Bir Hayal... Bir Bayrak... Ve Tüm Evreni Değiştiren Bir Sır.
Yirmi birinci yüzyıl Türkiye'si, küresel güçlerin gölgesinde, sessizce bir rüyayı inşa ediyordu. O rüyanın kahramanları, deha mühendis Ahm...
Aya İnen İlk Türk Bölüm I: Bir Hayalin Anatomisi 1. Yıldızlar Altındaki Yemin Yer: Türk Uzay Ajansı (TUA) Ar-Ge Laboratuvarları, Ankara. Zaman: Dört yıl önce. Laboratuvarın derinliklerinde, cam bölmelerin arkasında binlerce kablo ve devre kartı vızıldıyordu. Burası, Türkiye’nin en gizli ve en iddialı uzay projesinin kalbiydi. Ahmet (30), terden ıslanmış saçlarını geriye atarak, devasa bir uzay aracı maketine baktı. Modelin adı, tüm Türk mitolojisinin ruhunu taşıyordu: "Göktürk". Ahmet’in yanında, her zaman olduğu gibi, Seher Hakan (30) vardı. Parlak, delici bakışları, maketin detaylarını tarıyor, elindeki tabletin üzerinde kompleks yörünge denklemlerini kontrol ediyordu. Seher, sadece fizikçi değil, aynı zamanda projenin Ruhuydu. "Hala o Apollo görevlerinde kullanılan, 1960’lardan kalma sistemleri kullanmamızı isteyen bürokratların sesini duyuyorum," dedi Ahmet, alaycı bir gülümsemeyle. "Ama biz, bu maketi üç ayda, onların bir yılda harcayacağı bütçenin yarısıyla tasarladık. Ve biliyor musun? Bu, daha iyi." Seher, tabletini kilitledi ve makete döndü. "Daha iyi, çünkü biz sadece metal ve kablolarla çalışmıyoruz, Ahmet. Bizim yakıtımız, o ‘Türkler bunu yapamaz’ diyen seslere karşı duyduğumuz öfke ve bir asırlık hayallerin yükü." Gözleri, maketin üzerinde duran minik bayrak figürüne kaydı. "Unutma," diye fısıldadı Seher. "Ay’a gitmek, sadece bir bilimsel başarı değil. Bu, bizim bağımsızlığımızın, mühendisliğimizin ve azmimizin ilanı olacak." O gece, laboratuvarın soğuk ışıkları altında, birbirlerine baktılar ve sessiz bir yemin ettiler: Başaracaklardı, ne pahasına olursa olsun. 2. Poyraz’ın Doğuşu ve Kızılelma İstasyonu Sonraki yıllar, uyku, yemek ve sosyalleşme gibi kavramların rafa kalktığı bir maratona dönüştü. Proje, önce Kızılelma İstasyonu’nun inşasıyla başladı. Bu, Ay görevine giden yolda kurulması gereken ilk duraktı: Dünya’nın yörüngesinde, Türkiye’nin kalıcı gözcü kulesi. Türkiye’nin ilk ağır kaldırma roketi olan "Poyraz-I", Karadeniz kıyısındaki yeni fırlatma merkezinde yükseliyordu. Bu roket, tamamen yerli mühendislik ürünüydü; turbo-pompa sistemlerinden, alaşımlı yakıt tanklarına kadar her şeyiyle. Fırlatma günü gelmişti. Kontrol odası, binlerce heyecanlı yüz ve gergin bekleyişle doluydu. Ahmet, fırlatma direktörü koltuğunda oturuyor, parmakları konsolun üzerindeydi. Seher ise, fırlatma sırasındaki aerodinamik ve termal yükleri analiz eden baş uzmandı. Geri Sayım: "T-eksi 60 saniye. Tüm sistemler yeşil." "T-eksi 10 saniye... 9... 8..." Kalın, gürültülü bir uğultu başladı. Pencereden görünen Poyraz-I, yerden yükselen alev ve buhar bulutuyla sarsıldı. Ahmet’in içindeki gerginlik, roketin motorlarının gücüyle birlikte zirveye ulaştı. "...2... 1... Fırlat!" Poyraz-I, yavaşça yükseldi, sonra hızlanarak gökyüzünü yarmaya başladı. Onu izleyen herkesin gözleri doluydu. Birkaç dakika sonra, roket gökyüzünde kayboldu ve kontrol odasında coşkulu bir alkış fırtınası koptu. Seher, gözyaşları içinde Ahmet'e sarıldı. "Yaptık! Kızılelma yolda!" Kızılelma İstasyonu, başarılı bir şekilde yörüngeye yerleşti. Artık, Ay'a giden kapı aralanmıştı. 3. Göktürk’ün Çağrısı Kızılelma’nın yörüngede aktive edilmesi bir zaferdi. Ancak, asıl görevin ciddiyeti şimdi başlıyordu: BARKAN: Ay’a İniş Projesi. Göktürk modülü, Kızılelma İstasyonu'na yanaşmış, son kontrolleri yapılıyordu. Bu, Ay yüzeyine inecek, tek kullanımlık bir araçtı. Görev ekibi belirlenmişti: Baş pilot ve Görev Komutanı olarak Ahmet Hakan; Bilim Subayı ve Navigasyon Uzmanı olarak Seher Hakan. Bu, sadece teknik bir karar değildi; bu ikili, birbirine mükemmel bir uyumla bağlanmıştı. Ahmet’in sezgisel, hızlı karar verme yeteneği, Seher’in matematiksel kesinliği ve soğukkanlı analiziyle birleşiyordu. Kontrol Odası'nda, TUA Başkanı ve hükümet yetkilileriyle son toplantıdaydılar. TUA Başkanı, yüzünde ciddi bir ifadeyle konuştu. "Dünya medyasının gözü üzerimizde. Eğer başarılı olursak, bu, yüzyılın en büyük bilimsel sıçraması olacak. Ama unutmayın, Ay'a iniş çok riskli. Başarısızlık ihtimali..." Ahmet, sözünü kesti. "Başkanım, biz bu riski dört yıl önce, bu projeye başladığımızda kabul ettik. Bayrağımızı Ay'a dikeceğiz. Başarısızlık, bir seçenek değildir." Seher, eşinin elini sıktı. "Hesaplamalarımız kesin. Göktürk hazır. Biz hazırız. Bizi uzaya gönderin." Birkaç gün sonra, Ahmet ve Seher, uzay giysileri içinde Kızılelma İstasyonu’na ulaştılar. Veda anı, Dünya’dan uzakta, çelik bir koridorda gerçekleşti. Kızılelma İstasyonu Komutanı onlara el sallarken, Ahmet ve Seher, Göktürk’ün dar kokpitine yerleşti. Son kez Dünya’ya baktılar. Mavi, beyaz ve yeşilin muhteşem küresi, pencerelerinden parlıyordu. "Hazır mısın, Seher?" diye sordu Ahmet. Seher, telsiz düğmesine bastı. Sesi, kararlı ve heyecanlıydı: "Göktürk'ten Kızılelma'ya. Müsaadenizle, Ay'a gidiyoruz." Göktürk modülünün kenetlenme kilitleri serbest kaldı. Hafif bir itme ile, Kızılelma İstasyonu'ndan ayrıldılar. Dünya küçülmeye başladı. Macera, başlamıştı. Sırada: İkinci bölümde, Ay yolculuğunun zorlukları, navigasyon arızası ve Ahmet ile Seher'in kriz yönetimi ile iniş anını okuyacağız.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.