Çirkin ve zarafetten yoksun bazı kadınlar, gerektiği gibi övmesini bildiklerinden, ömür boyunca sevilmişlerdir. andre mauroıs
MEMLEKETİMİN HATIRA DEFTERİ
Yüklemenin bitmesinin ardından makine çalıştırıldı. Nice Limanı’ndan çıkış izni istendi. Serenity o gün kaderinin değişeceği hakkında en ufak bir fikre bile sahip değildi. Serenity, Nice limanı’yla ve...
4. Bölüm

BELEDİYE REİSİ

45 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Onunla ilk tanıştığımızda ikimiz de yerel bir turizm şirketinin Antakya-İstanbul seferini yapan büyük yolcu otobüslerinden birinde muavin olarak çalışıyorduk. Tarihi tam hatırlamıyorum ama sanırım yıl 1983 idi. Kavurucu bir sıcak vardı, yolculara su dağıtmaktan Kan ter içinde kalmıştık. 25 saat sürecek olan seferin henüz ilk saatleriydi. bir ara ikimiz de oturabilince tanışıp sohbet etme fırsatını bulduk. Salih Abi’yi böyle tanıdım işte… Uzun boylu, orta kilolu, simsiyah saçları olan buğday tenli bir oğlandı. Yaşı en fazla 25 idi, ben de çok büyük sayılmazdım ya 22 yaşındaydım o zamanlar. Sonları pek çok seferi onunla birlikte yaptık, onu seviyordum iyi bir arkadaştı. Fakat bazı davranışlarından hoşnut değildim, örneğin; gömleğini anasına ütületir ardından şirketten ütü parası almak için sahte fiş keserdi. Yemeğini evde yer, şirketten yemek parasını almak için türlü oyunlar oynardı. Aramızda kalsın birkaç kez benden borç alıp geri vermediği de olmuştur ama ben hep Salih Abiyi bir şekilde sevdim. Salih Abi şeytan tüyü olan bir adamdı kendini girdiği her ortamda sevdirirdi. Gerçi girdiği ortamlar dedikse boş vakitlerinde ya da sefer dönüşlerinde uğradığı kahvehaneden başka girdiği pek bir ortam olduğu söylenemezdi. Kazandığı on liranın beş lirası ile oturduğu kahvehane de konken oynardı ve ilginçtir ki çoğu zamanda kazanırdı. Dedim ya şeytan tüyü vardı Salih Abinin…

Yıllarca böyle yaşayıp gitti, doksanlı yılların başında Pac Meydanında çalıştığımız şirketin yazıhanesinde oturmaya başladı. Ara sıra kaldırıma çıkar “İstanbul, Ankara, İstanbul, Ankara, İzmir, İzmir” diye bağırırdı. Sonraları başka işlerde de çalıştı, duyduğum kadarıyla hayatında hemen hemen her şey değişirken değişmeyen tek şey kumar alışkanlığıydı. Öyle ki Salih abi evlenip çoluğa çocuğa karıştı yine de kumar oynamayı bırakmadı. Çok uzun bir süre sonra Salih abiyi bir defa çarşıda gördüm onda da sanırım kahvehaneye gidiyordu. Aradan yıllar geçti, bir gün telefonum çaldı arayan Salih Abi idi… “Efendim Salih abi, nasılsın?” dedim. “çok şükür Hikmet, her şey yolunda… Salih abin belediye başkan adayı oldu. Desteklerini bekliyorum Hikmet’im…” dedi. Kulaklarıma inanamadım bizim değnekçi Salih abi, koca İskenderun belediyesine başkan adayı olmuştu. Üstelik sonradan öğrendim ki kendi siyasi görüşünün tam zıttı bir partiden aday olmuş…

