Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
AŞK ACISI Roman Hüseyin TURHAL
Elinizdeki bu kitap, yalnızca iki gencin imkânsız aşk hikâyesi değil; aynı zamanda Adıyaman coğrafyasının ağır, gelenekle yoğrulmuş ruhunu ve bu ruhun genç kalpler üzerindeki yıkıcı etkisini anlatan b...
13. Bölüm

IX. Bölüm: Umut Yükü

10 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Yer: Adıyaman Çevreyolu, Gece

Tütün tarlasının dehşetini arkalarında bırakan Ahmet ve Zeynep, Adıyaman'ın köyler arası tozlu patikalarında soluk soluğa koşuyorlardı. Silah sesleri ve Kadir'in öfkesi, kilometrelerce arkalarında kalmış gibiydi, ama her an yakalanma korkusu, ayaklarını hızlandırıyordu.
Ay gökyüzünden çekilmiş, şafak sökmeden önceki en karanlık saatlere girmişlerdi. Yorgunluktan ve susuzluktan dilleri kurumuştu. Zeynep'in ayağı, tarladan kaçarken taşa takılmış, bileği hafifçe burkulmuştu.
"Ahmet," dedi Zeynep, sesi kısılmıştı, "Artık koşamıyorum. Bir dakika..."
Ahmet, durdu ve Zeynep'i kolundan tutarak yol kenarındaki büyük bir kavak ağacının dibine oturttu. Yüzü terden ve çamurdan tanınmaz haldeydi.
"Dinlen biraz," dedi Ahmet. "Ama çok az. Bizi bulacaklar."
Zeynep, başını Ahmet'in omzuna yasladı. Olanlara rağmen, Ahmet'in yanında olmak ona huzur veriyordu. "Korkmuyorum Ahmet. Yeter ki sen yanımda ol."
Ahmet, Zeynep'in yüzünü ellerinin arasına aldı. "Seni bu belaya soktuğum için beni affet Zeynep. Ama Kadir'e, amcana teslim olamazdık."
"Pişman değilim," dedi Zeynep, gözleri karanlıkta parlıyordu. "Sen benim kaçışımdın."
Sessizlik, sadece uzaklardan gelen bir motor sesiyle bozuldu. İkisi de irkildi. Ses, patikadan değil, hemen yakınlarından geçen büyük çevre yolundan geliyordu. Bir kamyondu.
Ahmet, hemen ayağa kalktı. "Bu bizim şansımız! Bir kamyon! Bizi buradan uzaklaştırabilir."
"Ya İlyas Ağa'nın adamıysa?" diye sordu Zeynep, sesi endişeyle titredi.
"Risk almak zorundayız. Kalırsak kesin yakalanacağız," dedi Ahmet.
Ahmet, Zeynep'i kolundan tuttu ve onu destekleyerek çevre yolunun kenarına çıkardılar. Loş ışıkta, eski, kırmızı bir yük kamyonu yavaşlayarak tırmanıyordu. Kamyon, büyük ihtimalle Adıyaman'dan büyük şehirlere tütün veya başka bir mahsul taşıyordu.
Ahmet, bütün gücüyle yola doğru çıktı ve elini sallayarak bağırmaya başladı. "Dur! Lütfen durun!"
Kamyon şoförü, yolu aydınlatan farların loşluğunda, yol kenarındaki iki çaresiz genci gördü. İhtiyar ve yorgun bir adamdı. Önce tereddüt etti ama gençlerin halini görünce fren yaptı. Kamyon, gürültülü bir fıslamayla durdu.
Şoför, kalın, nasırlı elini camdan uzattı. "Ne işiniz var bu saatte burada? Hayırdır?"
Ahmet, hemen camın yanına koştu. "Abi, Allah rızası için yardım et. Biz kaçıyoruz. Peşimizde adamlar var. Bizi Adana'ya kadar atar mısın? Sana bütün paramızı veririz!"
Şoför, ikilinin çamurlu ve korku dolu yüzlerini süzdü. Ahmet'in gözlerindeki çaresizliği ve Zeynep'in tedirginliğini gördü. Belli ki bir namus meselesi, bir kan davası vardı işin içinde. Bu topraklarda böyle şeyler olurdu.
Şoför, uzunca bir iç çekti. "Benim adım Bekir. Bu iş tehlikelidir evlat. Başımı derde sokarsın."
"Söz veriyoruz sokmayız abi! Biz evlenmek istiyoruz, ailelerimiz izin vermiyor. Bizi zorla ayırıyorlar!" diye yalvardı Zeynep.
Bekir Amca, Zeynep'in masumiyetine dayanamadı. Kendi gençliğini ve kaçırdığı sevdaları hatırladı.
"Peki," dedi. "Hadi binin çabuk. Ama ses etmeyeceksiniz. Kamyonun arkasındaki brandanın altına girin. Polis çevirmesi veya bir arama olursa, sizi hiç görmedim sayarım."
Ahmet ve Zeynep, gözleri dolarak kamyonun arkasındaki brandalı kasasına tırmandılar. Arka kapıdan içeri girdiklerinde, içerisi sıcak ve tütün kokulu boş çuvallarla doluydu. Kamyon, motoru homurdanarak tekrar yola çıktı.
Branda altından, Adıyaman'ın köylerinden uzaklaşan kamyonun gürültüsünü dinlerken, Ahmet Zeynep'e sarıldı. İlk kez fiziksel olarak yakınlaşmışlardı. Artık üzerlerindeki tütün kokusu, umut ve kaçış kokusuna karışmıştı.
Ancak...
Kamyon, patikadan çevre yoluna çıkarken, arka aynasından her şeyi izleyen bir çift göz vardı. İlyas Ağa, atının üzerinde, çevre yolundan giden kırmızı kamyonun plakasını not ediyordu. Yanında Kadir ve birkaç adamı daha vardı.
"Git bakalım. Ne kadar uzağa gideceksin, görelim. Ne Adana, ne İstanbul seni benden saklayamaz!" dedi İlyas Ağa, sesi intikam hırsıyla titriyordu. "O kamyonu bulana kadar peşinizdeyim. Bu aşk acısı, senin canınla son bulacak Ahmet!"
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL