Söz Uçar, Yazı Kalır
Elinizdeki bu derleme, yıllardır yerel ve ulusal basında yayınlanmış ve yayınlanmamış makale ve köşe yazılarımın bir araya getirilmesinden oluşmaktadır.
Kitap, tek bir konuya de...
İslam Medeniyetinde Astroloji ve Yıldızname: Sarayın Işığı ve Entelektüel Güç
İslam medeniyetinin 'Altın Çağı', bilim ve kültürün parlak bir dönemini temsil eder. Bu dönemde, gök cisimlerini inceleyen İlm-i Nücûm (Yıldızlar İlmi), sadece bir bilim dalı olarak değil, aynı zamanda devlet yönetiminin ve entelektüel hayatın merkezinde yer alan saygın bir disiplin olarak güneş gibi parlamıştır. Özellikle, yıldızların hareketlerinden hükümler çıkarma sanatı olan İlm-i Ahkâm-ı Nücûm (Astroloji/Yıldızname), bir hurafe olmanın ötesinde, siyasi kararlara yön veren ve sarayda yüksek bir konuma sahip olan resmî bir müessese haline gelmiştir. I. Sarayın Himayesindeki Yükseliş: Müneccimbaşılık Müessesesi Astroloji, İslam devletlerinde, özellikle Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı İmparatorlukları döneminde, yöneticilerin yakınında ve himayesinde yüksek bir statüye ulaştı. Bu yükselişin en somut göstergesi, Müneccimbaşılık kurumunun tesis edilmesidir: Siyasi Kararlara Etki: Halifeler ve Sultanlar, bir sefere çıkmadan, yeni bir şehir kurmadan (Bağdat'ın kuruluşu buna örnektir), tahta çıkış (cülûs) törenleri yapmadan, hatta bir evlilik yapmadan önce, en uğurlu anı (eşref-i sâat) belirlemek için müneccimbaşılara danışırlardı. Müneccimbaşı, bu uğurlu zamanı belirlemek için kapsamlı bir gök haritası (zâyiçe) hazırlardı. Bilim ve İdarî Görevler: Müneccimbaşılar, sadece kehanetle uğraşmaz, aynı zamanda zorlu hesaplamalara dayanan astronomi biliminin (İlm-i Hey'et/Tedbîr) de uzmanlarıydı. En önemli görevi, namaz vakitlerinin belirlenmesi, ziraî takvimlerin hazırlanması ve imsakiyelerin düzenlenmesi gibi hayati işlevleri olan yıllık takvimi hazırlamaktı. Bu, astrolojinin pratik astronomiyle ne kadar iç içe geçtiğini gösterir. Entelektüel Değer: Saray müneccimleri, sadece görevli memurlar değil, aynı zamanda medrese eğitimi almış, matematik ve astronomi alanında yetkin âlimlerdi. Osmanlı'daki Takıyyüddin er-Râsıd gibi isimler, hem devasa gözlemevleri kurmuş hem de alanında uluslararası düzeyde kabul gören eserler telif etmişlerdir. II. Edebi ve Bilimsel Literatüre Katkı İslam coğrafyası, eski Yunan (Batlamyus), Hint ve Pers (İran) astrolojik bilgisini miras alarak, bu alanda benzersiz bir literatür yarattı ve onu zenginleştirdi: Çeviri ve Yorumlama: 8. ve 9. yüzyıllarda başlayan çeviri hareketleri, Batlamyus'un Almagest ve Tetrabiblos gibi temel eserlerinin Arapçaya aktarılmasını sağladı. Müslüman âlimler, bu bilgiyi sadece tercüme etmekle kalmadı, aynı zamanda matematiksel hesaplamaları düzelterek ve yeni gözlemlerle güncelleyerek geliştirdiler. Öncü Astrologlar: Ebû Ma'şer el-Belhî (ö. 886) gibi Müslüman astrologlar, o kadar etkili oldular ki, eserleri Latinceye çevrildi ve Avrupa'daki astroloji ve astronominin yeniden canlanmasında kritik bir rol oynadı. Güneş Dönüşü Haritası (Solar Return) gibi öngörü teknikleri ve Saat Astrolojisi (Horary Astrology) gibi yöntemler Araplar tarafından daha da geliştirilerek Batı dünyasına aktarıldı. Gözlemevlerinin Rolü: Özellikle Merâğa ve Semerkant gibi yerlerde kurulan büyük gözlemevleri, sadece astronomik tabloları güncellemek için değil, aynı zamanda ilm-i ahkâm-ı nücûm için gereken hassas verileri sağlamak amacıyla da kullanıldı. Bu, astrolojinin pratik bir gereklilik olarak kabul edildiğinin bilimsel altyapısıdır. III. Sınırlı Dini Eleştiriye Rağmen Devamlılık Astrolojinin yüksek konumu, İslam ulemasının büyük bir kısmı tarafından "gaybı bilme iddiası" nedeniyle kesinlikle yasaklanmasına rağmen varlığını sürdürmüştür: Toplumsal Talep: Halk arasında geleceği merak etme ve olayları gök cisimlerine bağlama arzusu güçlüydü. Bu insani zafiyet, yöneticilerden halka kadar geniş bir kesimde astrolojiye olan talebi sürekli kıldı. İki İlim Ayrımı: Ulema, astrolojiyi (İlm-i Ahkâm-ı Nücûm) dinsel olarak eleştirirken, matematiksel astronomiye (İlm-i Tedbîr/Hey'et) olan ilgiyi sürdürdü. Ancak uygulamada bu iki alan, çoğu âlimin şahsında birleşiyordu; müneccimler hem falcı hem de gökbilimci idi. Bu ikili yapı, astrolojinin resmî kurumlarda varlığını sürdürmesini kolaylaştırdı. Sonuç: İslam medeniyetinde astroloji ve yıldızname, dini çevrelerin eleştirilerine maruz kalsa da, hükümdarların desteği, entelektüel çevrenin ilgisi ve bilimsel gelişmelerle desteklenen bir süreç yaşadı. Gök bilimciler, müneccimbaşı unvanıyla sadece takvim hazırlayan bilim insanları değil, aynı zamanda devletin en kritik anlarında kararlara etki eden danışmanlar olarak yüksek bir konumda parladı. Bu parlak dönem, Batı Rönesansı'na aktarılan bilgi birikiminin de temelini oluşturmuştur.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.