Bir kimseyi sahip olmadığı sıfatlarla övmek, onu kibarca yermek demektir. cemil sena
KRALI UYANDIRMAK ROMAN Hüseyin TURHAL
Adıyaman, Nemrut Dağı. Binlerce yıldır Kommagene Krallığı'nın sırlarını uykuya yatıran mistik zirve. Arkeolog Nurten, Defineci Hüseyin ve bilge Dayı, Kral Nemrut’un kayıp mezarını ve hazinesini bulma...
7. Bölüm

Kralı Uyandırmak: Altıncı Bölüm Aşk Güneşi ve Kralın Sırrı

19 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Kralı Uyandırmak: Altıncı Bölüm
Aşk Güneşi ve Kralın Sırrı

Tünelin sonundaki mermer kapının önünde duruyorlardı. Kapı, sağlam ve yekpareydi, üzerinde hiçbir kulp, kilit ya da görünen menteşe yoktu. Tek dikkat çeken şey, kapının hemen önündeki mermer kaide ve üzerinde duran o gizemli semboldü: Yıldız ve hilal desenleriyle işlenmiş, yuvarlak, pürüzsüz bir taş.
Nurten, titreyen elleriyle taşı aldı. Soğuk mermer, avucunda beklenmedik bir ağırlık yapıyordu.
"Bu bir anahtar olmalı," dedi Nurten, taşı incelerken. "Ama ne için? Kapıda bir kilit deliği ya da bir girinti yok. Kapının kendisi, tek parça gibi görünüyor."
Hüseyin, elindeki feneri Nurten'in elindeki taşa tuttu. Yıldız ve hilal desenleri, Kommagene Krallığı'nın bilinen hiçbir resmi armasına benzemiyordu.
"Bu sembol tanıdık," dedi Hüseyin, kaşlarını çatarak. "Ama kitabelerde değil, halk hikayelerinde. Dayı, hatırlıyor musun? Çocukken anlatırdınız. Nemrut’un zirvesinde, Kral Antiokhos’un tanrıya değil, aşkına adadığı bir an vardı."
Dayı, gözlerini kısıp mermer kapının üzerindeki pürüzsüz yüzeyi incelerken mırıldandı. "Elbette. Efsaneye göre, Kral Antiokhos, tahtını Tanrılara adasa da, kalbini bir Pers prensesine adamıştı. Prensese, gün doğumunun ilk ışıkları Nemrut'un zirvesine vurduğu anda, kalbinin ona ait olacağını söylemiş. O anın adı, Aşk Güneşi."
Nurten, Dayı’nın sözleriyle irkildi. Zihninde, akademik bilgi ve halk efsanesi çarpışıyordu.
"Aşk Güneşi," diye fısıldadı Nurten. "Hüseyin'in günlüğünde yazan metin: 'Kralı Uyandırmak İçin Güneş’i İzle.' Bu sembol, sadece bir aşk hikayesi değil, astronomik bir harita olmalı!"
Nurten, elindeki taşı incelemeye başladı. "Yıldız ve hilal. Bunlar, gezegenlerin veya ayın belirli bir hizalanmasını temsil ediyor. Kral Antiokhos, kendini sadece tanrıların soyundan gelmiş saymıyordu, aynı zamanda bir astrologdu. Bu kapıyı açmanın yolu, sadece bu taşı doğru yere koymak değil, aynı zamanda zamanı ve yönü doğru ayarlamak olmalı."
Hüseyin, Dayı ile göz göze geldi. Nurten, bilimsel bilgisiyle efsaneye somut bir anlam kazandırmıştı. Artık ellerindeki, sadece bir macera değil, kayıp bir bilimsel denklemdi.
"Kaideye dikkat edin," dedi Hüseyin, heyecanla. "Taşın durduğu yerin hemen altında, neredeyse görünmez, küçük bir çizgi var. O çizgi, tıpkı Nemrut'un zirvesindeki heykeller gibi, belirli bir yöne bakıyor."
Nurten, taşı kaidenin üzerindeki girintiye yerleştirdi. Taş, tık diye yerine oturdu. Kaidenin üzerindeki çizgi, taştaki hilal sembolünün ucuyla hizalanıyordu.
"Doğru yön bu," dedi Nurten. "Ama eksik bir şey var. Kapı açılmıyor."
Nurten, paniklemişti. Saatlerdir tünellerde mücadele etmişlerdi ve nihai hedefe sadece birkaç santim kalmıştı.
Hüseyin, Nurten’in omzuna elini koydu. "Sakin olun. Aşk Güneşi'ni unutmayın. Güneşin doğuşu... Sabah değiliz."
Dayı, tavanı işaret etti. "Bu oda, Nemrut'un kalbinde. Gün ışığı buraya asla ulaşmaz. Ama bu kapı, ışığa tepki verecek şekilde tasarlanmış olmalı. Kommagene mimarları, optiği kullanmakta ustaydı."
Nurten'in gözleri, taşın bulunduğu kaidenin hemen üzerindeki mermer kapının yüzeyindeki, neredeyse fark edilmeyen prizma şeklindeki kristale takıldı. Bu, gün ışığını içeri yansıtmak için tasarlanmış, ustaca gizlenmiş bir mercekti.
"Işık," dedi Nurten. "Kral, gün doğumunun ilk ışığını bu prizmaya yansıtan bir sistem kurdu. O an, Aşk Güneşi anıydı. Ama şimdi karanlık."
Hüseyin, Nurten’e döndü. Gözleri, Nurten'in gözlerindeki çaresizliği siliyordu.
"Tek bir şansımız var," dedi Hüseyin. El fenerini aldı. "Işığın açısını bulmamız gerekiyor. Nurten Hanım, sizin bilginiz, Dayı’nın tecrübesi... ve benim elimdeki basit bir fener."
Hüseyin, mermer kapının yan duvarına tırmandı ve el fenerini, kapının üst kısmındaki prizmaya tuttu. Defalarca açıyı değiştirdi, ta ki fenerin güçlü ışığı prizmaya çarptığında, ışığın kaidedeki yuvaya yerleştirilmiş olan yıldıza ve hilale sahip taşa odaklanana kadar.
KLİK!
Hüseyin, tam doğru açıyı bulmuştu. Işık, taşa vurduğu anda, mermer kapıdan tiz bir sürtünme sesi geldi. Kapının ortadan ikiye ayrıldığını, saniyeler içinde yavaşça yanlara doğru kaydığını gördüler.
Büyük kapı, binlerce yıl sonra ilk kez açılmıştı.
Önlerinde, devasa, soğuk ve inanılmaz bir sessizliğe sahip bir oda vardı. Odanın tam ortasında, mermer bir kaide üzerinde, altından bir sandık değil, değerli taşlarla süslü, mühürlenmiş bir parşömen kutusu duruyordu.
Kral Nemrut Hazinesi keşfedilmişti. Bu, maddi bir zenginlik değil, arkeoloji tarihine büyük hizmet edecek, Kommagene’nin kayıp tarihiydi.
Nurten, şaşkınlık ve huşu içinde, gözleri dolarak Hüseyin'e baktı. Onu kucağına alacak bir hamle yaptı, ama kendini tuttu ve o anki duygularını kelimelere döktü:
"Başardık, Hüseyin. Bilim kazandı! Siz, bu keşfin bir parçasısınız."
Hüseyin, tünelden süzülen fener ışığında Nurten’in yüzünü netçe görüyordu.
"Hayır, Nurten Hanım," dedi Hüseyin, elindeki feneri indirerek. "Biz başardık. Ve ben size bir şey daha söyleyeyim. Aşk Güneşi... Sadece bir efsane değilmiş. O an, Nemrut'un zirvesinde tanıştığımız anmış. Siz benim aklımı aydınlattınız, tıpkı bu fenerin taşı aydınlattığı gibi."
Dayı, kapının kenarında durmuş, gururla gülümsüyordu. Macera bitmiş, ama Nemrut’un zirvesinde başlayan o aşk güneşinin ışığı, şimdi Kral Nemrut’un mezar odasını aydınlatıyordu.
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL