Ödünç alınan son kuruşla ödenen ilk kuruş arasında tabii muazzam bir fark vardır. goethe
Kalbe Düşen İkindi
Kalbe Düşen İkindi – Manevî Deneme / Tasavvuf Sohbetleri / Aşk Dünya, kimi zaman sevdiklerimizle, kimi zaman korktuklarımızla sınandığımız bir imtihan yeridir. Bu eser; kıssalar, menkıbeler ve sohb...
89. Bölüm

Şahit Ol Ey Çınar

36 Okuyucu
2 Beğeni
0 Yorum
Mehmet, sabaha karşı şehrin kapısından girdiğinde, gökyüzü solgun bir sırra bürünmüştü.
Hava soğuktu; lâkin içinde yanmayan tek zerre kalmamıştı.
Ayakkabılarının altı çamura bulandıkça kalbi ağırlaşıyor, her adımı "dön" derken kader "git" diyordu.

Bu mektubu kendi elleriyle veremeyeceğini biliyordu.
O yüzden sabahın ilk ışığında çarşı içindeki eski dostu, postaneci İdris Efendi'ye gitti.
İdris, nice yıllar aşk mektupları, ayrılık haberleri taşımış; kimi sevdaya, kimi vefaya şahit olmuştu.
Mehmet'in gözlerine baktı; fazla bir şey sormadı.
Sadece, "Ulaşsın mı?" dedi.
Mehmet, yutkundu:
"Yüreğine dokunsun yeter." dedi acı bir tebessümle.

Ertesi gün, mektup Mehlika'nın eline ulaştı.
Zarfın üzerindeki yazı tanıdıktı; titrek ama vefalı bir elin izini taşıyordu.
Parmakları titredi, kalbi kabına sığmadı.
Zarfı açtığında satırlar arasında eski bir nefes dolaştı:

"Mehlika'm...Ben gitmedim, beni götürdüler senden..
Bir canı kurtarayım diye kendi canımdan oldum.
Şimdi o can yaşıyor, ben ömrümden eksildim.
Mehlika, çınarımızın altında bekliyorum.
Bu bekleyiş senin adınla başladı.
Gelirsen kaderi konuşalım, gelmezsen dua et bana.
Zira ben bir hasta kalbin duasında hapsoldum.
Gel... Yalnız bir kere daha, kalbinle gel."

Kalbi paramparça oldu Mehlika'nın.
Kırgındı evet, ama hâlâ o sevdanın eşiğindeydi.
Gitmekle gitmemek arasında kalmıştı; bir dua gibi titredi içinde.
"Bitmiştir," dedi defalarca, ama bir yerinde hep "belki" vardı.
Sonra birden ayağa kalktı.
"Son kez…" dedi kendi kendine.
"Son kez göreyim."

Şalını kaptı, yağmura karıştı.
Ayakkabılarını giymediğini ancak taşlar canını acıtınca fark etti.
Geri dönüp giydi, ardından koşar adım çınara yöneldi.
Rüzgâr ağacın dallarına ilişmiş bir dua gibi esiyordu.
Her adımı, içindeki sükûtun üzerine basar gibiydi.


Mehmet, sırtını ağaca yaslamış, avuçlarını toprağa koymuştu.
"Ey toprak," dedi kısık bir sesle,
"sen onun bastığı yersin ya… ben sana yüzümü sürsem, ona yaklaşmış olur muyum?"

Bir süre sustu.
Sonra cebinden mektubunu çıkardı.
Titreyen parmaklarıyla ismini okşadı: "Mehlika."
"Gelseydi," dedi,
"sadece bir kere baksaydı… belki bütün yanışım dinecekti."

Zaman ağır aksak yürüyordu.
Gelen yoktu.
Saatin her tik takı yüreğini deliyor, "gelmez" fısıltısı kulağına değiyordu.
"Kim gelir ki bunca sükûttan sonra?" diye geçirdi içinden.
Ama yine de gitmedi.
Başını göğe kaldırdı; gözleri, günahı olmayan bir mahkûmun sessizliğindeydi.
Tam umutlarını toplayıp kalkacakken…

Şehir sustu.
Rüzgâr kesildi.
Yapraklar bile kıpırdamadı.
Mehlika çınarın altına vardığında, dallar arasında eski bir ninni dolaşıyordu.
Bir zamanlar orada kendi sesi yankılanırdı; şimdi yerinde bir dua uğultusu vardı.

O anda, ardında bir ses Mehmet'in..
Önce ürkek, sonra kararlı bir adım sesi.

"Mehmet…"

Titrek bir sesti bu.
Rüzgâr bile eğildi o sese.

Mehmet dönüp baktı.
Ve o an, gecenin koynunda bir güneş doğdu.
"Geldin…" dedi,
"Güneş gibi doğdun yeniden."

Mehlika birkaç adım yaklaştı.
Yağmur kirpiklerinden süzülüyordu; gözyaşı mıydı, rahmet miydi, bilinmezdi.
"Sen gel dersin de ben durur muyum?" diye fısıldadı.
"Senin suskunluğunla yandım aylarca.
Tek kelimene hasret kaldım.
Şimdi gel demişsin, durur muyum Mehmet’im?"

Mehmet, derin bir nefes aldı.
"Gitmek zorundaydım Mehlika," dedi.
"Elimde ne söz, ne imkân kalmıştı.
Bir can bana umut diye sarılmıştı… Onu kurtarmazsam kendimi affedemezdim."

Gözlerinden iki damla yaş süzüldü.
"Ben de yaşamadım Mehlika yokluğunda.
Her gece duanda adımı duyar gibi oldum."

Rüzgâr inledi.
Bir yaprak aralarına düştü.
O yaprak kadar narin, o yaprak kadar savrulmuştu kaderleri.

"Yani sen de ben de başka hayatlara savrulacağız," dedi Mehlika.
"Bizim hikâyemiz yarım kalacak."

Mehmet başını kaldırdı.
"Yarım kalmaz Mehlika' m" dedi.
"Bizim hikâyemiz tamamlanmamış bir dua olur.
Her amin dediğinde ben orada olurum.
Rüzgâr o nur cemâline değerse bil ki ben dokunmuşumdur ucundan."

Mehlika ağladı.
Mehmet elini uzattı, avucuna bir tespih bıraktı.
"Bu tespihin her tanesi, seni beklediğim bir saattir.
Eğer bir gün dua ederken kırılırsa, bil ki ben sustum artık."

Sonra geri adım attı.
"Git şimdi, Mehlika," dedi titreyen sesiyle.
"Geç kalma."

Mehlika gözlerini kapadı.
"Seninle değilsem," dedi, "vaktin ne önemi var?"

Mehmet ağlamaklı ses tonuyla...
"Ben seni dünyada kaybettim Mehlika,
ama ahirette bulurum elbet.
Zira Rabbim bilir;
ben seni helal bir sevdayla sevdim." Dedi.

Ve o gün…
Yağmur iki yüreği sırılsıklam etti.
Toprak onların sırrını sakladı.
Bir mektup, bir tespih ve bir dua kaldı çınarın dibinde.
Bir daha kimse dokunamadı o toprağa.

Şahit ol ey çınar...
İki yürek, gözyaşlarıyla veda etti dünyada;
vuslatı ahirete bırakarak.
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL