Bir kimseyi sahip olmadığı sıfatlarla övmek, onu kibarca yermek demektir. cemil sena
Kalbe Düşen İkindi
Kalbe Düşen İkindi – Manevî Deneme / Tasavvuf Sohbetleri / Aşk Dünya, kimi zaman sevdiklerimizle, kimi zaman korktuklarımızla sınandığımız bir imtihan yeridir. Bu eser; kıssalar, menkıbeler ve sohb...
72. Bölüm

Kıskanç Gözlerin Gölgesi

41 Okuyucu
1 Beğeni
0 Yorum
Nişan günü yaklaşırken mahallede tatlı bir telaş vardı. Mehlika'nın annesi bohçaları hazırlıyor, çeyiz sandığının kapağını açıp her bir danteli, her bir ipek mendili tek tek katlıyordu. Evdeki kadınlar yardıma gelip gidiyor, kiminin dilinde dualar, kiminin dilinde dedikodular dolaşıyordu.

Ama bir gönül vardı ki bu telaşların arasında sevinç değil, kıskançlıkla çarpıyordu: Gülistanın gönlü.

O, her gün Mehlika'nın evine uğrar olmuştu. Gelişi yardım bahanesiyleydi ama bakışları kıskançlığın en keskin aynasıydı. Elini bir dantel bohçasına sürer, "Bu mu nişan bohçasına gidecek? Ben olsam daha güzellerini seçerdim." derdi. Bazen Mehlika'nın denemek için çıkardığı şalına bakar, ince bir kahkaha atar:
"Mehmet'in gözleri acaba bu renge alışabilecek mi? Ona daha canlı renkler yakışır sanki…"

Mehlika her defasında sükûnetle susar, başını önüne eğerdi. İçinde kırgınlık olsa da edeple cevap vermezdi.

Lakin Gülistan'ın içindeki kıskançlık gün be gün büyüyor, artık sıradan sözlerle değil, hareketleriyle de hissediliyordu. Nişan hazırlıklarında kadınlar bir araya gelince, en öne o atlıyor; kah kahveyi kendi pişirmeye kalkıyor, kah bohçaları düzenliyor. "Misafirlerin gözüne Mehlika değil, ben görünmeliyim" der gibi…

Bir gün, bohçaların hazırlanışında Mehlika'nın annesi ona seslenmişti:
"Gülistan kızım, sen zahmet etme. Bizim işimiz, Mehlika'mızın çeyizini hazırlamak. Sen de otur, misafirimizsin" dedi.

O an Gülistan'ın yüzü bir anlığına kireç gibi oldu. Dudaklarının kenarında belli belirsiz bir gülümseme belirdi ama gözlerinde kıvılcım gibi bir öfke parladı. İçinden, "Belki o evin hanımı ben olacağım, Mehlika değil,nasip bu işler." diye geçirdi.

Ve o günden sonra kıskançlık, artık sadece bir burukluk değil, içini kemiren bir hâle dönüştü.

Çünkü Gülistan, Mehlika'ya dost gibi görünse de içinde sessiz bir düşmanlık filizlenmişti. O filiz büyüdükçe sözleri daha ince, bakışları daha keskin oluyordu. Dışarıdan tatlı bir tebessüm, içten ise kararmış bir niyet taşır olmuştu.

Mehlika ise bunu fark etse de Rabbine sığınır, her gece duasında şöyle derdi:
"Allah’ım, kalplerdeki niyetleri Sen bilirsin. Benim gönlümde yalnızca hayır olsun, bana kötülük düşünenin kalbine de Sen merhamet ver."

Nişan gecesi için salon süslenmiş, duvarlara renk renk güller asılmıştı. Mehlika beyaz elbisesiyle girdiğinde herkesin gözleri ona çevrilmiş, "MaşaAllah" nidaları arasında yüzü al al olmuştu. Başındaki şalı sanki ay ışığının üzerine düşmüş bir ipek parçası gibi parlıyor, beyaz teniyle bir bütün oluyordu.

