Elinizdeki bu kitap, yalnızca iki gencin imkânsız aşk hikâyesi değil; aynı zamanda Adıyaman coğrafyasının ağır, gelenekle yoğrulmuş ruhunu ve bu ruhun genç kalpler üzerindeki yıkıcı etkisini anlatan b...
Ahmet, nişan haberini duyduktan sonra tarladan eve, nefes nefese koştu. Kalbi, Zeynep'in kaderinin çalındığı gerçeğiyle eziliyordu. Evlerinin önündeki küçük avluya girdiğinde, annesi Gülizar Kadın, kapının eşiğinde, gözleri şişmiş bir halde onu bekliyordu. Gülizar Kadın, Adıyaman’ın cefakâr kadınlarındandı; hayatı boyunca kimseye eyvallah etmemiş, ama oğlunun can güvenliğinden başka korkusu olmayan biriydi. "Nereye böyle koşturuyorsun oğlum? Köydeki dedikoduyu duymuyor musun?" diye sordu Gülizar Kadın, sesi titriyordu. Ahmet, annesinin yanından aceleyle geçmeye çalıştı. "Duydum, ana! Ama oturup bekleyemem! Zeynep'i o Kadir denen adama vermelerine izin veremem!" Gülizar Kadın, oğlunun önünü kesti. Oğlu, gözlerinde yanan o saf, pervasız ateşi taşıyordu. "Dur Ahmet! Dur artık! İlyas Ağa'nın kim olduğunu bilmiyor musun? O, kararlarına karşı çıkanın hayatını söker alır. Senin canından önemli mi o kızın sevdası?" "Evet, ana! Benim için canımdan da önemli! Onun gözlerindeki ışıltı, benim tütünümdeki son umudum. O Kadir, onu söndürecek!" Ahmet'in sesi çaresizlik ve isyanla doluydu. Gülizar Kadın, oğlunun ellerini tuttu, gözlerinin içine baktı. "Oğul, bak! Sen yoksul bir çobanın oğlusun. Onlar bu toprağın sahipleri. İlyas Ağa'nın karşısına dikilmek, kendini kurşuna atmaktır! Vazgeç bu sevdadan, yalvarırım sana. Git, bir şehre yerleş, bu belayı unut!" "Unutamam!" diye bağırdı Ahmet. "O benim kalbimde! Ya onu alırım, ya da bu köyde bir daha nefes almam!" Gülizar Kadın, oğlunun kararlılığını gördü. Artık yalvarmak işe yaramayacaktı. O zaman oğlunun hayatta kalmasını sağlamalıydı. Gözyaşlarını sildi. "Peki, madem ki gitmek istiyorsun... O zaman beni dinleyeceksin," dedi Gülizar Kadın, sesi artık daha kararlıydı. "Bu köyde kimse sana arka çıkmaz. Ama benim sana emanetim var. Git, tütün depomuzun altındaki, babanın sakladığı eski toprak küpü bul. İçinde biraz para ve babandan kalan eski bir tabanca var. Onu yanına al." Ahmet şaşkınlıkla annesine baktı. Bütün bu sevdada, ilk kez annesi onu destekliyordu, ama bu destek bir kaçış planının parçasıydı. "Tabanca mı, ana?" "Korunmak için! Ama asla kullanmayacaksın, anladın mı? Sadece göstermelik! Parayı al ve Zeynep'i kaçır. Ama bu gece yapmalısın. Yarın nişanlanıyorlar!" Ahmet'in gözleri parladı. Annesinin bu fedakarlığı karşısında duygulandı. "Sağ ol, ana! Seni mahcup etmeyeceğim. Geri döneceğim, ikimiz de döneceğiz." Tütün Deposu – Gece Yarısı Köy uyurken, Ahmet tütün deposunun loşluğuna daldı. Deponun keskin ve kuru tütün kokusu, gerginliğini bastırıyordu. Küpü buldu. İçinden çıkan, paslı, eski tabanca ve avucunu dolduracak kadar bir miktar paraydı. Plan basitti: Zeynep'in evinin arkasındaki, bahçeyi saran duvarın en zayıf noktasını biliyordu. Oradan sızacak, Zeynep'i alacak ve köyden uzaklaşacaklardı. Hemen kuyunun oraya, Harman Yeri'ne gitti. Karanlıkta el yordamıyla bir not yazıp, kuyunun taşındaki gizli deliğe bıraktı. Notta yazanlar şunlardı: Zeynep. Bu gece. Seni almaya geleceğim. Kapıdan değil, bahçeden. Hazır ol. Ya şimdi ya hiç. Ya kaçış, ya ölüm. Ahmet. Notu bıraktıktan sonra geri çekildi. Artık geri dönüş yoktu. Tek umudu, Zeynep'in notu ondan önce okuması ve hazır olmasıydı. Hava o kadar ağırdı ki, Adıyaman'ın yıldızları bile sanki bu yasak kaçışa fısıldayarak şahitlik ediyordu. Aynı Anda, Zeynep'in Odasında... Zeynep, nişan için hazırlanan odada, elindeki eski tütün yaprağını (Ahmet'e gönderdiği "Tehlike" işareti) sımsıkı tutuyordu. Annesinin getirdiği nişan elbiselerine tiksintiyle bakıyordu. Kadir'le evlenmektense, tütün tarlasında güneş altında ölmeyi tercih ederdi. Ağlamaktan yorulmuştu ama kararlıydı. Pencereden dışarı bakarken, Harman Yeri’ne doğru giden bir silüet görme umuduyla bekliyordu. O silüeti göremedi ama kalbi, bir şeylerin değişeceğini biliyordu. Annesinin uyuduğundan emin olduktan sonra, Zeynep yatağından kalktı. En sevdiği, en sade elbiselerini giydi. Ahmet'in geleceğinden emindi. O gelmese bile, kendisi gidecekti. Ama eğer Ahmet gerçekten gelirse... Bu, Adıyaman'ın yazacağı en büyük Aşk Acısı ya da en büyük kurtuluş hikayesi olacaktı.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.