Tabi olayın iç yüzünü öğrendikçe şaşkınlığım yerine üzüntüye bıraktı. Salih abi kumar belasına tefecilere iki milyon lira borç yapmış sonra da ödeyememiş. Ödeyememesine değil de nasıl bu kadar borç yaptığına bir anlam veremiyordum. O yıllarda iki milyon liraya İskenderun sahilinde iki ev bir de lüks bir otomobil alınabilirdi… velhasılıkelam Salih abiyi yakından tanıyanların söylediğine göre eğer başkan seçilemezse intihar etmeyi düşünüyormuş borçu ödeyemeyeceği için… bunu da öğrenince hepten içinde bulunduğu duruma üzüldüm, aklımda tek bir soru vardı neden kendi siyasi görüşler olan partiden aday olmamıştı ki? Birkaç kişiye sorunca onu da öğrendim; Muhalefet partiye gitmiş ama partidekiler hem onu iyi bir aday olarak görmemişler hem de eski aday yeniden aday olmak için partiye yüklü bir bağışta bulunmuş. Öyle olunca Salih abi diğer partinin kapısını çalmış, durumu anlatmış yalvar yakar adlar kabul etmişler. Böylelikle Salih abi iki tarafın da oyunu alarak İskenderun'a belediye başkanı seçildi. İki ay sonra telefonum çaldı Salih abi arıyordu… “Hikmet’im belediyeye gelir misin seninle bir meseleyi konuşmak istiyorum.” Dedi. Apar topar hemen çıktım, izinli günümdü koşardım belediyeye geldim. Beni makamında ağırladı. “Hikmet seni severim bilirsin… Geçmişten, ilk iş yıllarımdan tanıdığım bir dostumsun. Eğer yanlış anlamazsan sana bir teklifim var…” dedi. “estağfurullah Salih abi, buyur dinliyorum.” Dedim. “Hikmet bir makam şoförümüz vardı ancak ben seni bu işe daha uygun buldum, makam şöförlüğü yapar mısın?” Dedi. “abi ne demek, emrin olur.” Dedim. Ertesi gün işbaşı yaptım, evrak işlerinin tamamını Salih abinin danışmanı halletti. İşte her şey bundan sonra başladı… İlk üç ay olağan dışı hiçbir şey fark etmedim. Bazen geceleri Salih abi belediye binasına geliyordu, ben arabada onu bekliyordum yarım saat sonra elinde bir çantayla arabaya binerdi tekrar evine götürürdüm. Ben de evime döner sabah erkenden tekrar görevimin başına gelirdim.

Sonraları hemen hemen her gece belediye binasına getirdim Salih abiyi işte o gecelerden birinde belediye binasının yanında bulunan gençlerin uğrak yerlerinden biri olan küçük bir kafede takım elbiseyle kelli felli İskenderun’un zengin birkaç iş adamıyla plaza sahibi bir adam ve korumaları o kafeden çıkıyordu. saat gece 1:15 iken bu kafenin hala açık olmasına mı şaşırmalıydım yoksa koca koca adamların bu kafeden çıkmasına mı şaşırmalıydım bilemedim. O sırada Salih abi araca yaklaşıyordu. İş adamlarıyla uzaktan selamlaşıp arabaya bindi… Ardından hemen hemen her gece bu adamları ve bunlar gibi nicesine o kafeden çıkarken görünce epey şüphelendim. Bir gece Salih abiyi beklerken kafeye gittim, kafenin sahibi kasada oturuyordu ve mekan bomboştu. Bir soda alıp çıktım, aracın başında sodamı içerken kafeden sekiz tane iş adamı sırayla çıktı işte o an bende jeton düştü. Gizli bir bölme ya da kapı olmalıydı bu insanlar kafenin hangi kısmındalardı ve orada ne yapıyorlardı? Acaba toplantı halindeler miydi? yoksa farklı bir şey mi vardı? Bilmiyordum. Ben bunları düşünürken Salih abi geldi. Ertesi gün yine gece yarısı belediye binasının önüne geldik bu kez Salih abiye sordum.