Ama kalabalığın içinde bir çift göz, ona hayranlıkla değil, yangınla bakıyordu: Gülistan'ın gözleri.

Mehmet salona girdiğinde, üzerine giydiği koyu renk takım elbisesiyle mütevazı ve bütün ihtişamıyla dikkatleri üzerine çekiyordu. O an Gülistan'ın kalbi öyle hızlı çarptı ki, elleri titredi. İçinden, "Ah Mehmet… Senin yanında ben olmalıydım. O kolu Mehlika değil, ben tutmalıydım…" diye geçirdi.

Nişan töreni başladığında yüzükler takıldı, dualar edildi. Herkesin gözleri sevinçle doluyken Gülistan'ın içi paramparça oldu. Alkışlayan ellerinin ardında gizlediği şey, kalbine çöken kıskançlık ve imrenmeydi.

Arada kadınlar sohbet ederken Mehmet'in annesi Mehlika'ya dönüp, "Yavrum, bahtın açık olsun. Oğlum sana layık olur inşallah." dedi. Gülistan bu sözleri duyunca yüzünü başka tarafa çevirdi. Gözlerinden yaşlar birikmişti ama ağlayamazdı; çünkü herkes oradaydı.

Sonra tatlılar ikram edilirken, Gülistan kendini tutamayarak Mehlika'ya yaklaştı. Dudaklarının kenarında zarif görünen ama aslında iğneleyen bir tebessüm vardı:
"Ne mutlu sana Mehlika… Nice kızın hayalini sen yaşıyorsun. Kim bilir, belki bir başkası olsaydı Mehmet daha mutlu olurdu. Ama kısmet işte, kimseye bir şey diyemeyiz."

Söz masum görünüyordu ama Mehlika, bakışların ardındaki yangını fark etmişti. İçinde hafif bir ürpertiyle sustu, başını eğdi.

Ama Mehmet uzaktan onları izliyordu. Gülistan'ın her fırsatta Mehlika'nın etrafında dolaşmasını görmüş, fark etmişti. Bir erkeğin sezgisiyle değil, bir gönlün hassasiyetiyle anlamıştı: Bu bakışlarda dostluk değil, gizli bir aşk vardı.

Mehlika nişandan sonra,eve gelir gelmez o yorgunlukla hemen odasına çekildi.Ve çantasında bir not gördü:
"Ey kalbimin sultanı Mehlikam… Seninle hayalim gerçek olurken, başkalarının kalbine düşen yangının seni incittiğini hissediyorum. Bilmem ki, kıskanç gözlerin gölgesi bizim bahtımıza da düşer mi?diye sakın düşüncelere dalma.Ben buna müsade etmeyeceğim.Müsterih olasın.Zira sen benim için çok kıymetlisin. Rabbim bizi muhafaza eyleye…"
Nişanlın Mehmet.. :)

Mehlika gülümsedi ve tüm olumsuzlukları unuttu. Not kağıdını öptü, bağrına bastı ve Mehmet'ten aldığı tüm eşyaların toplandığı kutuya bu kağıdı da özenle koydu. Kutunun kapağını örterken derin bir nefes aldı; Mehmet'e olan sonsuz güvenin mutluluğunu yaşadı. Çünkü biliyordu ki Mehmet, yapamayacağı sözleri vermezdi. Bu sebeple, kendisine olan sevgisinden de katiyen şüphe duymuyordu. Yatağa uzanırken usulca mırıldandı: "İyi ki varsın Mehmet, iyi ki…" dedi.

Nişan gecesinden sonra günler birbirini kovaladı. Mahallede herkes Mehlika ile Mehmet'in nişanını konuşuyor, "Allah tamamına erdirsin" diyorlardı. Herkes mutluydu, bir tek Gülistan hariç.

Gülistan'ın kalbinde kıskançlık öyle büyüyordu ki artık susamaz hale gelmişti. Mehmet'i gördüğü her an içi titriyor, gözleri istemsizce ona kayıyordu. Fakat bu bakışlar masum bir muhabbetin değil, gizlenemeyen bir sevdanın bakışlarıydı.

