Yolcu, artık vakur bir derviş olarak anılsa da, o hâlâ kendini "yolcu" hissediyordu. Çünkü yol bitmemişti, sadece genişlemişti. Şimdi yürüdüğü topraklarda, her taşın bir hikâye, her nefesin bir ders olduğunu biliyordu.
Bir gün, dağların ardındaki bir vadide, taş kesilmiş bir köye geldi. İnsanlar taş gibi sert, yürekleri taş gibi ağırdı. Kimse konuşmuyor, kimse gülmüyordu. Aralarında bir hastalık yayılmış, umutlarını kaybetmişlerdi. Köyün girişinde, devasa, yekpare bir kaya parçası duruyordu. Köylüler ona "Lal Taş" diyordu. Efsaneye göre, taş konuşabilen son kişinin sesini içine hapsetmişti.
Derviş, Lal Taş'ın önüne oturdu. Hiçbir şey yapmadı. Sadece, taşa bakarak, günlerce, haftalarca oturdu. Köylüler onun deli olduğunu düşündü. Ama bir sabah, derviş, taşın yanına küçük, sıradan bir çakıl taşı koydu. Ertesi gün, bir tane daha. Sonra bir tane daha. Zamanla, Lal Taş'ın çevresi, rengârenk, farklı boyutlarda yüzlerce çakıl taşıyla çevrildi.
Köylüler merakla izliyordu. En sonunda, küçük bir kız dayanamayıp yanına geldi. "Derviş baba," dedi, "neden yapıyorsun bunu?"
Derviş, kızın gözlerinin içine baktı. "Bu küçük taşlar," dedi, "Lal Taş'a bir şey fısıldıyor. Duymak ister misin?"
Kız, heyecanla başını salladı. Derviş, onun elinden tutup, kulağını çakıl taşlarından birine yaklaştırdı. "Ne duyuyorsun?" diye sordu.
Kız, bir an konsantre oldu. "Hiçbir şey," dedi hayal kırıklığıyla. "Peki," dedi derviş, "şimdi kendi kalbini dinle. Orada ne duyuyorsun?"
Kız, gözlerini kapattı. "Korkuyorum," diye fısıldadı. "Hasta olmaktan korkuyorum." "İşte," dedi derviş. "Lal Taş da korkuyordu. O yüzden sustu. Ama bak etrafına. Bu küçük taşlar onun yalnız olmadığını fısıldıyor. Korkunun sesi, yalnızlıkta büyür. Paylaşıldığında ise, eriyip gider."
Kız, bu sözler üzerine, diğer çocuklara koşup dervişin söylediklerini anlattı. Ertesi gün, Lal Taş'ın etrafında bir avuç çakıl taşıyla gelen birkaç çocuk daha vardı. Taşları koyarken, içlerindeki korkuları, üzüntüleri fısıldıyorlardı taşlara. Sonra, bir yetişkin geldi. Sonra bir başkası... Taşlar çoğaldıkça, köyde bir şeyler değişmeye başladı. İnsanlar, yavaş yavaş, birbirleriyle konuşuyor, dertleşiyor, hatta bazen gülümsüyorlardı.
Lal Taş hâlá aynı taştı. Ama artık onun etrafı, köyün sessizliğini değil, paylaşılan hikâyeleri temsil eden renkli çakıllarla çevriliydi. Derviş, hiç büyük bir söz söylememiş, sihirli bir şey yapmamıştı. Sadece, insanlara, korkularını taşlaştırmak yerine, onları küçük, zararsız çakıllara dönüştürüp paylaşmanın yolunu göstermişti.
Yolcu, köyden ayrılacağı gün, köylüler topluca onu uğurladı. Lal Taş'ın yanından geçerken, durdu. Elini taşın soğuk yüzeyine koydu. Ve o an, herkes, açıkça duyduğuna yemin ederdi; taşın içinden, derin, uzak bir "ah..." sesi geldi. Bir acı sesi değil, bir rahatlama, bir özgürlük sesi.
Derviş, gülümsedi. "Ses, taşın içinden değil," dedi, "içinizden geliyordu. Siz sustuğunuzda, o da susmuştu. Şimdi konuştuğunuzda, o da konuştu."
Yoluna devam etti. Artık yanında, köyden bir genç, onun çırağı olmak için eşlik ediyordu. Çırak, bir gün sordu: "Usta, nereye gidiyoruz?"
Yolcu, ufka baktı. "Gidecek bir yer yok," dedi. "Sadece 'olunacak' anlar var. Şimdi, buradasın. Ben, buradayım. Yol, burada. Hepsi bu."
Çırak anlamaya çalıştı. "Peki, bir varmak yoksa, bu yolculuk ne için?"
Derviş, yere eğilip bir tohum aldı. Onu çırağın avucuna koydu. "Bu tohum, toprağa varmak için yola çıkar. Ama onun asıl yolculuğu, toprağa düştükten sonra, filizlenip, büyüyüp, göğe doğru yaptığı yolculuktur. Varış, sadece bir başlangıçtır."
"Sen diyorsun ki, biz de toprağa düşmüş tohumlarız. Yolculuğumuz, içimizdeki göğe doğru."
Dervişin gözleri ışıldadı. "İşte şimdi yola çıktın."
Ve böylece, iki silüet, gün batımında uzayan gölgeleriyle birlikte, ufka doğru ilerledi. Biri, yolun sırrını bulmuş, diğeri ise onu aramaya yeni başlamıştı. Ama ikisi de aynı yolun üzerinde, aynı "an"ın içinde yürüyorlardı. Çünkü dervişin yolculuğu, asla bitmez, sadece şekil değiştirirdi.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.