Önsöz
Hayat, bazen bir kapıdan içeri girince başlar… ve o kapı bazen ardına kadar yalnızlığa cefaya açılır. Muhannetin Kapısı, işte tam da böyle bir eşiği anlatıyor: Ardında ne varsa alnına yazılmış ...
Annesi Almanya’ya döndükten sonra köyde kalan Aysel, sanki o evin azabı gibiydi. Karda, kışta bile odun gelecekse Aysel getirecekti. Su taşınacaksa, Aysel taşıyacaktı,ev işleri zaten onun göreviydi,babasına yardım edilecekse Her iş Aysel’in omuzlarındaydı. Leyla kendi çocuklarını koruyor, Aysel’i her işe sürüyordu. Üvey annelik yapmakta üstüne yoktu. Küçük Selvi de, ablası ne yaparsa onu izliyordu; henüz hiçbir şeyin farkında değildi.
Fakat Aysel içten içe doldukça eziliyordu. Üstüne bir de boğazındaki guatır vardı; boynunu oynatamıyor, iki yumruk büyüklüğündeki bu sert kitleyle nefes nefese her işe koşturuyordu.
Annesi artık her sene izine gelemez olmuştu; çünkü masraflar, oğlunun yüzünden çok artmış, izin parası bile ayrılamıyordu. Köye de para gönderiyordu çocukları için; çünkü iki kızı oradaydı. Sürekli babası, Aysel’e mektup yazdırıp “Paranın bittiğini, para istediğini” bildiriyordu.
Suna bir yolunu bulup Aysel’i ve küçük kızını da yanına getirmeyi düşünüyordu. Bir çaresini mutlaka bulacaktı.
Ama köyde işler öyle gitmiyordu. Aysel biraz daha serpilmişti; baba ve üvey anne onu da evlendirme planları kuruyordu. Annenin ve diğer iki ablanın haberi olmadan, yine başlık parası karşılığında Aysel’i eşi ölen üç çocuklu bir yakınıyla düğünsün değneksiz evlendirmişti. Adamın büyük kızı Ayselden iki yaş büyüktü.
Zehra’nın Gelişi
Abla Zeynep evin tek gelini ydi ve kocasının ailesiyle birlikte yaşıyordu hep İstanbul’a göçmüşlerdi. Aysel’in başına gelenlerden habersizdi. Köylerine 80 kilometre uzakta olan ablası Zehra ise, Aysel’in evlendiğini köylerine, kilim battaniye satmaya giden kaynından öğrenmiş beyninden vurulmuşa dönmüş çok üzülmüştü. Ne yapıp edip gidip kızı görmek istiyordu. Kime vermişlerdi? Durumu nasıldı? Gözüyle görmek, mutluluğunu, huzurunu anlamak istiyordu. Babası bunu neden yapmıştı? Neden yaşlı birine vermişti?
Henüz iki yaşında olan büyük oğlunuda alıp kayınvalidesiyle kasabalarından geçen yolcu tireniyle köye gittiler. O Akşam Aysel'i baba evine çağırdılar. Aysel de kayınvalidesiyle birlikte geldi. Fakat Aysel çocuk denecek kadar küçücük bir kızdı; doğru düzgün serpilmemiş, boyu atmamıştı. Kardeşini görünce çok üzüldü. Onunla saklı konuşmak istedi. Bu evlilik isteyerek mi olmuştu, yoksa zorla mı? Ama Ayselin kayınvalidesi hiç fırsat vermedi, ablayla kardeşin konuşmasına. Zehra’nın içinde büyüdü.
Ertesi gün Zehra, kendi evine kasabaya döndü. Ne yapıp edip bu olayı Annesi Suna'ya Almanya’ya haber verecekti. Bu kızın yüzü hiç gülmemişti. Bu evlilik, evlilik değil Aysel'e ömür boyu çile cezaydı.Köyde mahvolup gidecekti Aysel. Mutlaka bir haber ulaştırmalıydı Almanya'ya ..( Yıl 1979)
Küçük kız Selvi de üvey anne eline kalmıştı Zehra, onların perişan haline dayanamadı. Alel acele mektup yazdı. Aysel’in başına gelenleri anlattı, kurtarmasını istedi.
Bölüm: Suna’nın Mektubu ve Selim’in Gidişi
Suna Zehra’dan gelen mektubu okur okumaz, Ayselin kaderini değiştirecek kararını verdi. O mektup, bir umut ışığı gibi parladı karanlıkların içinde. Aysel’i o adamın elinden alıp, İstanbul’da, Zeynep ablasının yanında güvende olmasını sağlamak, Bu yaz tatilinde Aysel’in Almanya’ya gelebilmesi için gerekli tüm işlemleri hızla tamamlamayı planladı.
Bunun için vakit kaybetmeden Selim’i köye gönderdi. Aceleydi; her geçen gün Aysel için büyük bir riskti. Selim, koca bir yürekle yola çıktı Annesinin umutları omuzlarındaydı.
Köye baba evine geldiğinde bir suskunluk sessizlik vardı. Selim'in anı gelişi hayra alamet değildi Baba ve Leyla için Selim de hal hatır sorgusundan sonra oda suskun kaldı ama içinde fırtınalar kopuyordu.Yol yorgunluğunun ve kimseyi şüphelendirmeden Aysel'i ve Selvi yi köyden çıkarmanın planını yapmak için erkenden yattı çünkü köyde de çok kalmamalıydı . Selim’in Planı
Selim, kızı köyden nasıl çıkaracağını düşünüyordu. Kız baba evinde değildi. Kendisince planlar kurmaya başlamıştı; bir şekilde kızı alıp kaçacaktı. Fakat Aysel'i kayınvalidesi yalnız bırakmıyor, tarlaya, her yere birlikte gidiyordu.
Selim birkaç gün köyde kaldı. Sonunda kendi planını yaptı. Küçük kızın elinden tutup, o gün kayınvalidesi tarlaya gitmiş olan Aysel’in yanına götürdü. Aysel’in boynundaki o ağır kitleyi ameliyat ettireceğini söyledi.
Kayınvalide çok itiraz etti. “Olmaz,” dedi. Ama Selim kararlıydı: “İstanbul’a Zeynep ablama götüreceğim. Ameliyat ettirip geri getireceğim. Bu şekilde yaşayamaz. Boynu çok geriyor. Olmaz böyle. Ameliyat ettirmem lazım, kurtarmam lazım kardeşimi.”
Aysel için çok üzülmüştü. Çok sarsılmıştı Selim. Onu öyle tarlada, şalvar ayağında görmüştü; çalışıyor, çapa yapıyordu. Kayınvalidesi sürekli başında dikiliyordu. İşte bu yüzden planı böyleydi.
“Mecburum. Ameliyat ettirmem lazım. Annem onun için gönderdi. Kızın rahat etmesi için, sağlığına kavuşması için. Annem onun bu durumuna çok üzülüyor”diyerek..
Kayınvalidesini ikna etti. Tarla şalvarıyla, köy kıyafetiyle çıkıp Zehra ablasının kasabadaki evine doğru dağ yoluna sapıp hızla gözden kayboldular.
Köyden kaçış
Selim, dağ yoluna saptı. Arkasında iki küçük gölge: biri sırtına bazen yük, bazen de sevinç olan Selvi, diğeri yorgun ama direngen adımlarla peşine takılan Aysel. Patika yollardan geçtiler, iki saat boyunca yürüdüler. Bazen Selvi'yi sırtına aldı, bazen elinden tuttu. Yarı koşar, yarı yürür halde dağ taş aştılar. Rüzgâr yüzlerine serinlik, toprak ayaklarına yoldaş oldu.
Sonunda başka bir köyden gelen bir traktörcüyle karşılaştılar. Selim, cebindeki azığıyla traktörcüye biraz para uzattı. O da onları kasabanın asfalt yoluna kadar indirdi. Yoldan geçen ilk aracı durdurup bindiler. Kırk dakika sonra ,kasabanın sokaklarında güz güneşi ağır ağır çekilirken Zehra ablanın kapı zili çaldı. Kapıyı açtığında karşısında üst başları toz toprak içinde, yorgun ama kararlı yüzüyle Kardeşi Selim karşısındaydı. Önce Selim'e sarıldı peşinden Aysel ve küçük Selvi'yi kucaklayıp öptü.
Zehra Aysel'in kurtulmasına çok sevindi." Siz açsınızdır önce bi yemek yiyelim banyo yapın sonra yapılacakları konuşuruz" Dedi.
Hiç sorgulamadı. Yılların alışkanlığıyla hemen mutfağa geçti. Üçünü de sofraya oturttu. Masaya sıcak çorba, taze ekmek, biraz da zeytin koydu. Onlar yemek yerken, bir yandan da banyoyu hazırladı. “Yıkanın, bir kendinize gelin.”dedi.
Ancak Selim durgun değildi, gözleri sürekli saati yokluyordu.
“Abla,” dedi, “Bu akşam gitmeliyiz. Babam peşimize düşmeden İstanbul’da olmalıyız.”
Zehra itiraz edecek gibi oldu ama Selim kesin konuşmuştu. Daha fazla zaman kaybedemezlerdi. Aceleyle çarşıya indi. Aysel’in üstü başı değişmeliydi. Temiz kıyafetler aldı. En erken otobüs seferine bilet kestirdi. Gün batmadan yola çıkacaklardı.
Ama küçük Selvi’yi kasabada, Zehra’nın yanında bırakmaya karar verildi .Aysel İstanbul’da ameliyat ta olmalıydı tüm bunları çarşı dönüşü otobüs saatine kadar kararlaştırılıp konuşuldu. Zehra nın eşi Can enişte Selim ve Aysel'i evdekilerle vedalaşıldıktan sonra Kalkmaz üzere olan İstanbul otobüsüne bindirdi.
Selim ve Aysel ertesi sabah erkenden indiler istanbul'a.
Ablası ve enişte ev halkı gözlerine inanamadılar bu anı gelişe çok şaşırmışlardı. Zeynep.. “Hayırdır Selim? diyerek bir Aysel' e bir Selim'e sıkı sıkı özlemle sarıldı. Selim yutkundu:
— “Aysel’i size getirdim diyerek hoşgeldin ler hal hatırdan sonra olan biteni bir nefeste anlattı. "Fakat Aysel'i bir an önce doktora götüreceğim,boğazındaki guatr büyümüş ameliyat ettirmem lazım bu durumda içim huzurla gidemem" Dedi. “Biz buradayız, unutma.” dedi Abla ve enişte.
Selim, ne kadar güçlü görünmeye çalışsa da içi kavruluyordu. Aysel’in durumu her geçen gün daha da ciddileşmişti. Vakit kaybetmeden onu hastaneye yatırdı. Doktorlarla görüştü, tetkikler, belgeler, imzalar… Ardından Zeynep ablasını bir kenara çekip uzun uzun konuştu. “Aysel sana emanet, onu sakın babam gelirse verme" dedi. gözleri kızarmıştı, sesi titriyordu. Eniştesi başını sallayarak güven verdi ama Selim’in içi rahat değildi. Aklı burada, kalbi darmadağındı. Fakat dönüş vakti gelmişti. Almanya'ya uçağı kalkmak üzereydi ve vedalaşıp ayrıldı. -------
Aysel’in hastane süreci kolay geçmedi. Tetkikleri, hastanenin yoğunluğu sebebiyle uzadıkça uzadı. Neredeyse bir aya yakın hastanede kaldı. O süre zarfında vücudundan, iki kiloya yakın bir kitle alındı. Bu büyük yükten kurtulmasıyla birlikte durumu hızla iyiye gitmeye başladı. Ablasının ve eniştesinin sık sık yaptığı ziyaretler, ona moral oldu. Yalnız olmadığını hissetti. Gözlerinin içi yavaş yavaş gülmeye başladı. Nihayet, hem fiziksel hem de ruhsal olarak toparlandı ve taburcu edildi.
Celal, Zeynep’in Kapısında
Celal, akşam serinliğinde bir suçlu gibi kapıyı çaldı. Gömleğinin yakası terden ıslanmış, alnının çizgileri daha da derinleşmişti. Evdekilerle hal hatırdan sonra... Küçük Selvi’yi Zehra ablasından alıp köye Leyla nın yanına götürmüştü. o miskin sinsi göv gözlü kadının dizinin dibine bırakmıştı çocuğu.
Ama bu yetmezdi Celal’e. Onun kafasında hâlâ bir eksik vardı: Aysel. Aysel’i de geri getirmeliydi. İstanbul’da Zeynep’le kaldığı evden alıp köye getirmeli ydi.Her ne kadar Aysel o eve sığınmış bir serçe gibi kıyıya tutunmuş olsa da her an aklından babasının gelip geri götüreceği aklından çıkmıyordu.
Zeynep, kapının eşiğinde babasını görünce yüreğinde bir kıpırtı oldu ama bunu göstermedi. İçeriden, Aysel'le aynı yaşıt olan görümcesinin gülüşü geliyordu. Her biri hayata tutunmak için başka bir sebep arayan, kırılmış dalların tomurcuklanmış haliydi. Celal, kelimeleri özenle seçmeye çalıştı, ama sesinde bir sinsilik kurnazlık vardı.
—"Selim'in çocukları alıp gizlice kaçırması büyük bir hataydı onlar benim de çocuklarım. Selvi’yi götürdüm, Zehra’nın yanından, Aysel'i de köye götürmek istiyorum. Kocasının yanında olsun.
Zeynep'in ve evdekilerin yüzü, bir anda çatılmış bir bulut gibi gölgelendi. Zeynep. — kocasının yanımı Hangi kocanın? O daha bir çocuk koca da ne demek hemde babası yaşında birine para karşılığı eşya gibi satmak hepimize yaptığını bu kıza yapmana izin vermeyeceğiz"diyerek kayınbabasından ve eşinden destek beklercesine onlara dönerek.. "Anam Almanya ya götürecek kızı okula gidecek belki ile de girer çaluşır ayakları üstünde durur "
Celal başını eğdi. susmak arasında gidip gelen bakışları toprağa çakıldı. Dudakları kıpırdadı ama bir cümle dökülmedi. Zeynebin kayınbabası... "Selim kızı bize emanet etti ona söz verdik bu yaz izine gelene kadar bizde duracak. Bizi çiğnemeden kızı alamazsın bizden.. Diyerek gelinine destek oldu. Zeynep, elini kapının pervazına koydu. Karşısında duran babasıydı bir zamanlar sevmişti belki ama o an, içindeki annelik sesi haykırıyordu: "Sen gerçekten baba gibi baba olsaydın, bu kızın boynundaki iki kilo kitleyle koca dediğin o adama düğünsün değneksiz vermezdin. Kayınbabasıda destek leyen sözlerle Celal'i kovmaktan beter ederler. " Aysel bir eşya değil Celal. Bavula koyup götüreceğin bir yük değil! O çocuk, burada yeniden gülmeyi öğrendi. Gözyaşını içine akıtmayı, korkusunu susarak bastırmayı bıraktı,yapma Celâl, şimdi sen gelip elinden tutup götüreceğim mi diyorsun?.
Celal’in dudakları titredi. "Ben babasıyım," diyemedi. Çünkü yıllarca baba olmamıştı bu çocuklara. Herkesi kendince haklı gördü belki ama bunu kendine bile itiraf edemeden "Allah'a ısmarladık "diyerek çıkıp köyüne döndü.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.