Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
HALACI MANSUR Roman Hüseyin TURHAL
Mansur bin Hüseyin, bilinen adıyla Hallac-ı Mansur... O, asırlar boyunca, tasavvuf yolcularının bir ucu keskin kılıç, diğer ucu ise sonsuz bir aşk denizi olan menkıbesi olagelmiştir. O, zühd ve riyaze...
19. Bölüm

Bölüm 7: Zindanın Sessizliği Taşın Sırrı

5 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum

Hücre, soğuk ve rutubetli bir taştan ibaretti. Halacı Mansur, zincirlerinin paslı halkalarını umursamadan, daracık alanda diz çökmüştü. Duvarlar, onun nefesiyle değil, yüzlerce yıllık hapis acısıyla terliyordu. Bağdat’ın Kadısı, bu adamın bedenini hapsedebileceğini sanmıştı; oysa Mansur, bu dünyada tutulabilecek bir ruh değildi.
Mansur, gözlerini kapattı. Dudakları, sessizliğin bile duyamayacağı bir zikirle kıpırdayıp duruyordu. Hu! Hu! Hu! O’nun adı, sadece dudaklarından değil, hücrenin havasından, toprağından ve en önemlisi, kalbinden yükseliyordu.
Gece, Bağdat zindanının en karanlık, en ağır perdesiydi. Gardiyanlar, rutubetli koridorda devriye geziyor, Mansur’un hücresinin önünden geçerken ürperiyorlardı. Bu adamın, ne işkenceden ne de ölüm fermanından korkmayışı, onları taştan duvarlardan daha çok korkutuyordu.
O gece, zikir, alışılmışın dışına çıktı. Mansur’un sesi alçalırken, etrafındaki enerji yoğunlaşmaya başladı. Zincirler, anlık bir cızırtıyla gerildi.
Duvarların Teslimiyeti
Koridorda devriye gezen yaşlı gardiyan Haris, birden bire ayaklarının altındaki toprağın titrediğini hissetti. Önce bir deprem sandı, ama gökte ne bulut ne de fırtına vardı. Titreme, Mansur’un hücresinden geliyordu.
Haris ve yanındaki genç gardiyan Sinan, aceleyle demir kapının mazgal deliğine yaklaştılar. Gördükleri manzara, ikisinin de nefesini kesti.
Mansur, secdeye varmış, dudaklarından Fâtır (Yaratan) ve Kayyûm (Her şeyi ayakta tutan) isimleri dökülüyordu. Ve bu isimlerin gücüyle, hücrenin duvarları teslim oluyordu.
Kalın, kaba, yüzlerce yıllık taş ve harç, bir sis gibi buharlaşıp çözülüyordu. Önce duvarın üst kısımları, sonra yanları, Mansur’un zikrinin sıcaklığı karşısında yok oldu. Haris ve Sinan, şaşkınlık ve korkuyla geriye sendelediler.
Hücrenin çatısı ve dört duvarı tamamen kaybolmuştu. Mansur, artık dar bir zindanda değil, gökyüzünün altında, binlerce yıldızın aydınlattığı bir namazgâhta duruyordu. Etrafında, sanki hücrenin sınırları bir hayalmiş gibi, gözle görülmez, parlak bir perde çevriliydi. Demir kapı ve zincirler de yok olmuştu.
Mansur, tamamen serbestti. Bir adım atsa, gecenin karanlığına karışıp gidebilirdi.
İlahi Pranga
Sinan, titrek bir sesle Haris’e sordu: "Gitti mi? Kaçtı mı?"
Haris, gözlerini kırpmadan o manzaraya bakıyordu. "Hayır. Bak..."
Mansur, secdeden kalktı. Yüzü, ay ışığından daha parlaktı. O anda, önünde uzanan sonsuz özgürlüğe rağmen, Mansur bir adım bile atmadı. Gözleri, ne yıldıza ne de dağa takıldı; sadece kalbinin içindeki Maşuk’a bakıyordu.
Mansur, kaçmayı reddetti. Başı göğe dönük, elleri duaya kalkmış bir vaziyette, kendi iradesiyle o boşlukta durmaya devam etti.
Gardiyanlar dehşetle anladılar: Bu adamı, taş duvarlar hapsedemezdi. O, sadece ilahi takdirin ve kendi aşkının prangasıyla orada duruyordu. Duvarlar yoktu, ama Mansur, ait olduğu yere, yani çilesine sadık kalmıştı.
Şafak sökerken, Mansur son duasını bitirdi. Gözleri açtığı anda, kaybolan taşlar ve harçlar, sessiz bir çarpışmayla yeniden beliriverdi. Haris ve Sinan’ın gözleri önünde, zindan, yeniden eski soğuk ve karanlık hücresine dönüştü.
Mansur, yeniden zincirlenmiş, yeniden dört duvar arasına hapsedilmişti. Ama gardiyanlar biliyordu: O, ne duvarlarla ne de Halife’nin fermanıyla tutuluyordu.
Onu hapseden, sadece Aşk’tı.
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL