İntikam alıp da sonunda pişman olmaktansa, affedip de pişman olmak daha iyidir. cafer b. muhammed
AYNA
Hayatından bezmiş evli bir imam ve eşinin çocuğu olmamaktadır. Bu durum imamı çok sinirlendirmektedir. Bir gün eşi amcasının hastalığı üzerine köyüne gider. O akşamimamın evine garip bir adam gelir. o...
4. Bölüm

FARKINDALIĞIN ACI TOKADI

34 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
‘’Seni severim Avcı. ‘’ dedi. ‘’Temiz bir çocuksun bilirim. Lakin bu gün Elif Hanıma yaptığın şey olmadı. ‘’ dedi. Avcı kızarıp önüne baktı. İçinden bir ses onun yaptıklarından hoşnut olmadığını fısıldamıştı zaten.
‘’Genç bir kadına o kadar insanın içinde o şekilde bağırman… Hiç hoş olmadı. ‘’ dedi.
‘’Ama hocam, genç kadın da kadınlığını bilecek! ‘’ Turan Bey elini kaldırdı susması için. Birkaç saniye konuşmadı. Sanki ne söyleyeceğini düşünüyor ya da ne söylememesi gerektiğini hesaplıyor gibiydi.
‘’Sen her şeyden önce bir imamsın. Senin temsil ettiğin bir kurum ama ondan da önce koskoca bir din var. Sen bir nevi burada Allah’ın temsilcisisin. Dinimiz hoş görü dinidir. Ben orada bir hoş görü göremediğim gibi tam tersi, çok kötü bir şeye tanık oldum. En acısı da; buna başkaları da tanık oldular. Normal bir Müslümanın böyle bir şey yapması çok kötü bir şeyken, bir imamın bunu yapması içler acısı. ‘’ Avcı çay bardağını masaya bıraktı. Zaten sadece bir yudum alabilmişti.
‘’Hocam haklısın. Olayın iç yüzünü bilmeyenler için kötü bir görüntüydü. ‘’
‘’İşin iç yüzünü bir kenara bırakalım. Bilmeyenlere bir imamı çok kötü temsil ettin. ‘’
‘’Ama… ‘’
‘’Ama ne? ‘’ diye onun sözünü sertçe kesti Turan Bey.
‘’Hocam bizim hanımı evine davet etmiş. Sonra da liseyi bitir, televizyonda ders veriyorlar falan diye kafasını olmadık şeylerle doldurmuş. Hanım televizyon diye tutturdu. ‘’ dedi Avcı. Oysa Yıldız kibarca hatta utanıp sıkılarak söylemişti.
‘’Oğlum Avcı, yine yalana başvurdun. Yakıştı mı sana? ‘’ diye düşünüp utandı.
‘’Oğlum, tutturdu diye alacak değilsin. Ama televizyon aldın diye illa kötü bir şey izlemen gerekmiyor ki. Bin bir türlü kanal var. Dini kanallar, eğitim kanalları, belgesel kanalları var. Sadece eski Türk Filmlerinin gösterildiği programlar var. Açık oturumlar, bilim programları var. Kimse gelip senin başına vurmayacak şunu seyret diye. Hem ne var liseyi oku dediyse? Bu mu kötü? İlim irfan öğrenmek ne zamandan beri kötü bir şey oldu? Kadın sana ders de verdi orada. Kutsal kitabımız da; oku diye başlamıyor mu? Orada işaret edilen sadece kutsal kitap mı? ‘’
‘’Hocam sadece o da değil. Görmedin mi kılığını? Hali hal değil. Öyle bir kadınla eşimin görüşmesini istemiyorum. ‘’ dedi Avcı. Söylediklerinin doğru olduğunu bilmesine rağmen, nedense utanıyordu. Direkt olarak adamın gözlerine bakamıyordu.
‘’Sana ne onun kıyafetinden, halinden? Dünyayı düzeltmek sana mı kaldı? Sen cemaatine doğru yolu anlatacaksın. Onları uygulayıp uygulamamak onlara kalmış. Allah’la kulun arasına neden giriyorsun sen? Hele de sokakta gördüğün adamdan sana ne? Görüşmesini istemiyorsan karına söyleyeceksin. Herhangi bir kula, ki buna hayvan kulları da dahil, hor görerek baktığın anda kalbin kararır. ‘’ dedi
‘’Hocam yani bırakalım kötü yolda gitsin, öyle mi? ‘’ dedi son bir itiraz ve cılız sesle Avcı.
‘’Ben oldum diyorsun yani. Kanatlandın uçtun. Öyle mi? ‘’ Avcı sustu. Bozulmuştu ama ondan ötesi utanıyordu. Ne diyeceğini bilemeden önüne bakıyordu.
‘’Sana ne onun kıyafetinden, yaşamından? Bu dünyada milyarlarca insan var. Hepsini ya da bu mahalleyi sen mi hizaya sokacaksın? Ayrıca neye göre? ‘’
‘’Dinimiz… ‘’
‘’Dinin sana ne emrediyorsa onu yap Avcı oğlum. Ama her şeyiyle yap. Sadece işine gelenleri değil. Yargılama. Kin kusma. Kalp kırma. Dedikodu ve su-i zandan kaçın. Kafana uyanları ya da nefsinin yettiğini yapıp geri kalanını işine geldiği gibi yorumlayamazsın. Hele ki sen… Sana bunları ben öğretecek değilim. İstemiyorsan eşine onunla görüşmesini istemediğini söyleyebilirsin. Bana göre, bu eşinin bileceği iş amma sana kalmış. Ayrıca sen Elif’e mi güvenmiyorsun, eşine mi? Eşin o kadar kolay yoldan çıkacak bir kadın mı? ‘’
‘’Hocam haklısın. Ben islam üzerine yaşayan birisi olduğum için hazmedemedim. ‘’ dedi Avcı.
‘’Hayır oğlum. Hiç kusura bakma; sen islam üzerine yaşasaydın saygı duyardın. Bir kadını sokağın ortasında öyle azarlamazdın. Her şeyden önce yargılamazdın. Kimse senin inandığın yoldan yürümek zorunda değil. Senden yardım isteyenlere elini uzat ama sırf senin gibi olmadığı için kimseyi hor görme. Bunlar benim naçizane düşüncelerim. Hümeze suresinin ilk ayetini bilirsin.‘’
‘’Mal toplayan ve onu durmadan sayan, insanları arkadan çekiştiren, kaş göz işaretiyle alay eden her kişinin vay haline! ‘’ dedi Avcı. Önüne baktı. Kendisini düşürdüğü durumdan çok utanmıştı.
‘’Bize kin ne gerek oğlum? ‘’ dedi Turan Bey. ‘’Sonra sen hiç onunla konuştun mu? Her ne kadar müslüman olmasa da, senin benim kadar, belki daha da fazla dini bilgisi var. Ben onu, kimsenin arkasından konuşurken görmedim. Hayvanlara, yaşlılara, fakirlere yardım eder. Eşin köydeyken sana her gün yemek taşıdı. Ondan nefret ettiğini bile bile hem de… Çok hanımefendi bir insandır. Bak her gün dükkanıma bir yığın insan gelir. Şık giyimli efendiler, kürklü kadınlar, fakir fukaralar, yabancılar… Çoğu beni bir insan gibi değil de; ayakkabı tamircisi olarak yaratılmış birisi olarak görür. Kimi yüzüme bile bakmadan malzemesini bırakır, alırken bir teşekkürü bile çok görür. 20 seneyi aşkındır bana gelen ama adımı bilmeyen müşterilerim var. Birisinin işini bir kaza olup yapamadığım için manken gibi süslü püslü hanımefendilerden ağır küfür yemişliğim, şık paltolu adamlardan azarlanmışlıklarım var. Onu da denedim. Çantasının sapı kopmuştu. Vereceğim dediğim zamanda yapamadığımı söyledim. Sırf denemek için. Canın sağ olsun dedi. Bana ilk gün merhaba, nasılsınız diye halimi hatırımı sordu. Bazen geçerken kapıdan başını uzatır, Turan Bey, size kurabiye getirdim der. Bazen sadece sohbet için gelir. Bazen dükkanda baktığım kediye mama getirir. Bir gün gelip mutfakta birikmiş çay bardaklarını bile yıkadı. Ben bu gün çok üzüldüm oan davranışına. Arkandan öylece baktı. Sonra dönüp evine gitti. ‘’
‘’Hocam çok özür diliyorum sizden. ‘’ dedi Avcı. ‘’Yerden göğe kadar haklısınız. ‘’
‘’Benden niye özür diliyorsun oğlum? Kimin kalbini kırdıysan ondan özür dile. ‘’ Avcı bir an gözlerini yumdu. Bu ona çok zor geliyordu. Cevap vermedi.
‘’Çayınızı tazeleyeyim. ‘’ dedi. Turan Bey ayağa kalktı.
‘’Sağ ol Avcı oğlum ama Kübra bekler. Şimdi yemeği hazırlamıştır. Bekletmeyeyim karımı. ‘’ dedi. Avcı kendini araba kazası yapmış gibi hissediyordu. Turan Beyi uğurlayıp caminin kapısından çıkınca Ahmet’le İrfan Hocayı gördü. Ayaküstü konuşuyorlardı. Selam verdi. Ahmet acelesi olduğu için izin isteyip gitti.
‘’Hayrola Avcı Bey? Seni biraz üzgün görüyorum. ‘’ dedi İrfan Hoca.
‘’Hocam siz İlahiyat Profesörüsünüz, size bir şey danışmak isterim. ‘’ dedi Avcı.
‘’Tabii Avcı Bey. Buyurun. Bilgim dahilinde olan bir şeyse… ‘’ dedi hoca.
‘’Hocam, günahkar birisinin kalbini kırmak günah mıdır? ‘’ dedi Avcı. İrfan Hoca gülümsedi.
‘’Öncelikle; hiç kimsenin kalbini kırmamak en doğrusu. Bununla birlikte; günahkar dediğin kişinin günahına şahit oldun mu? ‘’
‘’Yani herkesin bildiği bir şey. Bir de açık saçık giyiniyor. Gerçi gayrı müslimmiş ama… ‘’
‘’Müslüman da olsa, gayrı müslim de olsa kimsenin kalbini kırmamak en doğrusu. Ayrıca; herkes hesabını Cenabı-Hakk’a verecek. Bize gelip danışırlarsa amenna. Ama diğer türlü kafamıza göre insanları yargılayamayız. Hatta bize danıştıklarında da, bunu en yumuşak şekilde söylemek gerekir. Aslında sorunun cevabı çok basit. Kin bir Müslümana yakışır mı sence? Sonra çoğu insanın aklına gelmeyen bir şey var. Sana göre en kötü bir kişi bile yüce Allah’ın bir eseridir. Allah istediği an o kişiyi kahredemez mi? Cezalandıramaz mı? Yüce Allah’ımızın dokunmadığı, cüzi irade kıldığı bir kula biz kim oluyoruz ki müdahale etme hakkını kendimizde görüyoruz? Sonra biz mükemmel miyiz? ‘’
‘’Doğrusun hocam. Şimdi iyice pekişti düşüncelerim. Teşekkür ederim. ‘’ dedi iyice yıkılan Avcı.
Avcı bir yandan rahatlamış bir yandan da omuzlarına bir yük binmişti. Bir yanı; Elif’ten özür dilemesi gerektiğini kabullenmişken, diğer yanı; hala öyle bir kadından özür dilemeyi gururuna yediremiyordu. Acaba eve gelip Yıldız’a bir şey söylemiş olabilir miydi? Bunu Yıldız’ın yüzünden anlardı. Tüm kalbiyle bunun olmamasını diliyordu. Anahtarıyla kapıyı açıp eve girdiğinde, karısını mutfakta buldu. Yıldız kocasını görünce gülümsedi. Avcı sevindi. Yıldız’ın hiçbir şeyden haberi yoktu. Araları hep böyle iyi olsun istiyordu Avcı. Televizyonsa televizyon, bunun için Yıldız’ı kırmak istemiyordu. Yıldız açık saçık şeyler izlemezdi zaten.
‘’Bak ne yaptım? ‘’ dedi önündeki tepsiyi göstererek. Avcı tezgahtaki küçük tepsinin içindeki kıvırma tatlısını görünce çocuk gibi sevindi. Bu tatlıya, çocukluğundan beri bayılırdı.
‘’Ne ara yaptın bunu? ‘’ dedi Yıldız’ı yanağından öperken.
‘’Sen gider gitmez başladım. Zaten küçük bir tepsi. ‘’ dedi. ‘’Yemekte de mantı var. ‘’
‘’Oh oh! Hep sevdiğim şeyler. ‘’ dedi Avcı. Yemekte, gündüz olanlardan hiç bahsetmediler. Avcı Elif’le karşılaşmasını da anlatmak istemedi. Bu gün için zaten fazlasıyla utanmıştı. Daha fazlasına gerek yoktu. Tatlıdan sonra Yıldız örgüsünü alıp kanepeye oturdu. Pembeli mavili büyük bir battaniye örüyordu. Avcı da biraz kitap okuyacaktı. Komodinin üzerindeki siyah defter gözüne ilişti. Epeydir göz atmamıştı. Dolphin hala defterini almaya gelmemişti. İçinde ilginç şeyler vardı. Kitap bekleyebilirdi. Avcı defteri alıp kaldığı sayfayı açtı.

‘’ Asidi doldurmuşlar bir kap içine. Asit kabı delip geçmiş. Kin de insanın asidi, zehridir. Kin gibi duygular vücudu zehirler. Sadece bedeni değil, beyni de uyuşturur. Onu bambaşka bir hale koyar. İçine kin giren insan artık insanlıktan çıkmaya başlamıştır. Artık hüküm, içindeki kine geçmiştir. Onu konuşturan da kindir, onu olmadık yerlere götüren de… Kin insanın naturasına sızdıkça, onu bambaşka bir şeye dönüştürür. O bambaşka bir şeye dönüşen insan da, kendine verdiği zararla yetinmeyecek, karşısına gelen kimse, onun yolunda olmayan, ona benzemeyen ya da onun istediklerini yapmayan herkese düşman olacak verebildiği kadar zarar verecektir. Çünkü artık o intikamcıdır. Çünkü artık o had bildiricidir. Kendinden başka herkesi, kendi doğrularının düzleminde şekillendirmek için her yolu hakkı sanan sahte bir savaşçıdır. Şeytanın uşağıdır. Işığa hizmet ederken, karanlığın tutsağı olmuş bir günahkardır. Alemde savaş ve zorbalık, en çok kaçınılması gereken şeylerden ikisidir. Hiçbir kavga yoktur ki; bittiğinde bir tarafı mutlu etsin. Görünürde zarar gören de, zarar veren de artık mutsuzlukla dolup taşacaktır. Bu yüzden;
Biz kimseye kin tutmayız
Ağyar bile dosttur bize
Nerede ıssızlık var ise,
Mahalleyi şardır bize
Adımız miskindir bizim
Düşmanımız kindir bizim
Biz kimseye kin tutmayız
Cümle alem birdir bize.

Avcı defteri kapattı. Düşünmeye başladı. Özellikle; cümle alem birdir bize, sözü dikkatini çekmişti. Bu da ne demekti? Nasıl olur da herkesi aynı kefeye koyabilirdi bir insan? Herkesin düşmanı, kendi görüşüne ters olanı, kendine zarar verenleri olmaz mıydı? Onları nasıl sevdikleriyle, iyi olanlarla aynı görebilirlerdi? Bunu anlayamasa da, Dolphin’in özlü sözleri defterde de devam ediyor, sanki beyninde bir perdeyi aralıyordu. Okuduklarında bir gerçeklik varmış gibi kabul ederek onları incelemesinden belliydi bu. Aslında, okuduklarından çok bir şey anlamamış olsa da, kin tutmanın zararlarından bahsettiğini kavrayabilmişti. Kendisi hiç birisine kin duymuş muydu? Sanmıyordu. Sonra birden sarsıldı. Daha bu gün yaşadığı olay? Turan Beyin de, İrfan Hocanın dediği de bu değil miydi? Kinden uzak dur! Elif’in karşısında, o kadar sert ve haşin davranmasına sebep olan, ona duyduğu kin değil de neydi? Neden ona kin duyuyorsun, dememiş miydi? Peki neden Dolphin’e güveniyordu?
‘’Güveniyor muyum? ‘’ dedi.
‘’Kime eşim? ‘’ deyince karısı, Avcı yüksek sesle konuştuğunu fark etti. Yıldız daha önce düşünceleriyle kendisini şaşırtmıştı. Kendisinin fark edemediği incelikleri gözlerinin önüne sermiş, kabulleniş ve hoşgörüsüyle Avcı’yı şaşırtmıştı. Onun da fikrini almak istiyordu. Aslında Avcı; fikirlerine inandığı adamlardan duyduğu şeyleri kabullenmekte zorlanıyor ve bir karşı savunma arıyordu. Beki de karısı onu aydınlatacaktı.
‘’Birilerine kinlenmemek ve her ne kötülük yaparlarsa yapsınlar, onları sevebilmek, iyilerle bir tutabilmek mümkün müdür sence Yıldız? ‘’ dedi usulca. Yıldız örgüsünü yanına bırakıp ellerini birleştirdi.
‘’Ben senin gibi bilgili değilim eşim ama eğer dinlemek istersen, kendi düşüncemi daha doğrusu hissimi söyleyebilirim. ‘’ dedi. Avcı nedense heyecanlandı. Büyük bir şey geliyor gibiydi. Yıldız ne söyleyebilirdi ki? Ortaokulu bitirmiş olması onu alim yapmıyordu nihayetinde. Ama daha önceki olgunluğunu düşününce umutlanmıştı Avcı.
‘’Elbette dinlemek isterim. ‘’ dedi.
‘’Hepimizin önünde yollar ve seçimler var. Her gün her an seçimler yapıyoruz. Bu biraz da; yolda yürürken hangi sokağa sapacağımız gibi bir şey. Belki başka bir yolu seçsek bir araba çarpacaktı ama biz doğru yolu seçtiğimiz için o beladan kurtulduk. Bundan haberimiz olmaz çoğunlukla. Doğru zannederek de yanlış bir yola girebiliriz ya da bile bile yanlışı seçebiliriz. Fakat bize bu iradeyi Allah vermiyor mu eşim? ‘’
‘’Elbette Allah veriyor. Külli irade olduğu gibi cüzi irade de var. ‘’ dedi Avcı.
‘’Bu da insanların hata yapma özgürlükleri olduğunu da göstermiyor mu? ‘’
‘’Nasıl yani? ‘’ dedi Avcı şaşırarak. ‘’Bu özgürlük mü sence? Bile bile günaha batmak… ‘’
‘’Ben sana yapılanın doğru olduğunu söylemiyorum. Hakk, iradeyi insanın eline teslim etmişse bu da bir nevi özgürlüktür. Allah’ın, o kul yanlış yaptığı anda ona ceza verecek, onu engelleyecek gücü yok mu? ‘’
‘’Haşa! Alemlerin rabbinin her şeye gücü yeter! ‘’ dedi sertçe Avcı.
‘’O zaman bir yere kadar kullarına karışmıyor. Onları, iyiyle kötüyü seçme konusunda serbest bırakıyor. Onların sorguya çekileceği bir zaman elbet var ama o zamana kadar serbestler. Zamanı gelince de sorguya çekecek olan Rabbimizdir. Yüce Allah onları yeryüzünde cezalandırmazken biz kimiz ki onun yarattığı kulları beğenmeyip onlara kin duyuyoruz? Doğru yaptığımız şeyler için kendimizi onlardan üstün görüyoruz? Bizim de bilmediğimiz günahlarımız olamaz mı? Belki bir kalp kırdık ve bunun yükünü sırtımızda taşıyoruz. Kibirlenecek kadar ermiş miyiz? ‘’ Avcı hiç konuşmadı. Yıldız’a hak vermek istemiyordu hiç. Ama söyledikleri de onu düşündürüyordu. Yolda Elif’e bağırmıştı. Evet, her ne kadar günahkar da olsa, Elif de Allah’ın yarattığı bir kuldu. Onun yarattığı bir cana öfkelenip bağırmış, onu çarşının ortasında rezil etmişti.
‘’Herkes, her şey, bildiğimiz ve bilmediğimiz birçok şey Allah’ın eseri. Biz neyi tam doğru yapmışız ki onun eserinde hata buluyoruz? Allah ki; onları serbest bırakmış. ‘’ dedi Yıldız.
Evet, Allah Elif’i çarpıp yerin dibine sokabilirdi. Ama sokmuyordu. Dilediği kadar kötülük de yapabilirdi. Buna karışmıyordu. Peki belki bir gün doğru yola dönemez miydi? Ama onu hoş görmek, kabullenmek neden ona bu kadar zor geliyordu?
‘’Yani şimdi ben Elif’i bizimle bir mi kabul etmeliyim? Bizimle bir mi o sence? ‘’ dedi. Yıldız gözlerini kapattı ve bir süre sustu. Avcı da onu bekledi sessizce.
‘’Eşim. Sen cennetlik misin? ‘’ dedi. Avcı şaşırdı. Ne diyeceğini bilemedi. Kekeledi.
‘’Orasını Allah bilir elbette. ‘’ dedi.
‘’Sen kendinden emin değilsin, o zaman başkasından sana ne? Görünene bakma. Görünmeyeni rabbim bilir. ‘’ dedi.
‘’Ama ona göre daha iyiyim. Namazımı kılıyorum. Orucumu tutup zekatımı veriyorum. Hacca da gittim. ‘’ dedi Avcı.
‘’Eşim… Bana kızma ama seni konuşturan kibirdir. ‘’ dedi Yıldız. Avcı şaşırdı. Daha önce kimse ona böyle bir şey söylememişti.
‘’Neden kibirli olayım ki? İslamın şartları belli. Ben de bunlara uyuyorum. ‘’ dedi hemen.
‘’Evet islamın beş şartı var ama bir sürü de incelikleri var değil mi? ‘’
‘’Tabii ki ama sen neden bahsediyorsun duymak isterim. ‘’ dedi müstehzi bir edayla Avcı.
‘’Yalan söylememek, kalp kırmamak, hak yememek, öldürmemek, dedikodu etmemek, alay etmemek gibi. Ve öfke de dinen hoş görülen bir şey değil. Köşedeki Bakkal amcanın kaçak elektrik kullandığını biliyor musun? ‘’ dedi Yıldız.
‘’Ne? Ziya amca mı? ‘’ dedi Avcı şaşkınlıkla.
‘’Evet eşim. Her vakit namaza geliyor ama devleti dolandırmaktan utanmıyor. Ona da sorsak; o da kendisini dürüst birisi gibi görüyordur belki de. ‘’ dedi genç kadın.
‘’Sen nereden biliyorsun? ‘’
‘’Ekmek alırken görevliler gelip saatini mühürlediler. ‘’
‘’Tövbe tövbe! ‘’ dedi Avcı. Duyduğu hoşuna gitmediği gibi, hiçbir vakit namazını aksatmayan bir yaşlıyı Elif gibi bir kadınla kıyaslayan karısına da inceden inceye kinlenmişti. Aralarının bozulmasını istemese de, Yıldız’ın bazı düşüncelerini çok serbest çok dinden uzak buluyordu. Ona karşı çıkmak için bir şeyler düşündü ama dedikleri yanlış değildi. Yine de kabullenmek işine gelmiyordu. Yıldız’a daha yakın olduğundan beri Yıldız rahatlamış, bakış açısını rahatça anlatır olmuştu. Her ne kadar ruhunun asaletini ortaya koyarak bunu zarif bir şekilde yapıyor olsa da, bilemediği bir şeyler Avcı’ya ters geliyordu. Ziya Amca namazını kılar, orucunu tutardı. Eşi de kapalıydı. Kaçak elektrik kullandı diye ona günahkar demek, adamı gözden çıkartmak ona ters geliyordu.
‘’Ziya Amca dini vecibelerini yerine getiriyor ama Yıldız yani bir suçundan ötürü adamı yakacaksın elinden gelse! Hem zina daha büyük suç değil mi? ‘’ dedi.
‘’Estağfurullah eşim! Benim ne haddime bu! Ben sadece hiçbirimizin mükemmel olmadığımızı söylüyorum. Onun yaptığı kendisi, Allah ve devletle arasında. Zina da elbette suç ama biz bunu görmedik ve bu da onun kendi bedeni ve Allah’la arasında. Ziya Amca tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyor ama ben onu da yargılamıyorum. Demek ki yaptığının ne kadar kötü bir şey olduğunu idrak edemiyor. Ama sen hep; kabul edilen namaz, insana kötü alışkanlıklarını bıraktırır, demez misin? ‘’ dedi. Avcı şaşırdı. Yıldız kendisini ne güzel dinlemişti! Ne zaman bir sohbet etseler, Avcı’dan duyduğu güzel şeyleri örnek gösteriyordu.
‘’Elbette Ziya Amcayı kınadığımı ona göstermem. Fakat ona gösterdiğimiz hoşgörüyü herkese gösterebilmeliyiz bence. ‘’ dedi Yıldız gülümseyerek. Avcı gülümsedi ama bir şey söylemedi. Yüreği aralansa da, dudaklarından bazı şeylerin dökülmesine hazır değildi. Adam elinden geleni yapıyor bütün namazlarını kılıyor, dini vecibelerini yerine getiriyordu. Ona biraz müsamaha gösterilmemeli miydi? Bu yeni karşılaştığı düşünce biçimi ona garip geliyordu. Garip ama Kur’an ile de ters değil. Avcı uzun süre sustu. Yıldız eline örgüsünü alıp örmeye devam etti. Onun suskunluğunu, konuşmaya hazır olmayışını hissetmiş gibiydi. Avcı da yatağa dönerek uzandı. Düşünmeye başladı. Aklına Dolphin geldi. Neden adını öğrenmemişti ya da adresini? Onu görmek, onunla konuşmak istiyordu. Bu sefer açık açık konuşmak… Ama içinden bir ses; sorsa da, cevap vermeyeceğini söylüyordu. Gizemli bu adam kimdi? Neyse ki Yıldız’la onu boşayamamıştı.
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL