Mezardakilerin pişman oldukları şeyler için, dünyadakiler birbirini kırıp geçiriyorlar. imam gazali
4. Bölüm

4. Gözyaşı yeniden konuşuyor

3 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Koleksiyoner konuştukça odanın içindeki bütün kavanozların içindekiler sanki nefesini tutmuş gibiydi. Sesindeki çatlaklar, yıllar boyunca biriktirdiği sessizliklerin gerilmiş telleri gibi titriyordu. Ben, onun yanağından kopup geldiğim o ilk andan beri hiç bu kadar yakından içini hissetmemiştim. Kelimeler, içindeki paslanmış kapıların birbiri ardına açılan gıcırtılarıyla çıkıyor; nefesi her duraksadığında, sanki zaman da onunla birlikte takılıp kalıyordu.
O anlattıkça, ben içimde bir ağırlığın değiştiğini hissettim. Sanki uzun zamandır taşımadığım bir anlam yavaşça yerleşiyor, beni yeniden tarif ediyordu. Çünkü o, ilk kez neden benden kaçtığını anlatıyordu.
Beni tutmaktan ziyade benden korktuğu için sakladığını.
Bir damla gözyaşının taşıyabileceğinden çok daha büyük bir yükle yüzleştiğini görmek, beni bile ürküttü.
Son cümlesini söylediğinde odanın içindeki ışık değişti. Sanki kavanozların cam yüzeylerinde gezen solgun parıltı bir anda kıpırdadı; hepsi aynı anda titreyip duruldu. O an anladım: yıllardır beni izleyen bu adam, aslında ilk kez kendine bakıyordu.
Burak başını yavaşça kaldırdı. Nefesindeki o kesiklik hâlâ vardı, ama ilk defa gözlerinde bir bütünlük seçiliyordu. Ben kavanozun içindeydim; minnacık, saydam, kendi ağırlığımca. Ama o bana döndüğünde, bakışlarından içeri doğru açılan bir kapı varmış gibi hissettim.
İşte o anda açıklamaların, itirafların, saklanan onca yılın ardından onunla göz göze geldik.
Ben, bir damla suyun içinde saklanan tüm anlamımla; O, bir ömrün içinde saklanan bütün susuşlarıyla…
Aramızdaki mesafe yok denecek kadar küçüldü. Camın arkasındaki ben, gözkapaklarının ardındaki o… Fark ettim ki, bizi ayıran aslında cam değilmiş.
Korkuymuş.
Söylenmemiş sözler, tutulmuş nefesler, kesilmiş bir yaşamın bıraktığı yankılar…
Burak, kavanozu avuçlarının arasında biraz daha sıktı. Sanki yıllardır dokunamadığı bir anıya dokunuyordu. Parmakları titriyordu; ben bu titremeyi hatırlıyordum. Ölümün soğuk kıyısından koparak gelmemi sağlayan aynı titremeydi bu.
Sonra dudakları fısıldar gibi kıpırdadı:
“Artık saklanmana gerek yok.”
Söylediği şey buydu. Ama asıl duyan ben değildim. O cümleyi kendi içindeki çocuğa, kendi içindeki suskun adama, kendi gölgesine söylüyordu.
Ben ise sadece tanıktım. Onun gözlerinin içinde, ilk kez kendine bakan bir adam gördüm.
O bakış, yıllardır beklediğim özgürlüğün tohumunu attı.
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL