Bu çalışma, 1923–1938 erken Cumhuriyet dönemi başta olmak üzere Türkiye ekonomisini makaleler ışığında ele almakta, devletçilik politikaları, sanayileşme hamleleri ve kurumsal dönüşümü analiz etmekted...
Bu makale, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan günümüze (1923-2023) ekonomik dönüşümünü salt iktisadi göstergelerin ötesine geçerek, tarihsel, psikolojik, sosyolojik ve felsefi bir perspektifle analiz etmeyi amaçlamaktadır. Çalışma, ekonomik politika değişimlerinin toplumun kolektif bilincini, bireyin psikolojisini, toplumsal yapıyı ve devlet-toplum-birey arasındaki felsefi sözleşmeyi nasıl şekillendirdiğini sorgulamaktadır. Devletçilik, ithal ikamesi, neoliberal dönüşüm ve son dönemdeki ekonomik model arayışları, bu disiplinlerarası çerçevede ele alınarak, Türkiye'nin modernleşme ve küreselleşme serüveninin bir ekonomipolitik okuması sunulmaktadır.
Bir ulusun ekonomik tarihi, onun yalnızca maddi refahının değil, aynı zamanda kimlik arayışının, toplumsal travmalarının, felsefi tercihlerinin ve psikolojik dönüm noktalarının da kaydıdır. Türkiye ekonomisinin 1923-2023 arasındaki yüz yıllık serüveni, bu bağlamda, istatistikler ve büyüme oranlarının çok ötesinde bir anlam taşır. Bu süreç, bir toplumun geleneksel yapılarını terk ederek modern bir ulus-devlet inşa etme çabasının, küresel dalgalara kapılma ve onlarla mücadele etme biçiminin ve nihayetinde "modernite" ile kurduğu ilişkinin ekonomik tezahürüdür. Bu makale, Türkiye'nin ekonomik politikalarını, onları besleyen ve onlardan beslenen toplumsal psikoloji, sınıfsal dinamikler ve felsefi paradigmalar ışığında incelemeyi hedeflemektedir. Temel tezimiz, her bir ekonomik modelin, yalnızca bir kalkınma stratejisi olmadığı, aynı zamanda devletin toplumu "şekillendirme" projesinin bir aracı ve toplumun da bu projeye verdiği psikolojik ve sosyolojik tepkilerin bir sonucu olduğudur.
1. Erken Cumhuriyet Dönemi (1923-1950): Devletçilik ve "Yeni İnsan"ın İnşası
1.1. Tarihsel ve Felsefi Temeller:
Lozan'dan çıkan genç Türkiye, "tam bağımsızlık" ilkesini ekonomik bağımsızlıkla taçlandırmak zorundaydı. Bu, bir tercihten ziyade, yıkılmış bir imparatorluğun enkazı üzerinde, sermaye birikiminden ve burjuva sınıfından yoksun bir şekilde ayakta kalma mücadelesiydi. Kemalist modernleşme projesi, pozitivizm ve rasyonalizmden derin bir şekilde etkilenmişti. Toplumu akıl ve bilim ışığında yeniden inşa etme amacı, ekonominin de merkezi bir planlama ve devlet eliyle yönlendirilmesini gerektiriyordu. Buradaki felsefi arka plan, J.J. Rousseau'nun "genel irade" (volonté générale) kavramına yakındır: Devlet, toplumun kolektif çıkarını ve modernleşme hedefini temsil eder ve bireyi/bireyleri bu ülkü doğrultusunda yönlendirir.
1.2. Sosyolojik Dinamiklar ve Psikolojik Yansımalar:
Devletçi politikalar (1930'ların Etatizm ilkesi, Sümerbank, Etibank gibi KİT'lerin kuruluşu), bir yandan bir "ulusal burjuvazi" yaratmayı hedeflerken, diğer yandan geleneksel ticaret erbabı (çoğunlukla gayrimüslim azınlıklar ve sonrasında Müslüman tüccarlar) ile yeni devlet eliyle palazlanan bir "devlet burjuvazisi" arasında bir ayrışma yarattı. Toplum, "devlet Baba" imajıyla tanıştı. Devlet, sadece bir düzenleyici değil, aynı zamanda işveren, üretici ve dağıtıcıydı. Bu durum, vatandaşlarda bir güvenlik ve süreklilik hissi (psikolojik olarak "bağlanma") yaratsa da, aynı zamanda devlete bağımlılık ve girişimcilik ruhunun bürokratik engellere takılması gibi sorunları da beraberinde getirdi. Köylü, milletin efendisi ilan edilirken, ekonomik olarak korumacı-devletçi sistemin pasif bir nesnesi konumundaydı. Bu dönemin kolektif psikolojisi, "yaratıcı yıkım" değil, "istikrar ve inşa" üzerine kuruluydu.
2. Çok Partili Hayata Geçiş ve İthal İkamesi Dönemi (1950-1980): Demokratikleşme, Popülizm ve İçe Kapanma
2.1. Tarihsel Kırılma ve Sosyolojik Değişim:
1950 seçimleri, sadece siyasette değil, ekonomide ve toplumsal psikolojide de bir dönüm noktasıydı. Köylü, siyaseten "efendi" konumuna yükseliyor, oy potansiyeli olarak keşfediliyordu. Bu, ekonomik politikaların şekillenmesinde popülist tedbirlerin (örneğin, köylüye makineleşme desteği, fiyat desteklemeleri) önünü açtı. Demokrat Parti'nin "Yeter! Söz Milletindir" sloganı, ekonomide "devlet baskısından" kurtulma arzusuyla örtüşüyordu. 1960'lardan itibaren ise planlı kalkınma dönemi başladı. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) kuruldu ve ithal ikamesi modeli benimsendi. Amaç, dışa bağımlılığı azaltmak için yerli sanayiyi himaye altında geliştirmekti.
2.2. Psikolojik ve Felsefi Çözülme:
Bu dönem, toplumdaki "taleplerin" siyasete ve ekonomiye yansımasının ilk örneklerini verdi. Ancak bu, felsefi olarak "çoğulculuk"tan ziyade, "hak talebi"nden önce "devletten beklenti" kültürünü pekiştirdi. Sendikalaşma ve işçi hareketleri güçlendi (sosyolojik bir kazanım), ancak bu mücadeleler çoğu zaman devletle doğrudan bir pazarlık olarak şekillendi. Psikolojik olarak, toplum farklı sınıf ve çıkar gruplarına bölünürken, her kesim "devlet pastasından" daha büyük bir pay alma mücadelesine girdi. 1970'ler, bu çatışmaların siyasi şiddete dönüştüğü, ekonominin kronik dış ticaret açıkları, kıtlıklar ve enflasyonla boğuştuğu bir kaos dönemi oldu. Kolektif psikoloji, "istikrar" arayışından umutsuzluğa ve korkuya evrildi. İthal ikamesi modelinin felsefi temelindeki "kendi kendine yeterlilik" ideali, pratikte "döviz darlığı" ve "teknolojik gerilik" tuzağına dönüşmüştü.
3. 24 Ocak Kararları ve Neoliberal Dönüşüm (1980-2001): Piyasanın Yükselişi ve Toplumsal Travma
3.1. Tarihsel Zorunluluk mu, Tercih mi?
12 Eylül 1980 darbesi, yalnızca siyasi değil, aynı zamanda radikal bir ekonomik restorasyonun da önünü açtı. Turgut Özal'ın mimarı olduğu 24 Ocak Kararları, devletçi, içe dönük modelden, dışa açık, ihracata dayalı, serbest piyasa ekonomisi modeline geçişin manifestosuydu. Bu, küresel neoliberal dalganın (Reagan-Thatcher) Türkiye'ye yansımasıydı.
3.2. Sosyolojik Yıkım ve Yeniden İnşa:
Bu dönem, Türkiye toplumunun en derin sosyolojik dönüşümlerinden birine tanıklık etti.
Küçük Burjuvazinin Yükselişi: Anadolu'nun muhafazakar dindar girişimcileri (Anadolu Kaplanları), devletten bağımsız bir şekilde, piyasa koşullarında dünya ile entegre olarak zenginleşme fırsatı buldular. Bu, geleneksel merkez (İstanbul burjuvazisi) ile çevre (Anadolu) arasındaki iktidar ve servet dengesini değiştirdi.
Devletin Rolünün Değişimi: Devlet, "üretici" rolünden "düzenleyici" rolüne geçmeye başladı. KİT'ler özelleştirildi, kamusal alan daraldı. Bu, "devlet baba" imajının çözülmesi anlamına geliyordu.
Bireycilik ve Tüketim Kültürü: Toplumsal psikoloji, kolektif ideolojilerden (sağ-sol kavgaları) bireysel başarı ve tüketim odaklı bir hayat tarzına kaydı. Reklamlar, medya ve popüler kültür, "kendini gerçekleştirme"yi maddi tüketimle eşdeğer hale getirdi. Bu, felsefi olarak, toplum sözleşmesinin birey lehine yeniden yazılmasıydı.
3.3. Psikolojik Etkiler:
Toplum, bir yandan yeni fırsatlarla tanışırken, diğer yandan derin bir güvensizlik ve belirsizlik duygusuna kapıldı. İstihdam güvencesi zayıfladı, enflasyon canavarlaştı, gelir dağılımı bozuldu. 1994 ve 2001 krizleri, piyasanın acımasız yüzünü göstererek toplumsal travmayı derinleştirdi. Birey, artık kaderinden tamamen kendisi sorumluydu; bu hem özgürleştirici hem de yalnızlaştırıcı bir histi.
4. AK Parti Dönemi (2002-2023): İstikrar, Büyüme, Yeni Sermaye ve Son Kırılma
4.1. "Hasan'ın Ekonomi Modeli"nden "Türkiye Ekonomi Modeli"ne:
2001 krizinin yarattığı toplumsal ruh hali, "istikrar" ve "düzen" arayışıydı. AK Parti, bu arzuyu yakalayarak, IMF disiplini altında makroekonomik istikrarı sağladı, enflasyonu düşürdü ve uzun bir yüksek büyüme dönemi başlattı. Bu dönem, neoliberal politikaların (özelleştirmeler, doğrudan yabancı yatırım) devamı, ancak aynı zamanda inşaat ve konut sektörüne dayalı bir iç talep patlamasıyla karakterize oldu.
4.2. Sosyolojik ve Psikolojik Temeller:
Yeni Muhafazakar Sermaye Sınıfı: Özal döneminde palazlanan muhafazakar sermaye, bu dönemde iktidarla kurduğu yakın ilişkiler sayesinde dev projelere imza atarak ekonomik ve siyasi olarak merkeze yerleşti.
Toplumsal Refah ve "Makbul Vatandaş": Sosyal yardım programları genişletilerek, yoksul ve muhafazakar kesimler devletle yeniden bir "rıza" ilişkisi içine sokuldu. Ekonomik büyüme, siyasi meşruiyetin temel dayanağı haline geldi.
Kolektif Güven ve İhtişam Psikolojisi: Havalimanları, köprüler, otoyollar gibi "mega projeler", sadece ekonomik değil, aynı zamanda psikolojik işlevler de gördü. "Görkemli" olan, kolektif bir gurur ve özgüven kaynağı oldu. Bu, ulusal bir "yükseliş" ve "güç" narasyonuyla desteklendi.
4.3. Felsefi Kırılma ve Eleştirel Sorgulama:
Ancak, bu model sürdürülebilir olmaktan çıktı. Cari açık, dış borç, dövize bağımlılık gibi yapısal sorunlar çözülmedi. 2018 sonrasında yaşanan döviz ve borç krizleri, geleneksel IMF reçetelerinden kopuşu simgeleyen ve faizi düşük tutup enflasyonu düşürmeyi hedefleyen "yeni" bir modele (Türkiye Ekonomi Modeli) geçişe neden oldu. Bu model, felsefi olarak, küresel finans sistemine ve "faize" karşı bir meydan okuma olarak sunuldu. Ancak, pratikte hiper-enflasyon, yaşam maliyetinde inanılmaz artışlar ve gelir dağılımında eşi görülmemiş bir bozulma yarattı.
Psikolojik ve Sosyolojik Sonuçlar: Toplum, derin bir geçim sıkıntısı, gelecek kaygısı ve belirsizlikle karşı karşıya kaldı. Orta sınıf eridi, sosyal hareketlilik durma noktasına geldi. Bu durum, bireylerde öfke, umutsuzluk ve devlete/kaderine karşı derin bir güvensizlik yarattı. Toplumsal mutabakat zayıfladı. Bu model, Max Weber'in "patrimonyal devlet" kavramını akla getirir: Ekonomik akılcılık yerine, siyasi iktidarın kişisel veya gruba özgü çıkarlar doğrultusunda şekillendirilmesi.
Sonuç ve Değerlendirme: Yüz Yıllık Sarmal
Türkiye ekonomisinin yüz yılı, devlet ile piyasa, kolektivizm ile bireycilik, bağımsızlık ile entegrasyon, akılcı planlama ile popülist tepkiler arasında salınan bir sarmalı andırır. Her kriz, bir önceki modelin çöküşünü ve yeni bir arayışı beraberinde getirmiş, ancak temel yapısal sorunlar (dışa bağımlılık, kronik enflasyon, kurumsal zayıflık, gelir adaletsizliği) kalıcı olarak çözülememiştir.
Felsefi Olarak: Türkiye, Rousseau'cu "genel irade"yi temsil eden devlet anlayışından, Smith'ci "görünmez el"e olan inanca, oradan da her ikisinin de hibrit ve çoğu zaman sorunlu bir karışımına evrilmiştir. Piyasanın kuralları ile siyasi iktidarın çıkarları arasındaki sınırlar muğlaklaşmıştır.
Sosyolojik Olarak: Sınıfsal yapı sürekli değişmiş, devlet eliyle yaratılan yeni burjuvaziler, geleneksel olanların yerini almış, bu süreç toplumsal çatışma ve gerilimleri beslemiştir.
Psikolojik Olarak: Toplum, devlete bağımlılık ile ondan özgürleşme arasında, güvenlik arayışı ile belirsizlik korkusu arasında, kolektif gurur ile bireysel çaresizlik arasında sürekli bir ikilem yaşamıştır.
Türkiye'nin gelecekteki ekonomik rotası, yalnızca teknik bir politika seçimi değil, aynı zamanda "Nasıl bir toplum olmak istiyoruz?" sorusuna verilecek felsefi, psikolojik ve sosyolojik bir yanıt olacaktır. Bu yanıt, devlet-toplum-birey üçgeninde yeni, şeffaf, adil ve rasyonel bir sözleşmeyi gerektirmektedir.
Kaynakça:
Boratav, K. (2003). *Türkiye İktisat Tarihi 1908-2002*. İmge Kitabevi.
Keyder, Ç. (1987). State and Class in Turkey: A Study in Capitalist Development. Verso.
Pamuk, Ş. (2012). Türkiye'nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi. İş Bankası Kültür Yayınları.
Buğra, A. (1994). State and Business in Modern Turkey: A Comparative Study. SUNY Press.
Yalman, G. L. (2009). Transition to Neoliberalism: The Case of Turkey in the 1980s. İstanbul Bilgi Üniv. Yay.
Adaman, F., & Özertürk, S. (2021). Turkey's New Economic Model: A Recipe for Disaster? İstanbul Politikalar Merkezi.
Mardin, Ş. (1973). "Center-Periphery Relations: A Key to Turkish Politics?". Daedalus.
Weber, M. (1922). Economy and Society. University of California Press.
Rousseau, J.J. (1762). The Social Contract.
Fromm, E. (1941). Escape from Freedom. Farrar & Rinehart.
Harvey, D. (2005). A Brief History of Neoliberalism. Oxford University Press
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.