Hacı Bektaş Veli
(Erkek Dişi Sorulmaz)
Roman
Hüseyin TURHAL
Aşkın ve Hoşgörünün Destanı: Hacı Bektaş Veli Romanı
Yazar: Hüseyin TURHAL
13. yüzyıl Anadolu’su. Topraklar kanla, gönüller korkuyla sulanırken; bir derviş, Horasan’dan getirdiği Vahdet (Birlik) fel...
Bölüm 4: Sarp Sınırlar, Yeni İnsanlar Mekan: Horasan'dan Doğu Anadolu'ya uzanan yol güzergahı. Zaman: 13. yüzyılın ilk yarısı; yolculuk süreci. Göçmenlerin Kervanı Bektaş'ın yolculuğu, tek başına değildi. O dönemde, Moğol istilasının baskısı altında kalan binlerce Türkmen, bilge, sanatkar ve derviş, yurtlarını terk ederek daha güvenli gördükleri Anadolu'ya (Diyar-ı Rûm) göç ediyordu. Bektaş, kısa sürede bir kervanın arasına katıldı. Yolculuk; açlık, hastalık ve eşkıya korkusuyla doluydu. Kervandaki insanlar yorgun, umutsuz ve birbirine güvensizdi. Bu insanlar arasında, Bektaş'ın bilgeliği ve sükuneti hemen dikkat çekti. O, ne açlıktan şikayet ediyor, ne de zorluklardan yılmış görünüyordu. Gözlerinde, varış noktasına dair sarsılmaz bir inanç vardı. Bir gece, kervanın su kaynakları tükenmiş, herkes umutsuzluğa düşmüştü. Bektaş, sessizce kervandan ayrıldı ve yakındaki bir kayalığın dibine oturdu. Yolculardan biri olan yaşlı bir Türkmen beyi, Bektaş'ı takip etti. "Evlat, su yok. Yarın güneş doğarsa, ölülerimizle birlikte uyanacağız." Bektaş, gökyüzüne baktı, dudaklarında bir dua mırıldandı. "Su, sadece yerin altından değil, göğsün içinden de fışkırır, Beyim. Bizim içimizde bitmeyen bir umut kaynağı var. Onu kurutmayalım." Ardından elindeki asayı hafifçe kayalık toprağa vurdu. O an, oradan beklenmedik bir keramet (mucize) olarak taze, soğuk bir su damlamaya başladı. Bu su, sadece kervanın susuzluğunu gidermekle kalmadı, aynı zamanda onların manevi umutlarını da yeşertti. Bu olaydan sonra, kervan Bektaş'a büyük bir saygı duymaya başladı ve ona "Veli" (Eren, Evliya) gözüyle baktılar. Sarp Sınırlar: Kaosun Ortasında Bilgelik Yolculuk, Azerbaycan ve Kafkasya üzerinden, Doğu Anadolu'nun sarp sınırlarına ulaştı. Burası, Sünni, Şii, Hristiyan ve farklı Türkmen aşiretlerinin iç içe yaşadığı, siyasi ve inançsal çatışmaların kaynadığı bir kazandı. Bektaş, bu karmaşık ortamda insanlara hoşgörüyü öğretmeye çalıştı. İnsanların inançlarını sorgulamıyor, hangi mezhebe ait olduklarına bakmıyordu. O, sadece insan olmanın ortak paydasını arıyordu. Bir köyde, Hristiyan ve Müslüman cemaatler arasında yüzyıllardır süregelen bir toprak anlaşmazlığı vardı. Köylüler, kavgayı çözmesi için Bektaş'a başvurdu. Bektaş, iki cemaatin liderlerini karşısına aldı. "Toprak kimindir?" diye sordu. Liderler, kendi tapu ve hak iddialarını sıraladı. Bektaş, gülümsedi. "Toprak, ne sizindir ne de benim. Toprak, Tanrı'nındır. Siz sadece onun üzerinde yaşayan misafirsiniz. Misafir, ev sahibinin diğer misafiriyle kavga etmez. Toprağı bölmeyin. Onu ortak kullanın. Ektiğiniz her mahsul, kardeşliğinizin meyvesi olsun." Bu sade bilgelik, çatışmayı sonlandırdı. İnsanlar, Hakikat'in karmaşık dogmalarda değil, basit sevgide yattığını anladılar. Anadolu'nun Anahtarı Yolculuk nihayet sona yaklaşıyordu. Bektaş, elindeki kırmızı post ve toprağı hatırladı. Perende'nin bahsettiği toprak, burasıydı: Yıkımın eşiğinde, ama aynı zamanda yeniden doğuşa hazır. Erzurum, Sivas ve Malatya gibi büyük şehirlere uğradı, ancak buralarda kalmadı. Onun misyonu, saraylara veya büyük medreselere gitmek değil, halkın kalbine inmekti. O, özellikle horlanan, dışlanan ve darda kalan Türkmenleri arıyordu. Bir derviş topluluğuyla karşılaştı. Bu dervişler, Ahmet Yesevi'nin uzaktan gelen, Alperen ruhlu yandaşlarıydı. Onlar, Anadolu'yu sadece fethedenler değil, aynı zamanda imanla imar edenlerdi. Bektaş onlarla kısa sürede manevi bir bağ kurdu. “Anadolu’nun anahtarı, kılıçta değil, gönül kapısında saklıdır,” diye düşündü Bektaş. Artık hedef belliydi: Kayseri yakınlarındaki ve o dönemde nispeten izole olan Sulucakarahöyük (bugünkü Hacıbektaş). İşte orası, onun halvet (inziva) ve hizmet edeceği, Aşkın Yolu'nu kuracağı yer olacaktı.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.