Hazine Avcıları: Antik Dünyanın Kapıları Açılıyor!
Bu kitapta, define avcılarının nefes kesen maceralarına tanık olacak, heyecan dolu bir serüvene atılacaksınız. Tarihin derinliklerinde gizlenmiş, u...
ALTIN TEPEDE UĞURSUZ DEFİNE: DEFİNECİ DAYI'NIN HÜSRAN SONU
Güneş, Altın Tepe'nin zirvesinden son ışıklarını çekmeye hazırlanırken, Defineci Dayı lakaplı Süleyman, kazmasını son bir gayretle toprağa vurdu. Yıllardır peşinde olduğu uğursuz define, söylentilere göre bu tepenin kalbinde gömülüydü. Süleyman'ın gözleri, aylar süren yorucu arayışın, uykusuz gecelerin ve deliliğe varan saplantının izleriyle çevriliydi. Bir gece rüyasına giren, yaşlı ve asık suratlı bir adam, ona definenin yerini fısıldamış, ancak ardından bir uyarıda bulunmuştu: "O altınlar, yiyene sadece hüsran getirir, Süleyman. Açgözlülüğün bedeli ağırdır." Süleyman, bu uyarıyı, yıllardır hayalini kurduğu zenginliğin yanında anlamsız bir hurafe olarak görmüştü. Kazdıkça artan umudu, bir anda zeminin boş bir sesle yankılanmasıyla doruğa ulaştı. Kalbi göğüs kafesini zorlarken, toprağı elleriyle eşeledi ve nihayet karşısında duran, paslı demir bir sandığı gördü. Sandığın kapağını zorla açtığında, ay ışığının altında pırıl pırıl parlayan, göz kamaştırıcı bir altın yığınıyla karşılaştı. Bulmuştu! Yılların hayali gerçekleşmişti. Süleyman, çılgın bir kahkahayla altını avuçlamaya başladı. Fakat bu neşesi uzun sürmedi. Altınları küpüre yerleştirirken, sandığın içinden keskin bir uğultu duydu. O anda, Altın Tepe'nin havası bir anda buz kesti. Süleyman, altının büyüsüne kapılmışken, köydeki komşuları ve hatta ailesi ondan yavaş yavaş uzaklaşmaya başlamıştı. Altınları bulduktan sonra uykuya hasret kaldı. Her gece, rüyasındaki yaşlı adam, şimdi altınların içinden çıkan uğultuyla ona lanetler okuyor, onu sürekli izliyordu. Altınları sakladığı yeri, açgözlü gözlerden korumak için gece gündüz nöbet tutuyordu. Altınlar ona mutluluk yerine, sürekli bir korku, paranoya ve güvensizlik getirmişti. Artık kimseye güvenmiyor, herkesin gözünde sadece onu soymak isteyen bir hırsız görüyordu. Bir akşam, açlık ve uykusuzluktan bitkin düşmüşken, tarlasına giren bir gölge gördü. Hemen silahına sarıldı ve panikle ateş etti. Ertesi sabah, ateş ettiği yere gittiğinde, vurduğu kişinin, uzun zamandır kendisini merak eden ve ona bir tas çorba getirmek isteyen yaşlı ve masum komşusu olduğunu fark etti. Bu olay, Süleyman için bardağı taşıran son damla oldu. Uğursuz define, ona sadece zenginlik değil, vicdan azabı ve yalnızlık getirmişti. Polis gelip onu götürürken, Süleyman arkasından gözyaşlarıyla baktığı Altın Tepe'ye, o parlak ama lanetli altınlara veda etti. Defineci Dayı'nın sonu, beklediği ihtişamlı hayattan çok uzaktı: O altınlar, ona hapis, hüsran ve tecrit getirdi. Uğursuz define, sözünü tutmuştu; yiyene sadece zehir getirmişti. Süleyman'ın kaderi, Altın Tepe'nin zirvesine gömülü, lanetli bir sır olarak kaldı.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.