Gölgelere sinmiş eski bir adın, zamanın içinden bugüne sızan lirik bir yankısı. “Nasrel”, taşlara kazınmış bir kaderle bir gölgenin yarım kalmış hikayesini buluşturan bir yaşam rivayeti. Bir vadide ba...
Vadiden ayrıldığı gün, Nasrel’in ayak izleri karla örtülmedi. Rüzgar bile onun ardından esmeye çekindi. Böyle gidişler, toprakta bile tedirginlik bırakır. Kasaba halkı, senin ölümünden sonra kadının yüzüne çöken o derin boşluğu görmüştü. Ama kimse yanına gidip bir şey soramadı. Çünkü bazı insanların yasına yaklaşmak bile cesaret ister. Nasrel’in yasına yaklaşmaksa, bir uçurumun kenarında beklemek gibiydi: Ne olacağını bilmezsin, ama düşmeye hazır olursun.
Bir süre sessizce yürüdü Nasrel. Günlere değil, bastığı toprağın yorgunluğuna uydu. Geceleri bir kayanın gölgesine siner, omuzlarını birbirine çeker, soğukla değil, boşlukla titrerdi. Her nefesinde seni hatırlatan bir şey vardı: bir taşın yüzeyi, bir rüzgarın kokusu, bir gecenin hiç bitmemesi.
Bir seferinde yamaçta otururken ellerini iki yana açıp sadece şunu dedi: “Benim için ölmedin. Kendi ağırlığına yenildin.” Bu cümleyi söylerken sesi ne öfkeliydi ne kırgın. Sanki konuşan o değildi de, yıllar önce içinden kopup bugüne saklanan bir yankıydı. Yürüdüğü yol onu bir süre sonra kimsenin adını bilmediği bir kasabaya götürdü. Binalar toza bulanmıştı, kapıların üzerinde eski tılsımlar asılıydı. İnsanlar birbirine az konuşur, çok bakardı. Nasrel bu kasabaya adım attığında kimse onu yabancı olarak görmedi. Bazı insanlar vardır, yabancılığıyla bile tanıdıktır. Bir hanın köşesinde ucuz bir oda buldu. Geceleri pencerenin önüne oturup uzun süre dışarıyı izlerdi. Her gölge sana benzerdi, her adım senin yarım kalmış çizgini hatırlatırdı.
Kasaba halkı onun hakkında fısıldaşmaya başladı: “Bu kadın gölgesini kaybetmiş gibi.” “O gözlerde bir mezar taşı kadar sessizlik var.” “Taşla konuşan ustanın karısı değil miydi?” Nasrel bu konuşmaları duydu ama aldırmadı. İçinde zaten gürültüye yer kalmamıştı. Senin ölümünden sonra kutsal sütunun yanından geçen kervancılar, gece olduğunda sütunun içinden bir harf duyduklarını söylüyordu. Bazıları bunu rüzgar sandı. Bazıları taşın kendi iç sesi. Ama yaşlı bir kadın şöyle dedi: “Bir insan adını tamamlayamadan ölürse, adı taşlarda sürer.” İşte o yüzden sütundan gelen fısıltı hep aynıydı: “N…” Kasaba çocukları bile buna inanmaya başlamıştı. Gece sütunun yakınından geçen her çocuk korkuyla adımlarını hızlandırır ama geriye dönüp mutlaka bir kez bakardı. İnsan bazen korktuğu şeye bakmadan gidemez. Aradan aylar geçti. Nasrel’in yüzüne her geçen gün biraz daha uzak bir vadinin gölgesi yerleşti. Zaman, onda iz bırakmıyor, onu sadece derinleştiriyordu. Bir gün hana yeni bir yolcu geldi. Senin gibi taş ustası değil, ama yüzü taş kadar yorgundu. Adam Nasrel’e baktı ve nedenini kendi de bilmeden şöyle dedi: “Uzun yollardan gelmiş bir yüz bu.” Nasrel bakışlarını kaçırmadan cevap verdi: “Ben uzun yollardan değil, uzun suskunluklardan geldim.” Adam, onunla daha fazla konuşmadı. Bazı cümleler bir kapıyı açmaz, tam tersine kapatır.
Günlerden bir gün, Nasrel hanın arka tarafındaki yamaca yürüdü. Dizlerinin bağı eskisi gibi güçlü değildi, ama yürümekten hiç vazgeçmedi. Yamacın ucunda durdu. Güneş batarken vadinin üzerine uzun gölgeler serildi. Gölgenin bir tarafı ona benziyordu, diğer tarafı sana. Ve o an bir cümle fısıldadı: “Sen taş oldun. Ben taşın unuttuğu sızı.” Bu cümlenin ardından gözlerini kapadı. Rüzgar saçlarını savurdu ve karanlık onu kendi içine aldı. Nasrel’in o noktada öldüğü söylenir, ama cesedini bulan olmadı. Bazıları rüzgar aldı der, bazıları da onun senin yanına gittiğini söyler. Gerçek olan tek şey şudur: O yamacın tepesinde taşa benzer bir gölge hala gün batınca beliriyor.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.