Çirkin ve zarafetten yoksun bazı kadınlar, gerektiği gibi övmesini bildiklerinden, ömür boyunca sevilmişlerdir. andre mauroıs
MEMLEKETİMİN HATIRA DEFTERİ
Yüklemenin bitmesinin ardından makine çalıştırıldı. Nice Limanı’ndan çıkış izni istendi. Serenity o gün kaderinin değişeceği hakkında en ufak bir fikre bile sahip değildi. Serenity, Nice limanı’yla ve...
7. Bölüm

TAKSİCİ BEŞİR

36 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Kemal’in uzun uzadıya uyur dinlenirim diye düşündüğü bir cumartesi gecesinin sabahıydı. Apartmanın aşağısından gelen davul zurna sesine irkilerek uyanıp, baş ucumda duran bir bardak suyu kafasına dikip, sigarasını yaktı. Nedir bu gürültü sabahın köründe diyerekten Fener caddesini gören ön balkona çıktı. Güneş henüz tepeye ulaşmamıştı ve aşağıda üç araba dolusu insan yanlarında çalgıcılarla apartman girişine kadar gelmiş, davulcular var güçleriyle davula vuruyor zurnacılar ise var güçleriyle üflüyordu. Apartman kapısının açılma sesiyle bu insanlar yavaş yavaş, kırık küsür yaşındaki bu harabeye doluşmaya başladı. Şimdi davul zurna sesi binanın içinde yankılanarak ve git gide yaklaşarak artıyordu. İşte bu kulakları sağır edece ses Kemal’in bulunduğu kata kadar geldi ve burada devam etti. Sigarasından son bir nefes alan Kemal, dış kapıya yöneldi, kapıyı aralamadan mercekten apartmanın içini seyretmeye başladı. Duvarları beyaz kireç ve yarısından krem rengi boyalarla süslenmiş bu harabenin her katında beş daire bulunuyordu. Kemal hariç tüm daire sakinleri kapısını açıp bu gelin çıkarma törenini seyrediyor, kimi gülümsüyor kimi ise alkışlıyordu. Kemal’in ekseriyetle apartmana girerken ya da çıkarken hatta bazen kapıya çöp bırakırken rastladığı esmer, kahverengi gözlü, siyah saçlı, çelimsiz bir kız olan Buse'nin gelin çıkarmasıydı bu. Kardeşi Fatih ve babası Beşir son kez Buse'ye sarıldı. Hepsinin gözleri yaşlı ve ağlamaktan kızarmıştı. Kemal sadece apartman toplantılarından tanıdığı ve sadece isimlerini bildiği bu insanların gelin çıkarma törenine öyle pek duygusal bakamıyordu. Hatta belki onları biraz geleneklerine sorgulamadan bağlanmış ve bu hususta başkalarının görüşlerine karşı bir akarsuyu ikiye yaran ve hiçbir zaman hareket etmeyen bir kaya kadar katı buluyordu. Kemal’e göre geleneklerinde sorgulanması ve bulunduğumuz çağa göre mantıksız gelen kısımlarının artık bir süzgeçten geçirilerek tortularından arındırılması gerektiğiydi. Yine de Kemal, Beşir ve ailesine başka insanlar gibi cahil ya da yobaz demek yerine onların toplum tarafından bilgisiz bırakıldığını, yeterli eğitim alamadığını düşünüyordu. Tüm bunlar olurken henüz yirmi bir yaşında olan Buse, annesi Nagehan’a sarıldı, sırtını okşadı ve vedalaştı. Kemal bir daha da Buse'yi görmedi.

Kemal ve Beşir birkaç ay sonra apartmanın girişinde karşılaştı. Beşir “Nasılsın Kemal?” dedi. “İyidir abi, sen nasılsın?” dedi Kemal. “İyidir valla ne olsun? Taksicilik yapmaya başladım. Numaramı yaz, lazım olursa beni ararsın. Hiç yoksa eşine dostuna lazım olursa bana yönlendir.” dedi ve numarasını söyledi. Kemal numarayı kaydetti, birlikte asansöre bindiler. Asansör ikinci kata ulaşınca birlikte indiler ve karşılıklı “İyi günler.” dediler. Beşir elli bir yaşında, kısa boylu, esmer, bıyıklı, hafif bir akşamcı göbeği olan sıradan bir adamdı. Saçlarını sık sık siyaha boyar, genç görünmeye çalışırdı. Bazı akşamlar, bilhassa eşiyle kötü olduğu zamanlarda yüksek sesle arabesk müzik dinlerdi. Bütün apartman da onunla beraber dinlerdi, aslında bu durumdan rahtasızlardı ama “Kaç yaşında adam hanımıyla arası bozulmuş herhalde.” derlerdi ve nitekim öyleydi sık sık Nagehan Hanım ve Beşir’in kavga sesleri gelirdi.

Belki de Beşir, sırf bu sesleri bastırsın diye müziğin sesini açıyordu. Birkaç ay böyle geçti. Nagehan Hanım bir süre sonra Beşir’i tamamen terk edip gitti. Evini barkını ve bir oğlunu öylece bıraktı. Aralarındaki anlaşmazlığı apartmanda yaşayan kimse bilmiyordu ve hiç bilmedi. Beşir şimdilerde adı unutulmaya yüz tutmuş eski bir telefon firmasından emekliydi. Firma yaşanan bir ekonomik kriz sonrasında konkordato ilan etmiş, sonra borçlarının bir kısmını ödemiş kalanını ödeyemeyip başka bir firmaya devretmişti. Bu süreçte Beşir gibi binlerce çalışan hemen hemen altı ay maaş alamamış, bu yüzden şirketi dava etmişlerdi. Ancak -her zaman ki gibi- dava yıllar sürmüş, bir kez zaman aşımına uğramış ardından yeniden dava açılmış ve içeride kalan maaşları günden güne faizlenmiş ve birikmişti. Yeni açılan dava da birkaç seneye kadar da zaman aşımına uğrayacaktı. Beşir’i bu yaşında hayata bağlayan bir kaç şeyden biri kazanacağını umduğu bu davadan gelecek olan yüklü bir paraydı. Ancak kim bu dönemde sadece emekli maaşıyla ev geçindirebilirdi ki? İşte bu yüzden taksicilik yapmaya başlamıştı Beşir. Yaşanan bu gayriresmi ayrılık, iki sene içerisinde resmileştirildi. Artık Beşir ve Nagehan resmen boşanmışlardı. Beşir bu süreçte ara sıra Ufuksuzluğa kapılıp bir daha barışamayacağını düşündüğü de oldu, Nagehan’ın hala onu çok sevdiğini ve bir gün ona geri döneceğini düşündüğü de…

Beşir ayrılıktan bir sene kadar sonra başka bir kaç kadınla görüşmeye ve Nagehan’ı unutmaya çalıştıysa da bir türlü bunu başaramadı. Sonunda hep Nagehan’a olan aşkına yeniliyordu. Bir gün öğle vakitlerinde Kemal ve Beşir aynı anda evden çıkarken “İyi günler Beşir Abi.” dedi Kemal. Beşir hareketleri ve konuşması ağır bir adamdı. Kapıyı kilitleyip yavaşça Kemal’e doğru döndü ve gülümseyerek “Nasılsın Kemal? dedi. “Çok şükür be Beşir abi, idare ediyoruz işte.” dedi Kemal. Beşir yüzünde samimi bir gülümsemeyle “Fatih’te artık taksiye çıkacak, bugün ona da bir araba kiraladım lazım olursa onu da arayabilirsin.” dedi. “Olur abi, onun da numarasını ver istersen.” dedi Kemal.

***

Kemal yine bir sabah çok sevdiği yabancı bir müziğin sesine uyandı ilk duyduğunda bu müziğin apartmandan geldiğine inanamıyordu bile. Sonra dikkatle kulak verip, kapıya kadar yürüdü ve evet bu ses apartmandan hatta direkt Beşir’in dairesinden geliyordu. Beşir’in arabesk dinleyen kafasından çok uzaktı bu -Cat Stevens’ın Lady D’arbanwille- parçasıydı. Kemal muzip bir gülümseme ile ağzına bir sigara koyup şaşkınlığı atamadan ön balkona çıktı. İskenderun’da öyle kavurucu bir güneş vardı ki sigarasından ikinci nefesi almadan boncuk boncuk terlemeye başladı Kemal. Ara sıra düşünüp duruyor; “Yahu bizim Beşir Abi, bu şarkıyı nerden bilebilir ki? Belki de yanlışlıkla açmıştır, eli değmiştir.” diyordu içinden. Tesadüf ki o gün Karaağaç’ta bir yere gitmek için Kemal’e taksi lazım oldu.

Kemal telefon açıp “Beşir abi, müsaitsen ben Karaağaç’a gidecektim götürebilir misin?” dedi.
“Tabii Kemalciğim nereye geleyim?” dedi Beşir.
“Evdeyim Beşir abi, buradan alabilirsin.” dedi Kemal.

İskenderun’da sıcak bir yaz günüydü, aylardan Temmuz, hava en az otuz sekiz derece. Beşir ilk zamanlar sarı bir taksi kullanıyordu, şimdi Kemal’in yanına gelirken sivil bir araç ile geldi. “Atla bakalım Kemal.” dedi Beşir. Kemal arabaya atladı yol boyunca sohbet etiler. Beşir’in sadece hareketleri ağır değildi, arabayı da ağır ağır sürüyordu. Yol boyunca ancak bir kaç kere kırk kilometre hıza çıktılarsa iyi… Beşir anlattı, anlattıkça Kemal dinledi. “Gençtim” dedi “Henüz on sekiz yaşında yoktum bile Belen’de bir kaset dükkanım vardı. İşlerim de fena değildi. Nagehan ara sıra kaset doldurmaya benim dükkana gelirdi. Orada gördüm öyle aşık oldum ona, bende gençtim o da gençti yani güzel günlerdi be Kemal…” dedi. Vitesin önünde bir paket sigarası vardı bir tane kendine aldı bir tane de Kemal’e uzattı, yaktılar sigarayı anlatmaya devam etti Beşir. “Ben ondan hoşlanıyordum, o da benden hoşlanıyordu ki dükkana daha sık gelmeye başladı. Ben ara sıra ona kendi dinlediğim yabancı pop şarkıları doldurur, hediye ederdim çok mutlu olurdu. Sonra o her gelmeye bir mektup bırakmaya başladı, ben ona cevap yazmak istedim ama eve götüremezdi öyle zamanlardı. Bende mecbur kasete doldururdum söylemek istediğim şeyleri tabii şarkı isimleriyle, Nagehan takar kaseti, tüm şarkıları dinler tek tek isimlerini not alır ona söylemek istediklerimi böyle anlardı. Hemen hemen iki sene böyle görüştük. Bakma ben bu kaset işini severdim ama babası demiş ki adam gibi bir iş bulsun, sonra gelsinler seni istemeye. Öyle kasetçiye, plakçıya verecek kız yok. Bende onların dediği gibi adam akıllı bir iş buldum, bir ay sonra ilk maaşı alır almaz anam, babam, abim, ablam gittik evlerine istedik Nagehan’ı hakikatten de kayınbabam verdi…

İşte evlendik, çocuklar oldu falan derken hayat hızla akıp geçti tabii… Nagehan’ın anneannesinden çok büyük bir miras kaldı bize ama gel gelelim ki kardeşler ne yapacakları konusunda anlaşamadı bir türlü, tabii kimse de küsmek istemeyince miras ortada kaldı. Mahkemeye verdik çözülsün diye beş sene oldu o da çözülmedi, halbuki biz payımıza düşeni alsak hemen hemen dört trilyon yapıyor eski parayla direkt bir ev alırım, bir evde Fatih’e alırım, bir de araba alırım bakarım keyfime ama işte kısmet olmadı bir türlü. Sonra zaten sizin apartmana taşındık, iki seneye Buse’yi evlendirdik derken bizim tartışmalar başladı hanımla “Ne zaman ev alacağız? Ne zaman düzgün bir hayat yaşayacağız? Sen nasıl adamsın?” diye her gün birbirimizi yedik. Sonra zaten aldı başını gitti, Fatih’le kaldık bir başımıza gece gündüz çalışıyoruz tabii şimdi biraz toparladık, kenarda köşede bir şeyler biriktirdik.” dedi Beşir.

“Nagehan abla nerede yaşıyor, ona kim bakıyor peki?” dedi Kemal.”
“Ona da Fatih bakıyor, oğlan günde on altı saat direksiyon sallıyor çok şükür müşterisi de var. Ben sarı taksiyi ona verdim kendiminkiyle korsan taksi yapıyorum. Ne yapalım Kemal geçim derdi… Vergisi, bakımı, mazotu, plakası, araç kirası derken elde avuçta bir şey kalmıyordu ben nasıl böyle ev geçindireyim? Her şey Nagehan için anlayacağın.” dedi Beşir.

Beşir, Nagehan’a karşı bitmek tükenmek bilmeyen bir hayranlık ve aşkla bağlıydı. “Nagehan” derken bile ağzı kulaklarına varıyor, mutluluğu ve aynı zamanda hüznü gözlerinden okunuyordu. Beşir akşam olunca evine dönüp iki duble üç duble rakıyı içip “Ah Nagehan! Vah Nagehan!” naraları atıyordu. Beşir, dünyaya gözlerini yeni açmış, henüz göbek bağı bile kesilmemiş bir bebeğin annesinin kucağında bulduğu huzuru buluyordu Nagehan’ın dizlerinde. Arabesk dinler, rakı içer, tesbihini elinden ayırmaz ama “Beşir banyoda hamam böceği var yetiş!” dese Nagehan’dan önce Beşir evden çıkar. Öyle çocuk ruhlu, kimseye incitmez bir adam. Sırf bu yüzden hep incinen kişi kendisi olmuş. Sigaraları bitirip attılar bu sırada Beşir telefonuna uzandı, bir yola bakıyor bir telefona bakıyor. Bir video açtı, ekranı Kemal’e çevirdi. “Bak.” dedi “Nagehan’a yeniden evlenme teklifi ettim, o da kabul etti. Villa Kafede oturuyorduk, kalktım bir anda mikrofonu aldım dedim “Arkadaşlar kusura bakmayın eğlencenizi bölüyorum ama eski eşim burada ona bir şeyler söylemek istiyorum müsadenizle.” Dedim tabii herkes alkışlıyor, ıslıklar falan çalıyor. Dedim ki “Nagehan, senden hiç vazgeçmedim gül kokulum, çocuklarımın anası, seni çok seviyorum. Benimle yeniden evlenir misin?” Gittim diz çöktüm önünde, çıkardım tek taş yüzüğü uzattım eline. Nagehan’ın gözleri doldu, taktım parmağına yüzüğü tabii “Evet!” dedi. Alkışlar falan o biçim bir dans ettik ortada yeniden oturduk masamıza. İşte bir kaç haftaya evi taşırız tamamen sonra da yeniden nikah tarihi alıp nikah kıyacağız, ev de alacağım. TOKİ’ye adımı yazdırdım hatta sadece kendimi değil Fatih’i, Nagehan’ı bir de Buse’yi yazdırdım. Kime çıkarsa çıksın zaten yine biz oturacağız. İkimize birden çıkarsa Fatih canını dişine takacak; bende öyle iki evi birden ödeyeceğiz. Yani anlayacağın Kemal her şeyi yoluna koydum çok şükür.” Kemal istediği yere gelmişti “Hayırlı olsun abi şimdiden, çok sevindim sizin adınıza. Borcum ne kadar?” Dedi. “Vitesin önüne elli lira bıraksan yeter abicim.” dedi Beşir.

Elden para almıyordu bilerek çünkü o an yakalanırsa ya da biri fotoğrafını çeker onu şikayet ederse para alırken korsan taksicilikten ceza yazarlardı o yüzden Kemal’de parayı vitesin önüne bırakıp indi arabadan. Hakikatten de çok geçmeden her şey Beşir’in tarif ettiği gibi oldu. Üç hafta sonra Nagehan yeniden eski evlerine döndü buna önce Beşir sonra apartman sakinleri sevindi çünkü artık yüksek sesli müzik çalmıyordu. Ekim ayının son haftasına gelindiğinde bir gün Beşir’in kapısı çaldı. Beşir ağır ağır kapıya geldi, açtı kapıyı Kemal.
-Hayrola Kemal, bu valizler ne?
-Taşınıyoruz abi, Mete Aslan bulvarında yeni bir ev aldık. Seninle vedalaşmaya geldim.
-Hayırlı olsun Kemal, yolunuz açık olsun.
-Sağ olasın abi, darısı başınıza. Taksi lazım oldukça görüşürüz biz yine.
-Sağ ol Kemal, evet biz yine görüşürüz.
-Fatih’e ve Nagehan ablaya selamlar. Allah’a ısmarladık.
-Aleyküm selam, Allah’a ısmarladık Kemal.

Beşir kapıyı kapattıktan sonra Kemal valizleri ve kolileri yavaş aşağıda bekleyen arabaya taşıdı. Bir daha da Beşir’i görmedi zaten. Her şeyi yoluna koyan Beşir gündüzleri korsan taksi yapıyordu, geceleri de oğlu Fatih sarı taksiye çıkıyordu. Günler, geceleri kovaladı ve zaman yokuş aşağı yuvarlanan bir bilye gibi git gide hızlandı derken TOKİ başvuruları sonuçlandı. Rüzgar Beşir’den yana esiyordu adeta, aileden bir kişi çekilen kura sonucunda ev sahibi olmaya hak kazandı o da Beşir’di. Beşir gerekli tüm evrakları hazırlayıp, ilk taksidini bile ayarladı. Aradan on yedi gün geçti, Beşir’in tazminat davası sonuçlandı yüz on iki bin lira tazminat almaya hak kazandı. Ocak ayının on beşinde hesabına yatacaktı. Beşir her şeyin böyle iyi gitmesinden sonra içten içi diyordu ki “Ulen şeytan sonunda kırdım senin bacağını!” Haklıydı da sanki sihirli bir değnek Beşir’e değmiş ve her şeyi istediği gibi bir hale getirmişti.

Üst üste bir kaç sıcak günden sonra İskenderun’da havalar soğudu, sağanak yağmurlar başladı. Dışarısı bir fırtına, bir kıyamet ki anlatılmaz. Şubat ayının ilk haftasıydı burada yaşayanların tabiriyle Yarıkkaya esiyordu. Kemal’in o gece yurtdışından babası gelmişti. Onunla lafı güzaf etmiş, yorulunca odasına geçip istirahat etmeye başlamıştı. Yatağında kitap okurken uykusu gelmeye başlayınca kitabı kapattı, tam vurdu kafayı uykuya dalacakken hafif bir sarsıntı oldu. Saat 04.17 idi hemen fırlayıp yataktan anne-babasına haber vermeye gitti. Yatak odasına geldiğinde sarstı iyice artmaya başladı, öyle sarsılıyordu ki yer yerinden oynuyordu adeta. Elektrik kesildi, ardından daha şiddetli sallanmaya başladılar. Kemal bir anda yere düşüp bağırdı “Deprem oluyor!” Hemen yere çöktüler, sarsıntı şiddetini öyle arttırdı ki Kemal içinden “Umarım acı çekmeden bir anca ölürüz.” Dedi öyle ki umudu tükenmişti. Yaklaşık bir dakika süren sarsıntının ardından deprem durunca hemen aşağıya inip arabaya bindiler ve binalardan uzak sakin bir yere kadar gittiler. Kemal’in telefonu çaldı arayan eski evlerinden taşındıklarını bilmeyen eski bir dostuydu… “Kemal iyi misin? Eviniz tamamen yıkılmış.”dedi eski dostu. “Biz oradan taşındık şu an iyiyiz arabadayız. Sen iyi misin?” Dedi Kemal.

İşte o gece Fatih sabaha kadar direksiyon sallıyor, Nagehan ise tesadüf o ki akşam anasını görmeye ve bir gece yanlarında kalmaya Belen’de bulunan baba evine gitmişti. Beşir ise sabah ilk ışıkla uyanıp müşteriye gideceği için derin bir uyku içindeydi bir daha da uyanamadı.
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL