Hacı Bektaş Veli
(Erkek Dişi Sorulmaz)
Roman
Hüseyin TURHAL
Aşkın ve Hoşgörünün Destanı: Hacı Bektaş Veli Romanı
Yazar: Hüseyin TURHAL
13. yüzyıl Anadolu’su. Topraklar kanla, gönüller korkuyla sulanırken; bir derviş, Horasan’dan getirdiği Vahdet (Birlik) fel...
IV. Hakikat Kapısı Yûsuf, Can Kuşu halinden çıktığında, bedeninin etrafını saran bir ışık ve dinginlik hissetti. Etrafındaki dünya, bir tül perde arkasından görünüyordu; artık ne medrese ne de dergâh vardı, sadece Mutlak Varlık’ın sonsuz Okyanusu vardı. Yûsuf, Hakikat Kapısı’na, yani kırk makamın son onuna bu bilinçle girdi. Bu kapı, artık makamların tek tek sayıldığı, kuralların uygulandığı bir yer değildi. Burası, yaşama ve deneyimleme alanının en derin noktasıydı. Hakikat’in İlk Adımları Hakikat Kapısı’nda, Yûsuf’un bütün çabası, kendisi olmaktan vazgeçmek üzerineydi. Şeriat, onu düzenledi; Tarikat, onu arındırdı; Marifet, ona gösterdi. Hakikat ise, onu yok edecekti (Fena fi’l-Hakk). Yûsuf, bilincinin derinliklerinde, kendisini sembolik olarak Kırkların Meclisi’nde buldu. Bu meclis, Hacı Bektaş Veli inancında, olgunlaşmış, sırra ermiş velilerin topluluğunu temsil ederdi. Oraya, bedeniyle değil, saf ruhuyla katılmıştı. Mecliste ne ses vardı ne de hareket. Sadece mutlak bir tevhid (birlik) bilinci hakimdi. Herkes, herkesin içinde, herkes, Mutlak Varlık’ta erimişti. Yûsuf, bu mecliste Hakikat’in ilk makamlarını idrak etti: Toprak Olmak (Tevazu): Tevazu, artık bir davranış biçimi değil, varoluşun özüydü. Yûsuf, kendisinin evrende sadece bir zerre olduğunu, hatta zerrenin bile ötesinde Hiç olduğunu idrak etti. Kendi benliğini tamamen terk etti. Teslimiyet: Olan her şeyin, kusursuz bir İradenin eseri olduğunu bilmek. Teslimiyet, artık itaat değil, kalbin tam ve koşulsuz birleşmesi haliydi. Halis Rıza: Marifet’te razı olmak, akıl ve kalp işbirliğiydi. Hakikat’te rıza, Rıza’nın Kendisi Olmaktı. Şikayet edebilecek bir "ben" kalmadığı için, yalnızca Mutlak Rıza vardı. Ayrılığın Kalkması Kırkların Meclisi’nde Yûsuf’un gözünde bütün ikilikler ortadan kalktı. İyilik ve kötülük arasındaki fark, Mutlak Varlık’ın iki yüzü olarak göründü. Cennet ve cehennem, birer durum değil, Mutlak Varlık’la olan yakınlık ve uzaklık derecesiydi. Kulluk ve Rablık, birbiriyle bütünleşti. Yûsuf, mecliste oturan her bir velide, Pir Baba’nın ve Seyyah’ın tebessümünü gördü. Her birinde, kendisinin geçmişteki bütün hallerini gördü. Bütün ayrılıklar kalkmıştı. Bu deneyim, Yûsuf’u en yüksek manevi sırra ulaştırdı: Enel-Hakk Sırrına giden yola. Birliğin Zirvesi Meclisteki dervişlerden biri (yokluğun içinden gelen bir ses), Yûsuf’a son bir söz söyledi: “Evlat, Hakikat Kapısı’nda, sen artık talip değilsin. Sen, arananın kendisisin. Vuslat (kavuşma), ayrılığın bitmesi demektir. Sen, her an O’nun içindeydin. Sadece perdenin kalkması gerekiyordu.” Yûsuf, o an Mutlak Varlık’la kendi varlığı arasındaki perdenin tamamen kalktığını hissetti. Bu, ruhun mutlak tevhid tecrübesiydi. O artık, nefs-i kâmile (olgunlaşmış nefis) mertebesindeydi. Yûsuf, gözlerini açtığında, bedenini çevreleyen ışık dağılmış, ama içine yerleşmişti. O, Hakikat’i yaşamış ve Kırkların Meclisi’nden, bedeni ve ruhuyla İnsan-ı Kâmil olarak dönmüştü.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.