Kalbe Düşen İkindi – Manevî Deneme / Tasavvuf Sohbetleri / Aşk
Dünya, kimi zaman sevdiklerimizle, kimi zaman korktuklarımızla sınandığımız bir imtihan yeridir. Bu eser; kıssalar, menkıbeler ve sohb...
Akşamüstünün solgun ışığı odanın duvarlarında geziniyordu. Mehlika, yazı masasının çekmecesini açtı,o tanıdık kağıt hışırtısı, naftalinle karışık eski defter kokusu yükseldi ama aradığı yoktu. Yeşil kumaş kaplı, kenarı iple dikişli o defter… Sessizce, “Nereye koydum ya…” diye fısıldadı.
Önce en bariz yerleri yokladı: Yastığın altı boş, seccadenin kıvrımı düz, pencerenin pervazına dayanmış kalemliğin arkasında sadece kırık bir kurşun kalem.Çekmecede dantel bir kese, birkaç mektup zarfı, çocukluktan kalma bir toka… Defter yok. Halının kenarını kaldırdı; bir-iki toz zerresi havalandı, güneşte pırıltı oldu, yine yok.
Yüklüğün kapaklarını açtı. Kat kat dizilmiş yazmaların, ütülü beyaz çarşafların arasına elini daldırdı. Parmaklarına ütü kokusu sinerken, aralarda sakladığı ufak notların kıvrımlarına baktı. “Hayır, burada olsaydı hatırlardım…” İçinden geçen panik, göğsünde küçük bir kuş gibi çırpınıyordu: Ya birisi bulduysa? Ya okunduysa?
Sandığı çekip ortaya aldı. Kapak gıcırdayınca evin sessizliği incecik bir çizgi gibi yarıldı. Anneden kalma tülbentler, eski bir bebek patiği, kenarı oyalı bir mendil; hepsini tek tek elden geçirdi. Defter yoktu. Bir an durdu; çenesini başparmağına dayayıp derin bir nefes aldı. “Sakin ol Mehlika, sakin ol…”
Kapı eşikten hafifçe aralandı. Elif Hanım başını uzattı: — “Kuzum, bir şey mi arıyorsun?”
— “Anne… şey, yeşil kaplı defterimi gördün mü?” Sesindeki telaşı saklamaya çalıştı.
Elif Hanım içeri girip bakışlarıyla odayı taradı, sonra şefkatle gülümsedi: — “Hangi defter? Medresenin mi?”
— “Yok, o değil… hani küçük olan"
— “Bu sabah masanın üstünde bir kâğıt yığını gördüm, onları toparlayıp komodinin üstüne koymuştum. Bir bak istersen aralarına.” Mehlika baktı—komodinin üstünde sadece bir tesbih ve bir cam kağıt ağırlığı vardı. Başını iki yana salladı.
Mehlika hemen, ama nazikçe kesti: — “Yok anneciğim, babacığım eşyalarımı karıştırmaz. Hem yormayalım onu şimdi.”
Elif Hanım başıyla “peki” dedi, çıkarken: — “Bulunur kızım, defterler kaybolmaz; saklandıkları yerden usulca çıkıverirler,” diye içini rahatlatan o anneliği bıraktı kapıya.
Koridorda ayak sesleri; küçük kardeşi kapıda görünüp eşikten eğildi: — “Abla, odama baktın mı? Uçurtma kağıdı sandıysam—şey—karıştırmamış olayım?”
Mehlika gülümsedi, telaşını incitmeden: — “Yok, canım kardeşim, olsun da… bir görürsen haber et, olur mu?” Çocuğun gözleri parladı: — “Olur! Dedektif ben!” deyip koşa koşa uzaklaştı.
Mehlika tekrar odaya döndü. Kitaplığın raflarını tek tek aradı. Kenarları eskitilmiş tefsirin arasını açtı, hadis mecmuasının iç kapağını yokladı, defter sıkışmış olabilir diye ciltlerin arkasını kontrol etti. Yok. Çalışma masasındaki örtüyü silkelerken iki küçük kağıt yere süzüldü; biri “şeker almayı unutma” yazan bir not, diğeri bir dörtlüğün yarısı. Defter yok.
Zamanı geriye sardı zihninde: Dün akşam… yaşlı ağacın altında yazmıştım. Sonra çarşıdan iğne-iplik aldım. Eve geldim, anneme mutfakta yardım ettim. Sonra… Bir gölge gibi kısa bir an gözünün önünden geçti: Kitapları toparlarken… Hemen silkti bu düşünceyi: — “Yok, yok, yanımdaydı. Kesin yanımdaydı.”
Yüklüğün altındaki sepeti çekti; mevsimlik şalların arasına baktı. Sedirin minderlerini kaldırdı; dikiş kutusunu indirdi, makara ve iğnelerin cıngırtısı arasında defter kadar ağır bir şey aradı. Yok. Pencere önündeki saksının arkasına uzandı; toprağın serinliği avucuna değdi, parmaklarının ucu hafifçe kirlendi. Yine yok.
Birden aklına namazlığın yanındaki küçük ceplik geldi; elini sokup yokladı, sadece ince bir tespih ipi ve birkaç tüy çıktı. Derin bir iç çekiş, dudaklarının kenarından sızdı: — “Rabbim… hayr eyle. Mahcûp etme.”
Yatağın kenarına oturdu. Odaya akşamın moru çökerken, toz zerrecikleri ışığın içinde ağır ağır dans ediyordu. Parmağını dikişli eteğine sürüp düşüncelerini toparlamaya çalıştı: Bulurum. Bulmalıyım. Ya biri açtıysa? Ya okuduysa? Kalbi bir an hızlandı; sonra kendi kendine, hem sitem hem teselli arası mırıldandı: — “Allah’ım, emaneti sahibine ulaştır.”
Bir kez daha masaya döndü; kalem kutusunu boşalttı, kâğıtları düzenledi, kitapları boy sırasına dizdi—sanki düzen kurdukça içi de yerine gelecek. Çekmecenin en dibinde kalan eski bir zarfa takıldı gözü; açtı, içinden küçücük bir kâğıt parçası çıktı: “Unutma: Defterini hep yanında taşı.” Acı bir tebessüm yayıldı yüzüne: — “Tamam da… neredesin?”
Koridordan mutfağın ince çay kokusu yükseliyordu. Elif Hanım’ın kaşığın tıkırtısıyla karışık sesi geldi: — “Kuzum, çay oldu.”
Mehlika derin bir nefes alıp ayağa kalktı. Kapıya yönelirken geriye dönüp odaya son bir kez daha baktı; sanki defter, “buradayım” diyecekmiş gibi. Demedi. — “İnşaAllah yarın,” dedi kendi kendine, kapıyı usulca çekip.
Farkına varmadan, dün akşam kitapları toparlarken defteri nereye bıraktığını zihni eşiğinden geri itmişti. İçindeki küçük kuş, kanatlarını katlayıp beklemeye geçti: -Bulunacak… ama nasıl?
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.