Bir gün, kadınlar arasında otururken laf lafı açtı. Bir komşu kadın şakayla karışık,
"Gülistan, sen hâlâ kısmet bekliyorsun. Bak, Mehlika gibi talih yüzüne gülmedi mi?" deyince, Gülistan'ın yüzü birden buz kesti. Dudaklarından şu sözler döküldü:
"Mehmet’i gönlüne düşüren Mehlika oldu belki… Ama gönüller kimin kime ait olduğunu ancak Allah bilir."

Sözleri masaya bir taş gibi düştü. Herkes sustu, sonra konuyu değiştirmeye çalıştı ama Mehlika'nın kalbi ürpermişti. Çünkü ilk defa, Gülistan’ın Mehmet'e olan sevdasını bu kadar açık dile getirdiğine şahit olmuştu.

Aradan birkaç gün geçti. Mehlika sokakta yürürken, Gülistan yanına geldi. Yüzünde sahte bir gülümseme, dudaklarında ise iğneleyen bir söz vardı:
"Bilmem ki Mehlika… Sen Mehmet'i gerçekten seviyor musun? Yoksa sadece imam olduğu için mi evet dedin? "
"Haa bu arada, bize yemeğe geldiğinde gözlerini benden ayırmazdı,ne yere bakan yürek yakanmış,gitti seninle nişanlandı...?dedi küstahça.

Bu kez Mehlika sustu, ama gözlerinden yaşlar süzüldü. Çünkü kalbine saplanan kıskançlık okunmuştu.

Gülistan ise içinden fısıldadı:
"Mehmet’i bu kadar kolay bırakmam, Mehlika. Ne kadar nişanlı olsan da… Benim gönlümdeki sevda senden büyük."

Ama bilmediği bir şey vardı: Mehmet, asla bu hadsizliğine izin vermeyecekti Gülistan'ın. Onun yüreği ise Mehlika'nın gözyaşlarına daha sıkı bağlanmış, kalbi daha da kesinleşmişti.

Bir gün, medresenin avlusunda rüzgar yapraklarla oynaşırken, Mehmet Gülistan'ı köşede yalnız yakaladı. Yüzünde vakur ama net bir ifade vardı. Sesini ne yükseltti ne de alçalttı, fakat her kelimesi birer mühür gibi yere düştü:

"Gülistan, artık kalbimdeki sırları herkes biliyor. Benim gönlüm Mehlika'ya düşeli çok oldu. Onunla nişanlandım, Allah'ın izniyle nikahına da talibim. Bil ki kalbimde Mehlika'dan başkasına yer yok. Sen de bu sözleri gönlünde mühürle, artık yanlış hayallere kapılma."

Gülistan, başını öne eğdi; dudakları titriyordu. Ama kalbi kabullenmiyor, gözleri çaresizce Mehmet'in yüzünü arıyordu. İçinden "Neden ben değilim?" diye haykırmak geldi, fakat dilinden tek bir kelime dökülemedi.

Mehmet, sözlerine devam etti, bu kez daha yumuşak ama kararlı bir tonla:

"Sen değerli bir kızsın, güzel huyların var. Lakin gönül işinde zorlamak olmaz. Allah kimin kime nasip yazdıysa, o öyle olur. Benim nasibim Mehlika'dır. Onu üzmeye, kalbini incitmeye kalkma.Çünkü onu incitmek bana da dokunur.Kalbim, onun kalbine gölge düşmesine asla izin vermez.Onu üzen karşısında beni bulur.Bir dahaki konuşmam böyle yumuşak tonda olmaz Gülistan.Ona göre hareketlerine çeki düzen ver"dedi uyarı ses tonuyla.

Gülistan'ın gözlerinden yaşlar süzüldü, ama Mehmet dönüp arkasına bakmadan ağır adımlarla uzaklaştı.

O an, Gülistan ilk defa anladı ve yüreğine de ağır bir gerçek oturdu:Mehmet için Mehlika'dan başka kimse yoktu.Ama Gülistan'ın pes etmeye de niyeti yoktu.
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL