İÇİMDEKİ DEFİNE GİZEMİNE YOLCULUK
ROMAN
Hüseyin TURHAL
Bu, sadece bir macera romanı değil, aynı zamanda rutinin zincirlerini kırma cesaretini gösteren her birimizin hikayesidir. Pusulanın iğnesinin titremesiyle başlayan bu yolculukta, okuyucu, Eren ile bi...
Gölge Nine'nin sözleri Eren'in zihninden hiç çıkmıyordu: "Orada seni bir yoldaş bekliyor olabilir." İkinci işaret, Ege'nin iç kısımlarında, ulaşılması güç, sarp kayalıkların arasına gizlenmiş eski bir Bizans Manastırı'nı gösteriyordu. Yol, virajlı ve yorucuydu, ama Eren'in içindeki azim, fiziksel yorgunluğunun önüne geçiyordu. Manastır, terk edilmiş ve harabeye dönmüş bir yapıydı. Ancak mimarisi, bir zamanlar taşıdığı manevi gücü ve gizemi hala koruyordu. Eren, içeri girdiğinde, rutubet kokusu ve yankılanan sessizlik karşıladı onu. Manastırın avlusunda, yere çömelmiş, elinde eski bir fenerle taşları inceleyen bir silüet fark etti. Silüet, genç, uzun boylu bir kadına aitti. Koyu renk saçları dağınık bir topuz yapılmıştı ve yüzü, dikkatli ama endişeli bir ifade taşıyordu. Kadın, elindeki küçük bir cetvel ve defterle, avlu taşlarının üzerindeki neredeyse silinmiş bir oyuğu ölçüyordu. Eren, tereddütle yaklaştı. "Affedersiniz, birini mi arıyorsunuz?" Kadın hızla arkasını döndü, elindeki feneri Eren'in yüzüne tuttu. Gözleri şüphe doluydu. "Sen kimsin? Burası özel mülk, girmeniz yasak." Sesi, sert ve emrediciydi. Eren, samimi bir ifadeyle gülümsedi. "Sakin olun. Ben... buraya bir haritanın peşinden geldim." Elindeki yıpranmış parşömeni gösterdi. Kadın, harita parçasını görünce şaşkınlığını gizleyemedi. Gözlerindeki şüphe, yerini hızla keskin bir ilgiye bıraktı. "Göster şunu bana," dedi. Eren, tereddüt etmeden haritayı uzattı. Kadın, hızla kendi çantasından, Eren'inkine benzeyen ama farklı bir bölgeyi gösteren ikinci bir parşömen parçası çıkardı. İki parçayı yan yana getirdiğinde, harita nihayet bir bütünün yarısını oluşturuyordu. "Demek amcan, sana da ulaştı," dedi kadın, sesi yumuşamıştı. "Ben Gizem. Amcanın eski bir öğrencisiyim. Defineyi bulmaktan çok, onu korumakla görevliydim." Gizem, haritalar ve semboller konusunda Eren'den çok daha bilgiliydi. Manastır avlusundaki oymanın, bir "Güneşin Gözyaşı" sembolü olduğunu, manastırın derinliklerinde bir geçişi işaret ettiğini anlattı. Eren, Gölge Nine'nin bahsettiği yoldaşın bu kadın olduğunu hemen anladı. Ancak Gizem, oldukça ketum ve güvensizdi. "Unutma, defineye sadece kendi çıkarı için ulaşmak isteyenler de var," diye uyardı. "Bu yolculuk, sadece harita parçalarını birleştirmek değil, aynı zamanda güven sınavıdır." Onlar ipuçlarını çözmeye çalışırken, manastırın ana kapısından gürültüyle içeri giren iki gölge, ortamdaki sessizliği bozdu. İçlerinden biri, orta yaşlı, iri yarı ve gözlerinde tehlikeli bir ışıltı taşıyan bir adamdı. Diğeri ise onun sadık koruması gibi duruyordu. "Demek buradasınız, küçük fareler," dedi adam, alaycı bir sesle. Bu, Gizem'in bahsettiği, defineyi bencilce arayan açgözlü karakterdi: Vargos. "O haritalar, yıllardır benim olmalıydı!" diye gürledi Vargos. "Arif'in (Eren'in amcası) tüm planlarını takip ettim. Şimdi, uslu çocuklar gibi o parçaları bana vereceksiniz." Eren, içindeki korkunun yükseldiğini hissetti. Bu, o rüyasındaki uçurumun gerçek hayattaki yansımasıydı. Vargos'un yanında, kendini çaresiz hissetti. Ancak Gölge Nine'nin sözleri zihninde yankılandı: 'Korkma! Kabul et.' Gizem, Eren'in önüne siper oldu. "Asla, Vargos! Bu define senin gibi birine ait değil. Sen sadece altını görüyorsun, ama bu hazine çok daha fazlası." Vargos, kahkahalarla güldü ve korumasına işaret etti. "Alın haritaları!" Bir arbede başladı. Gizem, çevikti, manastırın labirentimsi koridorlarını kullanarak kaçmaya çalışıyordu. Eren ise şaşkınlıktan donup kalmıştı. Ancak Gizem'in tehlikede olduğunu görünce, içindeki o bilinçaltı boşluktan fırlayan bir cesaretle hareket etti. Vargos'un korumasına doğru atıldı. Fiziksel olarak güçlü değildi ama öfkesi ve Gizem'i koruma isteği ona geçici bir güç vermişti. Kısa ama şiddetli bir mücadelenin ardından, Eren ve Gizem, Vargos'tan kurtulmayı başardı. Manastırın altındaki gizli geçide, Güneşin Gözyaşı sembolünün altındaki açılan bölmeden hızla geçtiler. Geçit, dar ve karanlıktı. Geçidin diğer ucunda soluk soluğa durduklarında, Gizem, Eren'e baktı. "Neden yaptın? Tek başına kaçabilirdin." Eren, nefesini düzenlemeye çalışarak cevap verdi. "Çünkü... defineye yalnız ulaşmak istemiyorum. Amcam, bana yoldaşlığı ve güveni bıraktı. Sen, benim o yoldaşımsın." Gizem'in yüzündeki buz, ilk kez erimişti. Derin bir nefes aldı ve kendi sırrının bir kısmını paylaştı. "Vargos, benim babamın ortağıydı. Define arayışında babamı terk etti ve onu tehlikeye attı. Ben, amcanın yanına, hem ondan öğrenmek hem de Vargos'un hırsına engel olmak için geldim." Gizem, bu sırrı paylaşarak Eren'e tam anlamıyla güvendiğini göstermişti. Omuzlarından büyük bir yük kalkmıştı. Önlerinde, haritanın üçüncü işaretini gösteren, nemli, toprak bir yol uzanıyordu. Bu işaret, bir labirenti simgeliyordu. Eren, pusulayı eline aldı. Pusula sakin ve kararlıydı. İlk içsel sınavı olan pişmanlıkla yüzleşmenin ardından, ikinci sınavı olan güven ve fedakarlık sınavını da geçmişti. Ancak önlerindeki labirent, çok daha karmaşık bir mücadeleyi işaret ediyordu: Kendi benliğinin derinliklerine doğru bir yolculuk.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.