“Başkanım müsade ederseniz bir maruzatım olacaktı.”
“Buyur Hikmet.”
“Başkanım biz her gece buraya gelip ne yapıyoruz?
“Gizli devlet işleri Hikmet’im, ne sen sor ne ben söyleyeyim.”
“Peki başkanım anladım, bir şey daha sorabilir miyim?”
“Son olsun lütfen Hikmet.”
“Başkanım siz her gece içeri girdiğinizde şu karşıdaki kafeden bir grup iş adamı çıkıyor onların orada ne yaptığını biliyor musunuz?”
“i̇şin dışında başka şeylere karışma Hikmet.” Dedi.

Konu kapandı, başkan arabadan indi. Belediye binasına gitti aşağı yukarı yarım saatim vardı. Hemen arabadan inip kafeye girdim. “beni başkan gönderdi, arka tarafa geçeceğim.” Dedim. kasadaki adam mutfağın içine gitti ben de onu takip ettim, sanayi tipi büyük bir buzdolabının kapağını açtı ve buyur etti eliyle… yaklaşık 20 basamak kadar aşağı indim, ardından dümdüz bir koridoru takip ettim ilerledikçe bir kalabalık sesi geliyordu. Koridorun sonundan sağa döndüm karşımda bir acil çıkış kapısı vardı. Sanırım belediyenin altına gelmiştim. Yıllardır İskenderun’da yaşayan biri olarak hiçbir zaman bu tünelden ve belediyenin altında bir bölüm olduğundan haberim olmamıştı. Haberim olsa da inanmazdım sanırım. Kapıyı açmamla beraber karşımda bir koruma bekliyordu “Hoşgeldiniz Hikmet abi.” Dedi. “Hoş buldum.” Dedim. “Başkan ofiste abi.” dedi kapıda bekleyen koruma. “tamam buraya geldiğimi kimseye söyleme.” Dedim. Geldiğim yere inanamıyordum, burası kırmızı halıların serili olduğu tıpkı yabancı filmlerde gördüğümüz gibi lüks bir kumarhaneydi. Etrafta son model, rengarenk ışıklı slot makineleri, ve üstü yeşil çuha kaplı rulet masaları vardı. Onların aralarında gezen garsonlar ellerinde yuvarlak tepsilerle masada oturanlara içkiler dağıtıyorlar ve sigaralar ikram ediyorlardı. Salonun hemen ortasında tavandan sarkan sarı lambalarıyla lüks kristal avizeler bulunuyordu.

Gördüklerim karşısında günün tüm yorgunluğunu unutmuş, uykulu halimden eser kalmamıştı. bütün bunları gözlemlerken o anda başkanı gördüm elinde bir çantayla bir odadan çıkıyordu, neyse ki o beni görmedi. İşte önceki günlerde gördüğüm o iş adamları bir elinde sigara diğer elinde iskambil kağıtları ortada bulunan rulet masasının başındalardı. başka merdivenlere çıkmaya başladı, hızla geri döndüm koridoru koşarak adımlıyordum. koridorun bitiminde kafenin mutfağına çıkan 20 basamağını nasıl çıktığımı hatırlamıyorum bile. Sonunda kafenin mutfağına gelmiştim, oradan da hızlı adımlarla çıkış kapısına yöneldim ve arabaya doğru koşmaya başladım. nefes nefese kalmıştım, başkan elinde çantayla bana doğru geliyordu birkaç saniye sonra yanıma vardığında “ne o? neden nefes nefesesin?” Dedi. “Başkanım lavaboya kadar gidip geldim, sizi bekletmemek için koştum.” Dedim. “Tamam hadi acele et gidelim.” dedi. Başkanın Soğukoluk'daki malikânesine kadar yol boyunca kafamda elli tane soru oluştu ama hiçbirini sormazdım. Başkanı bıraktıktan sonra eve dönüp durumu hanımı anlattım, bana bu işlere hiç bulaşmamam konusunda ısrarla beni uyardı. Ancak içim içimi yiyordu, ertesi gün ilk iş başkanı almaya gittim. Daha sonra arabanın bakımı için hızla sanayiye uğradım. Tüm gün acaba sorsam mı? Diye düşündüm.

Akşam tekrar almak üzere belediye binasına döndüm, başkan arabaya biner bilmez “Bulmuşsun Hikmet, aferin sana.” dedi utancımdan kıpkırmızı olmuştum. “başkanım kusura bakmayın ben sandım ki orada sizden gizli işler çeviriyorlar o yüzden bakmak istedim.” Dedim. O sırada başkan alaycı bir tavırla “Hikmet’im bu şehirde benden gizli hiçbir iş dönemez. Sen gördüklerinden kimseye söz ettin mi?” Dedi. “Hayır başkanım hiç kimseye bahsetmedim.” Dedim. “Tamam bu sır sende kalacak, bu sırrı sakladığın sürece benden ikinci bir maaş daha alacaksın.” dedi. “Başkanım estağfurullah, hiç gereği yok.” Dedim. Başkan cevap vermedi, ardından Soğukoluk’un tepesine doğru çıkarken Başkan bir ara bana seslenmiş duymadım kafamdaki soruları düşünüyordum. Ardından biraz ileride solda bir malikanenin önünde durmamı istedi, durdum. “bagajdaki çantayı al içinde üç milyon lira para var, evin kapısını çal ve başkanın selamı olduğunu söyle parayı teslim et ve aramızda bir alışverişin kalmadığını söyle.” Dedi. “anlaşıldı başkanım, müsaadenizle…” diyerek araçtan indim. Tam olarak söylediği gibi her şeyi harfi harfine yerine getirdim.

Tekrar arabaya döndüm, başkanı biraz yukarıdaki malikânesine bırakıp evime döndüm. Günler tüm monotonluğu ile geçip giderken bir gece yarısı başkanı evine bırakırken Soğukoluk yolunda parayı verdiğimiz tefeciler yolumuzu kesti. Başkana silah çekerek ondan para istediler. “Sen bizim sayemizde başkan oldun, sana senden çok oy topladık o yüzden bizi de göreceksin.” Dediler. Başkan o gün kumarhaneden aldığı tüm hasılatı onlara verdi. Ardından başkanın yüzü öyle bir düşmüştü ki onu hiç böyle gördüğümü hatırlamıyorum. “bunların ağzını payını vermezsek, her gün her hafta gelir para isterler” dedi. “haklısınız başkanım.” Dedim. Tefecilerin yanından uzaklaştıktan sonra başkan telefonunu çıkarıp birini aradı, telefonun diğer ucundan gelen sesi az da olsa duyabiliyordum. “Geçen konuştuğumuz ruhsat işini yarın gel halledelim fakat senden bir ricam olacak falanca tefeciye ağzını payını vereceksin bir daha da karşıma çıkmayacaklar.” Dedi. Birkaç gün sonra çarşıda herkes tefecinin ölümünü konuşuyordu, gece yarısı Soğukoluk’ta Esentepe mafyasıyla karşılaşmışlar aralarında bir tartışma geçince karşılıklı silah çekip çatışmışlar. Tefeci ve bir kaç adamı ölürken, mafya ve adamları hafif yararlarla çatışmayı atlatmışlar. İşte tüm bu dedikodular konuşulduğu sırada İskenderun’un tanınan simalarından iş adamı Yücel Büyüktürk ile İskenderun kaymakamı Fahri Şenocak, Yücel Bey’in ofisinde toplantı yapıyorlardı. Kaymakam Bey artık akşamları Yücel Bey ile kumar oynayamadığı için Yücel Bey’e neden kumara gelmediğini sorunca Yücel Bey başkanın kumarhanesinde oynadığını ağzından kaçırmış ve Fahri Bey’in durumdan haberi olmuştu.

Kaymakam da kumar oynayan birisi olduğu için artık başkanın kumarhanesinin müdavimlerinden biri olacaktı. Tüm bunların yanı sıra başkan İskenderun merkezinde herkesten gizli şık bir daire bulmamı istemişti. Bir kaç emlakçıyla görüşüp Mete Aslan bulvarında iki oda bir salon şık bir daire bulmuştum. Başkana bilgi verdikten sonra başkan dairenin içini donatmamı ve oturmaya hazır hale getirmemi istedi. Açıkçası başkanın bu daireye ihtiyacı yoktu ama neden satın aldığını da sormak istemedim. Bir ay sonra daire tamamen oturmaya hazırdı, başkan gelip daireyi inceledi her şeyi uygun buldu bende anahtarı teslim ettim. Bir süre sonra öğrendim ki başkan gençken bir kadını çok sevmiş ama kızın babası o dönemlerde başkan otobüs muavini olduğu için vermek istememiş. Başkan yıllarca aklından çıkaramadığı bu kadınla yıllar sonra belediye başkanı seçildikten sonra tekrar iletişime geçmiş. Kadın da hala başkanı unutamamış sırf bu yüzden kimseyle de evlenmemiş. Meğer başkan bu evi o kadına açmış, tasvip ettiğimden değil ama açıkçası kavuşmalarına bende bir nebze olsun sevindim. Başkan ara sıra beni kuyumcuya gönderir özel sipariş ettiği mücevherleri hanımefendiye götürmemi isterdi. Bende itinayla paketlenmiş o hediyeleri hanımefendiye teslim ederdim. Her şey üç yıl boyunca yolunda gitti, üçüncü yılın sonunda bir gün Hatay valisi başkanı makamında ziyaret etti. Ne konuşuldu, ne yaşandı hiç bilmiyordum. Ancak tahmin tek şey bu kumarhane meselesinden valinin haberdar olduğuydu valinin ziyaretinde sonra ki gece yarısı belediyenin sığınağında kurulu olan tüm kumar makineleri, masalar, sandalyeler özenle paketlenip kimsenin fark etmeyeceği şekilde kamyonlara yüklendi ve kumarhane tamamen boşaltıldı.

Başkan bu işten hiçbir ceza almamak için valiye ne rüşvet teklif ettiğini ise vali ve başkan dışında hiç kimse bilmiyordu. Salih abi iki yıl daha belediye başkanlığı görevini icra ettikten sonra bir sonraki seçimde valinin gayri resmi emriyle aday dahi olmadı. Fakat Hatay’da ne malı mülkü varsa -Soğukoluk’ta bulunan malikane hariç- her şeyini satarak Ankara’ya yerleşme kararı aldı. Eşiyle boşanıp yıllardır unutamadığı kadınla evlendi ve belediye başkanlığı yaptığı sürede edindiği servetiyle Ankara’da yeni bir hayat kurdu. Bir süre sonra Salih Abi'nin Ankara'da nasıl bir hayat kurduğuna dair haberler gelmeye başladı. İskenderun'da tanıdığı herkesi şaşırtan bu değişim, onun hakkında farklı konuşmalara sebep oldu.

Kimileri geçmişteki kumarhane işlerinden dolayı Ankara'ya kaçtığını iddia etti, kimileri ise başkanlık döneminde edindiği servetiyle yeni bir hayat kurduğunu düşündü. Ancak herkesin dikkatini çeken bir konu vardı: Salih Abi'nin nasıl bir hayat sürdüğü ve ne iş yaptığı hakkında net bir bilgi yoktu. Bazıları onun Ankara'da iş adamı olarak faaliyet gösterdiğini iddia ederken, diğerleri ise hala kumarhane işlerine devam ettiğini düşündü. Bu belirsizlikler içinde, Salih Abi'nin gerçek hayatıyla ilgili net bir bilgiye ulaşmak imkansız gibi görünüyordu. Ancak İskenderun'da onun hatıraları ve bıraktığı izler hala yaşamaya devam ediyordu. Kimileri onu eski bir arkadaşları olarak hatırlarken, diğerleri ise başkanlık dönemindeki olayları unutmamıştı.
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL