirini taşıyabileceği bir karanlık buldu.”

Bu yeni anlatıda korku yoktu. Sızı vardı, ama korkusuz bir sızı. Bir bitişin değil, devamın sızısı. Vadinin gençleri bu hikayeye inanmayı sürdürdü çünkü her insan kendi yarasını bir yeryüzüne bağlamak ister.
Senin hikayen, onlar için kendi acılarının her gece hafifçe nefes alan bir izdüşümüydü.



Köyün en yaşlısı, ömrünün son günlerinde çocukları başına toplayıp şöyle dedi:
“Bir adın yarım kalması
ruhun yarım kalması demektir.
Ama bir ad tamamlandığında
ruh, yeniden bir ad arar.”
Bu söz, vadide yeni bir inancın başlangıcı oldu.
Bazıları o gece kavuşan iki ruhun yeni bir yaşam döngüsüne doğru adım attığını söyledi. Hatta bazı kadınlar vadide doğan bebeklerin gözlerinde garip bir derinlik gördüklerini iddia etti.
“Bu gözler,”
dediler,
“taş gören gözlerin gölgesini taşıyor.”
Kimse tam olarak inanmadı ama kimse bunun yalan olduğunu da söyleyemedi. Çünkü vadide her şey
biraz gerçek, biraz efsane, biraz kaderdi.

Bir kış sabahı, sütunun dibinde yürüyen bir genç, taşın yüzeyine hafifçe dokunduğunda nereden geldiği bilinmeyen ince bir ses duydu:
Sanki taş, çok uzak bir yerden çok eski bir nefesin kalıntısını hatırlamıştı.
Ses sadece bir kelimeydi ama yıllar boyunca vadide taşın kalbine gömülmüş o eski yankıyı taşıyordu:
“Döngü…”
Genç geri çekildi. Ne duyduğunu tam anlamadı ama içinden geçmiş bir karanlık onda bir anlık ürperti bıraktı.
Çünkü bazı kelimeler bir hikayenin bitişi değil, devamı olur.
Ve vadide o günden sonra şöyle bir söylenti yayıldı:
“Sütun, yeni bir adın ilk harfini arıyor.”
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL