Çirkin ve zarafetten yoksun bazı kadınlar, gerektiği gibi övmesini bildiklerinden, ömür boyunca sevilmişlerdir. andre mauroıs
MEMLEKETİMİN HATIRA DEFTERİ
Yüklemenin bitmesinin ardından makine çalıştırıldı. Nice Limanı’ndan çıkış izni istendi. Serenity o gün kaderinin değişeceği hakkında en ufak bir fikre bile sahip değildi. Serenity, Nice limanı’yla ve...
8. Bölüm

KAPTANIN YERİ

41 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Monaco Limanı tarafından yoğunluk nedeniyle en yakın liman olan Nice Limanına yönlendirilen 26 kişilik mürettebatıyla Serenity yorucu bir seferden sonra ilk defa uzun soluklu dinlencek, mürettebat ise bu seferin sonunda 33 gün sonra ilk defa karaya ayak basacaktı. Süvari kaptan ve ikinci kaptan valizlerini toplamış, geminin üçüncü kaptanı olan Nazif ise henüz dümeni bırakmaya fırsat bulamamıştı. Serenity İskenderun Limanından aldığı narenciye yükü ile dokuz gündür açık denizde bir o yana, bir bu yana yatmıştı. Gemi sarsıntılardan mıdır bilinmez Akdeniz açıklarında arıza vermiş makine durdurmak zorunda kalmıştı. Geminin yağcısı Halit Efendi derhal telsiz zabitine haber vermiş, telsiz zabiti durumu Nazif Kaptan’a o da ikinci kaptan ve Süvari Bey’e bildirmişti. Tüm prosedürler uygulandı ancak arızanın çözülmesi 11 günü buldu. Ardından kalan yolu gitmek üzere makine çalıştırıldı, 12 gün daha sürdü yolculuk. Sefere çıkalı 32 gün olmuştu Monaco Limanına 9 mil açıkta demir atıldı, limandan yanaşma izni istendi. Ancak limanın bir kısmı tadilatta olması nedeniyle kapasite yarıya inmişti. Serenity ve beraberinde altı gemi daha Fransız rivierası içinde en yakın liman olan Nice Limanına yönlendirildi. Serenity ancak 33.gün Nice Limanına yanaşabildi. Mürettebat heyecanla mektuplarını yollamak üzere en yakın postanenin yolunu tutarken Nazif Kaptan kamarasına gidip biraz istirahate çekildi. Oturup düşünürken geçmişe dalıp gitti. Kaptanlıkta 12. senesiydi sanki artık bu işi kaldıramıyordu ya da belki başka sorunlar vardı fakat düşünmeye değmezdi.

Bir sigara yaktı Nazif Kaptan, oturup düşünürken istemsizce “Ulan ayrıl emekliye, bir küçük tekne al kendi geminin kaptanı ol Nazif. Bodrum'da yerli ya da yabancıları gezdiririm, koylara götürürüm veya teknemi otel gibi işletirim fena olmaz ha? Az aşım, ağrısız başım. Belki birini bulur evlenirim. Hanımla hem gezeriz, hem misafirlere hizmet ederiz. Bir de oğlan çocuğu olursa bir tane o da bana yardım eder gül gibi yaşar gideriz ha?” Derken saatler geçti… Postaneden dönen telsiz zabiti Nazif Kaptan’ın kamarasının önünden geçerken kaptanı kendine kendine konuşurken görünce “Hayrola Nazif Kaptan alkolü fazla mı kaçırdın?” Deyince Nazif Kaptan aniden duraksadı, öfkeden çılgına dönmüş gibiydi “Haddini bil senin karşında çaycı yok bu geminin kaptanı var. Alırım şimdi seni ayağımın altına görürsün alkolü…” dedi. Telsiz zabiti “Çok özür dilerim efendi kaptan. İyi istirahatler dilerim efendim.” Diyerek sakin fakat peş peşe adımlarla hiç durmadan kamarasına çekildi. Nazif Kaptan sakinleşmek için güverteye çıktı. Biraz hava almak ve düşünmeye devam etmek istiyordu. Güverteye çıktı çıkmasına fakat bir türlü kafasını yeniden toparlayamadı. Vakit geç olmadan biraz şehri turlamaya çıktı… 1979 senesinin Nisan ayıydı Nice’de hava 8 santigrat dereceydi. Birkaç eski antika dükkanı gezdi ve son girdiğinden çok şık 90 yıllık bir cep saati aldı ardından bir markete uğradı Nazif Kaptan. Marketten 2 karton uzun kırmızı Marlboro sigarası ve bir kaç şişe viski ile bir şişe rom satın aldı. Paketlerini alıp tekrardan limanın yolunu tuttu, Süvari Bey ve ikinci kaptan gibi her limanda bir sevgilisi yoktu. Bazı limanlarda vardı…

Sahi Süvari Bey durum mektubunu şirkete postalamış mıydı acaba? Çünkü gemi beklenenden 12 gün geç gelebilmişti limana, üstelik bir miktar narenciye bozulmuştu bunların şirkete bildirilmesi gerekiyordu. Bu sorumluluk Nazif Kaptan’a ait değildi ama gemide işler bazen -hatta çoğu zaman- böyle yürümüyordu. Süvari Bey neredeyse tüm sefer boyunca odasında viski içer, ikinci kaptan evrak işleriyle ve vardiyası gelince dümenle meşgul olur, üçüncü kaptan olan Nazif ise vardiyası dahilinde dümenin başında, vardiyası bittiğinde ise geminin diğer işleriyle meşgul olmaktadır. Hatta öyle ki bazı zamanlar makine dairesine iniyor rutin kontrolleri yapıyor, bir nevi jokeri oynuyordu. O yüzden eğer Süvari Bey ya da ikinci kaptan durum mektubunu postalamadıysa sonunda kabak Nazif Kaptan’ın başına patlardı. Nazif kaptan önce biraz gerginlik yaşasa bile limana girerken içinden “En fazla kabak benim başıma patlar, işime son verirler. Tazminatımla bir tekne alır Bodrum'a yerleşirim ve hayallerimi yaşarım.” Dedi. Ancak hiçbir şey Nazif Kaptan’ın düşündüğü gibi değildi, şirket onun gibi bir kaptanı zor bulurdu o yüzden işine kolay kolay son vermezdi. Ayrıca Süvari Bey durum mektubunu henüz gemideyken yazmış ve telsiz zabitine teslim etmişti. O da gündüz mürettebat ile postaneye gittiğinde şirkete postalamıştı. Narenciyelerin boşaltılması 3 gün sürdü, gemi yeni yükünü alacaktı bu kez bir miktar hammadde ve kok kömürü yüklenecekti.

Tüm prosedürler tamamlandı. Nazif Kaptan, Süvari Bey ve ikinci kaptanın yerine paraf atarak yükün kabul edildiğini onayladı. Ardından yeni yük 4 gün içinde güç bela zorluklarla yüklendi ve üçüncü günün sonunda kaptanlar sırayla gemiye geldiler. Yüklemenin bitmesinin ardından makina çalıştırıldı. Nice Limanından çıkış izni istendi, Serenity o gün kaderinin değişeceği hakkında en ufak bir fikre bile sahip değildi. Serenity, Nice limanıyla vedalaştı ve 26 kişilik mürettebat ve üç kaptanıyla 21 gün sürecek seferine başladı.
Gemi sefer boyunca sorunsuz bir şekilde yoluna devam etti, Mersin Taşucu açıklarında makine dairesinde birkaç anormal durum oldu fakat yağcı Halit Efendi Serenity’nin yaşından ve yorgunluğundan dolayı bu anormallikleri normal görüyordu. Yılların verdiği tecrübesi ile sorunları halletti ve telsiz sabitine ya da efendi kaptana bildirme gereğini duymadı. Oysa prosedürleri çiğnemişti ama kim takardı ki prosedürleri? Serenity saatler sonra İskenderun Körfezi’ne giriş yaptı. Limana yanaşmak üzere izin istedi, liman pek tabii izni onayladı ancak bir süre beklemesini istedi. Yaklaşık 9 saat sürecek bu bekleme için Serenity İskenderun Limanı’na 6 mil açıkta demir atıp, makine kapattı. Serenity çok yorgun ve yaşlıydı. Bu onun kaçıncı seferiydi kim bilir? 9. saate gelindiğinde Serenity için zaman durmuştu. Defalarca denendi ama makina yeniden çalışmadı. Yağcı Halit Efendi de bu kez duruma bir çare bulamadı. Süvari Bey durumu telsizle limana bildirerek şirket ile iletişime geçti, ardından yıllardır birlikte seferler yaptığı biricik yol arkadaşı Serenity ile vedalaştı. Acil bir durum olmaması nedeniyle çekici gemi 5 gün sonra gelecekti bu nedenle gemide beklemek üzere mürettebattan iki gemici nöbetçi olarak bırakıldı. Kalan 24 kişilik mürettebat ve üç kaptan hep birlikte bir filika ile İskenderun sahiline yanaştılar. Sırayla filikadan indiler. Telsiz zabiti, yağcı Halit Efendi ve üç kaptan Atatürk Bulvarı üzerinde bulunan şirkete ait acentenin yolunu tuttular.

Acente durumu yeniden izah ettikten sonra bir de yazılı ifade doldurarak imzaladılar. Serenity aradan geçen beş günün sonunda önce limana çekildi. İçindeki yük tamamen boşaltıldıktan sonra tersaneye çekildi. Şirket, Serenity hakkında Nice Limanına giderken çıkardığı arıza sonrasında çok geciktiği ve artık sefere çıkamayacak kadar yaşlandığı için durum mektubunu aldıkları gün gerekli kararı vermişlerdi. İskenderun Limanı’na sağsalim döndükten sonra ucuz bir fiyata elden çıkarılacaktı Serenity. Ancak henüz limana varmadan denizin ortasında kalan gemi belki de çok sevdiği İskenderun körfezinin derinliklerine gömülmek istemişti… Cevabı kimse bilmiyordu… Nazif Kaptan Serenity’den sonra bir süre sefere ara verdi. O sıra İskenderun’da bir süre gece gündüz demeden rakı içiyordu. Çoğu zaman kimseye karışmasa da ara sıra sokak köpekleriyle sohbet ederdi. Hiç yoksa kalkarken bir selam verirdi… O vakitlerden birinde onun bir sokak köpeğine selam verdiğini gören yirmili yaşlarında ya var, ya yok bir genç kız kaptana güldü. Nazif kaptan alkolün de etkisiyle sinirlendi biraz… Aralarında yaşanan laf dalaşını anlatmaya lüzum yok fakat kaptan küfür etmeden -ki nasıl mümkün oldu bilinmez- ağır konuştu.

Birkaç dakika sonra genç bayan Nazif Kaptan’dan özür diledi. Nazif Kaptan onu bir şartla affedeceğini söyledi. Genç bayan “Nedir şartınız?” Dedi. Kaptan “İsminizi bağışlarsanız affederim.” Dedi. “Yasemin.” Dedi genç bayan. “Demek Yasemin… Oturmaz mısın Yasemin? Ben Nazif Kaptan.” Dedi Nazif Kaptan eliyle yanında boş duran sandalyeyi göstererek. Yasemin tereddüt etti ama oturdu. “Apooo!” Diye seslendi kaptan garsona. “Buyur Nazif Kaptan ne istemiştiniz?” Dedi garson. Kaptan “Oğlum bu rakıyı al, masayı toparla, bana okkalı süvari bir Türk kahvesi yap. Hanımefendi ne isterse ona da onu getir bakalım.” Dedi. “Ben bir şey almayayım, teşekkür ederim.” Dedi Yasemin. Daha cümlesi bitmeden kaptan araya girdi “Yasemin kahveyi nasıl içersin?” Dedi. Yasemin “Pekala bende sade bir kahve alayım ama fincanda olsun lütfen.” Dedi. Apo her şeyi anladığını ve ve “baş üstüne” dercesine bir ifade ile başını hafif sola yatırarak öne doğru iki defa salladı ardından bir çırpıda masada ne ver ne yok topladı. “Ne işle meşgulsün Yasemin?” Dedi Nazif Kaptan. Elleri dizlerinin arasında kavuşmuş, çekinerek adeta zorla kaldırıp sağ elini ilerideki Viktorya Pastanesini işaret etti ve “şuradaki pastanede çalışıyorum.” Dedi Yasemin.

Bir süre daha sohbet ettiler ardından kahvelerini de bitirip kalktılar. Nazif Kaptan, Yasemin'e son çalıştığı gemi olan Serenity’yi göstermek için limanın yakınlarına gemilerin tersane öncesi çekilip bekletildiği yere getirdi. Nazif kaptan şöyle etrafına bir göz attı ve döndü Yasemin’e “karada duran gemiler, kafeste duran kuşları anımsatıyor… İkisi de özgür olmak için var olmuşlar. Kuşlar gökyüzünde; gemiler açık denizde bazen birlikte seyrederler…” dedi. Kaptanın gözleri dolmuştu, bir süre daha gemiye çıkamayacağını burada olacağını söyledi. İkisi de yeniden görüşmek istediler, iki gün sonrasına sözleşildi. Bu kez kaptan alkol içmeden gelecekti, söz vermişti. İki gün heyecanla ancak bir çiğ tanesinin sıcak asfalttan buharlaşması kadar hızla geçti ikisi içinde… Nihayetinde bir çarşamba günü Viktorya Pastanesi’nin önünde Nazif Kaptan, Yasemin’in işten çıkmasını bekliyordu. Yasemin elinde küçük bir paketle dışarı çıktı, selamlaşıp İnönü Caddesi’nden, Atatürk Bulvarına doğru yöneldiler Merkez Bankası'ndan sağa döndüler ve biraz ilerden karşıya geçip deniz kenarında çimlik bir alana -bugün ki evlendirme dairesi civarında- oturdular.

Yasemin pastaneden getirdiği çilekli turtayı çıkardı ikisi birlikte afiyetle yediler. Nazif kaptanın da bir süprizi vardı kaptan cebinden bir alyans çıkardı ve “yasemin bir ömür benimle yaşar mısın?” Dedi. Yasemin çok şaşırdı, bunu beklemiyordum ama o da kaptanı ilk görüşte sevmişti. “Evet Nazif, evet!” Dedi. Kaptan yüzüğü Yasemin’in ince, bembeyaz ama muntazam görünen ellerine baktı ve sağ el yüzük parmağına taktı. Bir hafta sonra yıldırım nikahı kıydılar ve Karaağaç’ta, deniz kenarında bir kır düğünü yaptılar. 1980 senesiydi yasemin ilk çocuğuna hamileydi. Nisan ayıydı ancak İskenderun’da bir yaz yağmurunun bir telaşın olduğu gündü. Yasemin öğleden sonra sancılanmaya başladı. Nazif Kaptan hemen arabasını çalıştırdı Yasemin’i İskenderun Devlet Hastanesi Doğum Evi’ne götürdü. Öyle bir yağmur yağıyordu ki dışarıda silecekler yetişmiyordu adeta… General Şükrü kanatlı kışlasına yaklaşırken yağmur biraz azalır gibi oldu, hastanenin önünde durdurdu arabayı bir çırpıda yasemini kucakladığı gibi daldı içeriye “karım hamile doğuruyor, yardım edin!” Diye bağırdı Nazif Kaptan. Doktorlar, hemşireler yetiştiler ve hemen oracıkta yaseminin suyu geldi. Hemen ameliyathane hazırlandı, bir buçuk saat kadar sonra gün batımı camlardan içeri girerken Nazif Kaptana müjdeli haber verildi. Nazif kaptanın bir kızı olmuştu sevinçten havalara uçan kaptan önüne gelen herkesin ya yanağını öpüyordu ya alnını… yaseminin yanına vardı koşa koşa, karısını öpmeye doyamıyordu Nazif Kaptan. 32 yaşında adam değil de 12 yaşında çocuk gibiydi kaptan. Öyle mutluydu öyle sevinçliydi… “Yasemin” dedi. “Kızımızın ismi Yağmur olsun mu?” Yasemin’in çok hoşuna gitti bu isim “Olur tabii.” Dedi Yasemin. İşte yağmurlu bir nisan günü öğleden sonra dünyaya gözlerini açtı yağmur. Nazif kaptan tazminatıyla bir tekne alamadı ama Yasemin'e büyük bir sürpriz hazırlamak için biriktiriyordu parasını…

Bir gün ailecek kahvaltı ederken kapı çaldı, şirketten bir ekip kaptanı ziyarete gelmişti. Kaptan misafirleri içeri buyur etti, Yasemin masayı toparlayıp bebeği uyutmaya içeri götürdü. Geri döndüğünde “Hoşgeldiniz, kusura bakmayın bebeği uyutup geldim.” Dedi. Ekipteki herkes hoşgörüyle başını salladı Yasemin mutfağa geçip bir çırpıda herkese kahve pişirdi. İçeri döndüğünde Nazif Kaptan şirketten gelen ekibe “Yasemin’e sormam gerek bu durumu… Hah! Kendisi de geldi işte…” diyordu. “Yasemin şirket beni bir kaç yıl daha çalıştırmak istiyor üstelik bu kez ikinci kaptan olarak seferlere çıkacağımı söylüyorlar. İyi de bir maaş vereceklerini söylüyorlar. Sen ne dersin?” Dedi Nazif Kaptan. Yasemin bunu duyunca üzüldü çünkü kocasından ayrı kalmak istemiyordu, ayrıca Yağmur henüz bebekti bir başına onunla nasıl ilgilenirdi? Başında bir koca olmadan gencecik yaşında ne yapardı? Ancak biliyordu ki paraya da ihtiyaç vardı, parasız hiçbir şey olmuyordu maalesef. Ne kadar süre daha hazırı yiyebilirlerdi ki? İşte bu cümleleri aklından tek tek geçirip düşünüyordu Yasemin. O sırada Nazif Kaptan “ee ne diyorsun Yasemin?” Dedi. “Yani zor olacak ama bir süre idare edebilirim herhalde Nazif. Ara sıra annemlere giderim, sen sık sık mektup yazarsın bir şekilde idare ederiz. Gitmen gerekiyorsa tabii git.” Dedi Yasemin düşünceli bir halde. Nazif kaptan hayallerine bir adım daha yaklaşmanın verdiği mutluluk ile evrakları imzaladı. Yedi bin dolar avansı da aldı, ardından yetkilileri yolcu etti hazırlanıp çarşıya indi. Aldığı avansın beş bin doları ile oturdukları evin kalan borcunu ödedi. İki bin doları çarşıda bir dövizcide bozdurdu ve Yasemin'e verdi ve “ben gelene kadar bununla idare et karıcığım. Ardından Yasemin ve Nazif Kaptan birlikte kaptanın valizini yerleştirmeye başladılar. Kaptan yarın limana gidecek ve gemiyi sefer öncesi kontrole tabi tutacaktı. o gece birlikte son kez uyudular…

Ertesi sabah kaptan taksiyle önce şirkete, ardından limana geçti. İşte karşısında yeni yol arkadaşı Alexandretta’s Princes vardı. bu gemi şirketin en yeni gemilerinden biriydi ismi “İskenderun’un Prensesi” anlamına geliyordu. Kaptan geminin önünde şapkasını çıkardı ve saygıyla eğilerek onu selamladı, Ardından boydan boya tüm güverteyi dolaştı kamerasını ve diğer bir çok alanı kontrol etti. Makine dairesine baktı, mürettebatın bir kısmı buradaydı onlarla tanışma fırsatı buldu. Gemi on yaşındaydı fakat yepyeni görünüyordu. Özellik Serenity gibi yaşlı bir gemide çalıştıktan sonra bu gemi Nazif Kaptan için adeta tersaneden yeni çıkmış gibiydi. Akşama doğru gemi mürettebatının kalanı da gemiye çıktı. Süvari Bey, Nazif Kaptan ve üçüncü kaptan bir araya gelip tanıştılar. Alexandretta’s Princes 33 kişilik mürettebatı ve üç kaptanıyla Miami limanına varmak üzere İskenderun limanından aldığı yük ile 53 gün sürecek olan seferine başladı. 12 yıl boyunca ilk kez ikinci kaptan olarak sefere çıktığı için alışmadığı bir rahatlıkla karşılaştı Nazif Kaptan. Kamarasında evrak işleriyle meşgul oluyor, vardiyası gelince dümenin başına geçiyor ve yine artakalan vakitlerde gemiyle alakadar oluyordu. Denizciliği ve gemileri bu kadar çok seven bir kaptan daha var mıdır bilinmez… 53 gün Yasemin'i ve Yağmur’u düşünerek bir hafta gibi geçti, yük beş günde boşaltıldı. O sırada Nazif Kaptan birkaç evrak işi için Florida eyalet merkezine gitmek zorunda kaldı hem Yasemin'e mektup gönderdi, hem de evrak işlerini halledip yeniden limana döndü. Bu kez yeniden yük almak için önce Brezilya'ya uğrayacaklar, oradan İtalya'ya, ardından da İskenderun’a döneceklerdi. Bu nedenle sefer uzun sürecekti Yasemin'e mektubunda tüm detayları anlatmıştı. Sahi insanın gemide oturup düşünmeye, yazmaya ve kafa dinlemeye çok vakti oluyordu. Nazif kaptan Brezilya ve İtalya'dan sonra İskenderun’a döndüğünde tam dört ay geçmişti. Yasemin’i ve Yağmur’u görmek için can atıyordu kaptan. Tabii henüz bilmediği bir süprizi vardı Yasemin’in kaptana. Kaptan sabaha karşı eve vardığında sessizce kapıyı açtı, herkes uyuyordu. Yasemin kaptanın parkeye basınca çatırdayan ayak sesine uyandı, sevinçle fırladı yatağından. Koşup boynuna atlamak istiyordu kaptanın ama karnı kocaman olmuştu Yasemin’in bu yüzden yavaş yavaş sağ elini karnının üstüne koyarak yürüdü kapıya doğru. Kaptan Yasemin’in karnınını görür görmez gözlerinden akan sevinç yaşlarına hakim olamadı. Aylardır açık denizde olan kaptan için bu çok büyük bir sürpriz olmuştu. Öylesine mutlu oldu ki kaptan Yasemin’i ve Yağmur’u özlediğini bile unuttu. Yasemin’in önce karnını öptü sonra yanaklarını ve alnını. Ardından Yağmur’un yatağının ucuna gitti, küçük kız pembe pijamalarının içinde battaniyesini omuzuna kadar çekmiş mışıl mışıl uyuyordu eğilip yanağından öptü babası. Kız uyanır gibi oldu ama uyanmadan diğer tarafa döndü. Kaptan sıcak bir duş alıp, yatak odasına geçti biraz yatağına uzanarak dinlendi. Yüzünde gururlu bir gülümsemeyle eşinin saçlarını okşuyor, sonra elini karnında gezdiriyordu kaptan. Biraz uyuduktan sonra kahvaltının kokusuna ve Yağmur’un sesine uyandı Nazif Kaptan. Elini yüzünü yıkayıp, kahvaltı masasının baş köşesine oturdu, kızını da sağ dizinin üstüne kucağına aldı bir o yanağından öptü, bir bu yanağından. Hep birlikte aylar sonra aynı masada buluşmuşlardı, kaptan kahvaltı boyunca gemide yaşanan anıları ve gittiği ülkelerde ki gördüklerini anlattı.

Kahvaltıdan sonra Yasemin’e aldığı hediyeleri çıkardı valizden sonra da Yağmur’a getirdiği elbiseleri ve oyuncakları verdi. Günler sayılı gibi çabucak geçiyordu, bir sabah uyanıp radyoyu açtıklarında Yasemin duydukları karşısında mutfaktan salona koşarak geldi… “Dün gece saat 03.00 itibariyle Türk Silahlı Kuvvetleri ülkenin kollama ve koruma görevini yüce Türk milleti adına emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur. Bütün yurtta sıkı yönetim ilan edilmiştir. Saat 05.00’ten itibaren sokağa çıkmak yasaktır. Yurtdışına çıkışlar yasaklanmıştır.” Nazif kaptan dona kaldı, Yasemin ile öylece bakıştılar… bundan sonra ne olacaktı, ne bitecekti sadece zaman gösterirdi neyse ki Nazif Kaptan sefer dönüşü onları uzun bir süre idare edecek kadar para getirmişti. Sıkı yönetim süresi boyunca kaptan ve Yasemin Yağmurla ilgilendiler 1981 yılının 17 Şubat günüydü Yasemin son zamanlarda artan sancılarından sonra “Nazif bu kez geliyor.” Dedi. Nazif kaptan bir çırpıda giyinip arabayı çalıştırdı hemen Yasemin'i bindirdi doğum Hastanesi'ne sürdü. Dışarıda bir kış, bir kıyamet ki hava buz gibi, dışarıda fırtına kopuyor. Palmiyeleri yerinden sökecek kadar etkili bir rüzgâr vardı dışarıda. Nasıl oldu nasıl bitti anlamadan vardılar hastaneye bu kez Yasemin zor da olsa yürüyebiliyordu. Acilden giriş yaptılar doktor muayenesinden sonra yasemin ameliyathane alındı. Nazif kaptan heyecan, korku ve endişe içinde kapının eşiğinde doktorun çıkıp iyi haberler vermesini bekliyordu. Bir süre sonra dışarı çıkıp sigara içmeye yöneldi dışarıdaki rüzgâr değilmemişti ama içeride stres olmaktansa sigaranın yarısını rüzgârla paylaştı. Hastanenin kapısının önünde tir tir titreyerek içti sigarasını ardından içeri girip çaresiz bekleyişlerine devam etti. 1 saat 10 dakika sonra doktor çıktı. “gözünüz aydın bir erkek çocuğunuz oldu.” Dedi. Nazif Kaptanın gözleri dolmuştu, çalıştığı gemide her ne kadar sert ve ketum bir adam olsa da özel hayatında gerçekten duygusal bir kişiliğe sahipti kaptan. İşte beklediğin an olmuştu emeklilikte alacağı teknenin ikinci kaptanı dünyaya gelmişti…

***

1985 yılının aralık ayıydı. Soğuk bir kış sabahı kapı çaldı, kaptan kahvaltının üzerine içtiği kahvesini bırakıp kapıyı açtı. Birisi siyah, bir lacivert takım elbiseli çok şık iki genç beyefendi kapıda duruyorlardı. Kaptan “Buyrun beyler?” Dedi. “Efendim Lionel bey sizinle yeniden çalışmak istiyor, size iş teklifi getirdik. Müsaitseniz içeride bunu görüşmek istiyoruz.” Dediler. Lionel Bey İskenderun'un sayılı armatörlerinden biriydi, büyük bir gemi acentesi vardı. Dünyanın 32 ülkesine gemi taşımacılığı yapıyordu ve kaptanın çalıştığı şirketin de sahibiydi. Kaptan gelen şirket çalışanlarını içeri buyur etti. Yaklaşık bir saatlik konuşmanın sonucunda kaptan ikna olmuştu ancak darbeden sonra ilk defa sefere çıkacak olan Nazif Kaptan bir yandan heyecanlı bir yandan eşini ve çocuklarını burada bırakacağından dolayı ilk defa endişelenmişti… Yine de sefere gitmek zorundaydı ekmek parası olmasa şu dönemde katiyen yurtdışına gitmezdi Nazif Kaptan. Hazırlıklara başladı çarşıya çıkıp birkaç eksiğini aldı pek önemli şeyler değildi ama gemide zaruri ihtiyaçlardı… Yolda birkaç arkadaşıyla karşılaştı, iki üç laf ettiler havadan sudan ardından evin yolunu tuttu kaptan. Eve vardığında Yasemin onu heyecanla karışık bir yüzünle karşıladı. Akşam yemeğinin ardından herkes erkenden uyumaya geçti kaptan ne kadar uğraştıysa da bir saatten önce bir türlü uyuyamadı. Sabah 06.10’da uyandı kaptan, güzel bir traş olup duş aldı. Üniformasını giydi, o ara Yasemin mükellef bir kahvaltı hazırlamıştı. Çocuklar Yasemin'le kaptan hep birlikte kahvaltı ettiler. Ardından kaptan, Yasemin ve çocukları sırayla öptü ve derin derin kokladı onları sonra tekrar Yasemin'e döndü "Çocuklarımız sana ve Allah'a emanet.” Dedi. Valizini alıp kapının eşiğine yürüdü ve dönüp son kez baktı ardında bıraktığı ailesine. Kaptan ilk defa bu kadar zorlanıyordu sefere giderken ama taksi kapıya gelmişti bile, elini kaldırdı kaptan “Allaha ısmarladık.” Dedi. Ağır adımlarla taksiye yöneldi, sağ arka kapıya yanaştı eli titriyordu adeta açtı kapıyı valizini yerleştirip bindi. Limana doğru giderken şehre baktı uzun uzun taksinin penceresinden, öylesine çok seviyordu ki bu şehri tarif edemezdi… Taksicinin konuşacağı yoktu sanki o yüzden ilk lafı kaptan söyledi “İskenderun, eşi benzeri bulunmaz bir memleket… kaç ülke gördüm ancak böylesi güzel bir şehir ve böylesi güzel insanlar başka hiçbir yerde yok.” Dedi. Taksici “Öyle vallahi kaptan, burası bambaşka bir şehir.” dedi dikiz aynasından kaptana bakarak. On dakika sonra limana vardılar, ücreti ödeyip taksiyi uğurladı Nazif Kaptan. Bembeyaz güvertesi ile Alexandretta’s Princes limanda onu ve kalan mürettebatını bekliyordu. Kaptan ceketinin iç cebinden sigara sigarasını uzandı, limanda durup gemiyi seyrederken bir sigara içti sonra da yavaş yavaş gemiye doğru yürümeye başladı. Gemiye yaklaştıkça mürettebat efsane kaptanı selamlamak üzere güverteye çıkıyordu kaptan gördüğü bu sahne karşısında gözyaşlarına hakim olamadı.

Üç yıl önceki mürettebatın aynısıydı. Birkaç kişi eksilmiş, yerine başkaları alınmıştı fakat aşağı yukarı 30 kişi aynıydı. Kaptan gemiye çıktı tek tek mürettebatın tamamıyla tokalaştı ve topluca hepsine iyi bir sefer olması konusunda güzel dileklerde bulundu. Akşam yedi gibi tüm mürettebat ve gemi sekiz aylık seferi için hazırdı İskenderun Limanı'na telsizden çıkış izni talebi bildirildi. Liman izni onayladı ve kaptana iyi seferler diledi. Kaptanlar birbirine baktı ve hep bir ağızdan “Pruvamız neta olsun!” dediler. Makine çalıştırıldı Alexandretta’s Princes ağır ağır İskenderun limanından uzaklaşmaya başladı. Mürettebattan dokuz kişi güverteye çıkıp limandaki ailelerine el salladılar. Gemi 54 gün sonra ilk durağı olan San Fransisco limanda durdu. Nazif Kaptan 54 günde altı sayfa mektup yazmıştı, mektupları postaneye gitmek üzere yola çıkan gemi adamlarından birine teslim etti. Gemi iki gün içinde boşaltıldı buradan alacağı kuru yük ile İtalya'ya gidecekti. Yeni yük üç günde yüklendi, Nazif Kaptan tüm vaktini gemide geçirmişti. Gemi tüm hazırlıklarını tamamlayıp İtalya'ya doğru seferine başladı, üç hafta sonra İtalya'ya vardılar. Oradan Fransa’ya daha sonra Brezilya'ya ve Umman’a sefer yapıldı ve yeniden Amerika'ya dönüldü. Ardından tekrar Umman’a… Böylece aylardır gemide günleri geçen kaptan 7 ay 27 gün sonra tekrar İskenderun'a döndü. Ailesiyle birlikte vakit geçirdi, iki ay sonra yeniden sefere derken aylar, yılları kovaladı. Çocukları Yağmur ve Deniz büyüdüler, Yasemin ve kaptan ise yaşlanmaya başladılar. Öyle ki kaptanın sakallarını aklar düşmeye başlamıştı…

***

1999 senesinin haziran ayıydı, kaptan yıllar boyu çalışıp biriktirdiği servetinin küçük bir bölümüyle Karaağaç'ta denize sıfır bir arazi satın aldı. Burası Yasemin ile evlenirken kır düğünü yaptıkları araziydi. Kaptanın satın aldığı arazi ev yapmak için inanılmaz uygun ve güzeldi ancak kaptanın başka bir fikri vardı. Kaptan buraya bir restoran yaptırmak ve artık emekliye ayrılıp burayı işletmek istiyordu. Bu fikrinden hiç kimseye bahsetmedi ama bir inşaat mühendisi ve birkaç ustayla anlaşmış restoranın yapımına başlamıştı. Her gün çarşıya diye çıkıp inşaatın yanına geliyordu. restoranın çevresine Yaseminler ektirdi, son moda ve lüks malzemeler ve mobilyalar ile donattı her şeyi kaptanın tam istediği gibi oluyordu… Bu arada Nazif Kaptan şirket ve emekliliği hakkında görüşmüş ancak Lionel Bey'in Nazif Kaptan’dan son bir sefere çıkmasını istemişti. Kaptan teklifi kabul etmedi, ancak Lionel Bey, Nazif Kaptan’a birinci kaptan olarak bu sefer yapmasını ve sadece evrak işleri ve geminin genel durumuyla alakadar olmasını teklif etti. İyi de bir maaş alacaktı ama artık çok yorgundu kaptan yine de teklifi kabul etti. Artık çocuklar büyümüştü bu nedenle Yasemin de çok zorlanmayacaktı kaptanın yapacağı bu dokuz aylık seferde. Kaptan eve dönüp Yasemin'e durumu ve teklifi anlattı, Yasemin kocasının çok yorgun olduğunu bildiğinden istemeye istemeye gönderiyordu sefere kaptanı. Kaptan tıpkı eski seferlerden hatırladığı gibi bir süvari kaptan olmuştu, açık denizde dokuz ay boyunca neredeyse hiç alkolsüz günü geçmemişti ilk zamanlar bu kadar içmiyordu ancak mürettebata yeni katılan birkaç sorunu tip yüzünden kaptan stresli günler geçirmişti ayrıca açık denizde bazı yerlerde hava muhalefeti nedeniyle gemi birkaç tehlike atlatmıştı işte böyle olaylardan sonra kaptan çok fazla içmeye başlamıştı. Zaten normalde alkol içmeyi seven bu ihtiyar kaptan son dokuz ayini neredeyse hiç ayılamadan geçirmişti. İskenderun'a döndüğünde gemiyi limana yanaştırdıktan sonra son bir defa geminin her yerine turladı ardından karaya indi. Geminin karşısına oturup yaklaşık 1 saat boyunca pes peşe sigaralar içip Alexandretta’s Princes’ı seyretti. Emekliye ayrılmanın verdiği kederi ancak şimdi anlamıştı.

Eve döndüğünde sanki on yıl yaşlanmıştı kaptan, sinirleri gerilmiş ayrıca hareketleri ağırlaşmış ve ağzı çok bozulmuştu. Yasemin bunun geçici bir süreç olduğunu düşündü, emekliye ayrılmasına ve çok sevdiği denizlerden uzak kalmasına bağlıyordu. Kaptan ertesi gün şirkete uğrayıp emeklilik ikramiyesini aldı ve onunla ne zamandır istediği Karaağaç’ta deniz kenarı güzel bir evi satın aldı. Ardından restoranın durumuna bakmaya gitti, ektirdiği Yaseminler kocaman olmuş hatta çiçek açmışlardı bile… Restoranın İnşaatı tamamen bitmişti, ödemenin kalanını yapıp anahtarı teslim aldı kaptan. İlk iş Yasemin’i buraya getirip sürpriz yapmak ve bunu kutlamaktı. Bir koşu eve döndü kaptan “Yasemin hadi hemen hazırlan seni bir yere götüreceğim ama neresi olduğunu sorma sürpriz.” dedi. Yasemin bir çırpıda hazırlandı, çocukları da alıp çıktılar gün batımına doğru restorana vardılar, yasemin hala ne olup bittiğini bilmiyordu yeni açılmış bir restorana yemeğe geldiklerini zannediyordu. Arabadan indiler hep birlikte restoranın girişine geldiler, restoranın duvarları koyu bir mavi renge boyları, yüksek camlara sahipti. Restoranı girişi tamamıyla yüksek camlarla çevriliydi, işte camların hemen yanında denize bakan bir de bahçesi vardı. Eskitme ahşap çitlerle etrafı çevriliydi, yerlerde beyaz çakıl taşları vardı.

Çok şık ve lüks bir restorandı. Kaptan cebinden çıkardığı anahtarlar ile kapıyı açtı. “Yasemin burası bizim restoranımız. Seninle birlikte bende ilk defa içine gireceğim.” Dedi. Çocuklar ve Yasemin çok şaşırdılar. Ne ara? Hangi fırsatta burayı yapmıştı kaptan anlam veremediler. İçerisi daha yep yeni boya kokuyordu. Duvarlarda çeşitli gemi ve deniz tabloları ile bazı yerlerde yosun ve deniz kabuklarından süsler vardı. Hem içeriden, hem dışarıdan deniz görünüyordu. Gün batımında bazı tabloların üstünde güneş ışığının turunculuğu beliriyordu. Hepsinin yüzündeki mutluluk ve gurur okunuyordu. Kaptan önceden mutfağı malzemelerle doldurmuştu, eşini ve çocuklarını oturtup mutafa girdi. Yarım saat sonra kaptan masayı donatmıştı, biraz mevsim salatası hazırlamış. Taze balık pişirmişi güveçte, yanına da bir kaç meze iliştirip bir de rakı koydu sofraya. Bir güzel afiyetle yiyip, içtiler sonrasında etrafı toparlayıp restoranı kapatıp çıktılar. Kaptan geçmişte yapmadığı bir şeyi yaparak ilk defa alkollü bir şekilde direksiyonun başına geçmişti. Yavaş yavaş anayola doğru çıktılar, kaptan evlerinin tam tersi istikamete doğru sürmeye başladı arabayı. “Nereye gidiyoruz Nazif ? Ev öbür tarafta kaldı.” Dedi Yasemin. “Hayır ev bu tarafta kaldı, yanılıyorsun.” Dedi Nazif Kaptan. Yasemin doğru söylüyordu aslında ev öbür tarafta kalmıştı ama kaptan onları yeni aldığı eve götürüyordu. Yasemin içinden “Belki ben yolu karıştırıyorumdur.” diye düşünerek “Peki öyleyse.” Dedi.

Kaptan beş dakika kadar düz gittikten sonra tekrar sağa döndü ardından sola sonra tekrar sağa ve son kez tekrar sola döndü. “Nazif kaybolduk sanırım burası bizim evimizden başka bir yer.” Dedi Yasemin. “Kaybolmadık Yasemin, yeni evimize geldik.” Dedi ileride deniz kenarında duran iki katlı, bembeyaz duvarları ve yüksek camları olan evi işaret ederek. Yasemin bu kez mutluluk gözyaşlarıyla kocasına sarıldı. Gördüklerine inanamıyordu adeta, hemen arabadan inip evin etrafını gezdiler ve sonra da içine girdiler. Kocaman bir evdi burası, giriş katında büyük bir salon ve galeri boşluğu vardı. Amerikan tipi açık mutfak hatta alkol barı bile vardı evin. Üst katında üç yatak odası ve bir çalışma odası vardı. Bodrum katında ise kazan dairesi ve ardiye bulunuyordu. Evin her odası denizi görüyordu. Yüksek camlar ile ev günün her saati ışık alıyordu. “Mobilyaları birlikte seçeriz diye hiçbir şey almadım şimdiden Yasemin. Restoranı kendi zevkime göre yaptım, evi de senin zevkine göre döşeriz diye karışmadım.” Dedi kaptan. Her şey çok güzel gidiyordu, iki hafta sonra yeni aldıkları eve taşındılar. Ondan bir hafta sonra da restoranın açılış töreni yapıldı. İskenderun Belediye başkanı ve seçkin bir çok iş adamı davetliydi açılışa. Güzel bir törenin ardından kurdele kesildi, yemekler yendi ve akşama doğru herkes gitmişti. Restoranın ilk müşterileri geliyordu yavaş yavaş. Kaptan bir masada oturup rakı içiyor, hanımı ise kasada duruyordu. Yağmur ve Deniz ise garsonlara yardım ediyorlardı. Bazı günler iğne atsan yere düşmeyecek kadar dolu olan restoran da bazı günler ise bomboş geçiyordu. Kaptan ise her gün aynı masada oturup rakı içmeye devam ediyordu. Bazı zamanlar çok sarhoş olup müşterileri kovuyordu, bazen ise kendi halinde öylece oturup düşünüyordu. Bir süre sonra aile içinde de tartışmalar başlamıştı alkol yüzünden…

Yasemin artık Nazif Kaptan’ın bu kadar içmesine tahammül edemiyordu. Kaptan restoranın açılışından sonraki bir kaç sene neredeyse sabahtan başlıyordu rakı içmeye gece yatana kadar içiyordu. İkidi vaktinden sonra kaptan artık konuşamayacak kadar alkol almış oluyordu. Bir zaman sonra Yasemin durumun emekliye ayrılmakla ilgili olmadığını anladı ve bir çözüme kavuşturmak üzere defalarca kez kaptanla konuşmaya çalıştı ama nafile… Kaptan sabahları çok sinirli kalkıyordu sonra da sürekli alkol alıyordu, bir türlü doğru düzgün konuşacak vakit bulamadı Yasemin. Sonunda dayanamadı ve 2004 yılında evlilik yıldönümlerine bir ay kala kaptana boşanma davası açtı. 2005 yılında Yağmur üniversiteden tanıştığı İzmir’li bir genç ile evlenip yuvadan uçtu. Bornova’ya yerleştiler ve orada yeni bir hayat kurmaya karar verdiler. Dava anlaşmazlıklar nedeniyle çekişmeli bir şekilde sürdü ve ancak 2006 senesinde boşanabildiler. Davanın sonunda tüm malvarlığı ikiye bölündü. Kaptan eşiyle anlaşarak evi ona verdi, restoranı kendisi aldı. Deniz ise babasıyla kalıp onu yalnız bırakmamaya karar verdi. Sık sık annesini görmeye gidiyordu ancak hep babasıyla birlikteydi.

İşte kaptanın bu hayatı 2020 yılına kadar devam etti. 2020 yılında yaşanan pandemi ile restoran iki yıl boyunca tamamen kapalı kaldı. Bu sırada kaptan alkol içmeye ve bankadaki parasıyla geçinmeye çalışıyordu. Fakat bir süre sonra beş parasız kaldı ve personellerin maaşını ödeyemeyecek duruma gelince kirada oturduğu evden ayrılarak restoranda kalmaya başladı. Deniz de babasıyla birlikte restoranda kalıyordu. Pandemi bittikten sonra büyük bir borçla yeniden restoranı işletmeye çalıştılar ancak nafile, bir türlü işler rayına oturmadı. 2023 yılı mart ayında kaptan bir gece uykusunda sirozdan vefat etti. Cesedini bulduklarında kaptanın yanıbaşında bir bardak su içersinde bir demet yasemin çiçeği duruyordu…
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL