Elinizdeki bu kitap, yalnızca iki gencin imkânsız aşk hikâyesi değil; aynı zamanda Adıyaman coğrafyasının ağır, gelenekle yoğrulmuş ruhunu ve bu ruhun genç kalpler üzerindeki yıkıcı etkisini anlatan b...
Güneş batmış, tütün işçiliğinin ağır kokusu, yerini Adıyaman akşamlarının o tatlı, kekik ve toprak kokulu serinliğine bırakmıştı. Ahmet, bütün gün tarlasını sulayıp kapattıktan sonra, üzerindeki tütün yapışkanını atmak için evlerine yakın olan köy çeşmesine yöneldi. Fırsat bu fırsat, belki Zeynep'i de orada görebilirdi. Kalbi bir umutla çarparken çeşmeye ulaştı. Zeynep orada değildi, ama onun yerine, köyün kahvesinde oturan ve köyün sözü geçenlerinden olan Zeynep'in Amcası İlyas Ağa vardı. İlyas Ağa, omuzları geniş, bakışları daima hesaplı, köyün en saygın ama aynı zamanda en sert mizaçlı adamıydı. Ahmet’in babasıyla arasında yıllardır süren, kimsenin tam bilmediği, ama derinde yatan bir husumet olduğu fısıldanırdı. İlyas Ağa, kahvede okey oynayanların gürültüsü arasında, Ahmet’i çeşmeye doğru yürürken gördü. Sonra gözlerini, Ahmet’in tarlasının hemen yanındaki Zeynep'in tarlasına çevirdi. O Gün Öğleden Sonra... İlyas Ağa, tarlayı kontrol etmeye geldiğinde, uzaktan Ahmet ile Zeynep'in göz göze geldiği anı, bir akbaba keskinliğiyle yakalamıştı. O an kısaydı, masumdu, ama İlyas Ağa'nın gözünde o an, yasak bir filizin topraktan başını uzatması demekti. Geleneklere ve namusa, Adıyaman’ın kuru sıcağı kadar bağlı olan İlyas Ağa için, fakir bir ailenin oğlu olan Ahmet’in, kendi yeğenine bu şekilde bakması, hem bir hakaret hem de bir tehlikeydi. Şimdiki Zaman... Ahmet, çeşmede ellerini ve yüzünü yıkarken, İlyas Ağa'nın bakışlarını sırtında hissetti. Göz göze gelmekten kaçınarak işini bitirdi ve tam kahvenin önünden geçecekken, İlyas Ağa'nın tok sesi havayı yardı. "Dur bakalım Ahmet." Ahmet durdu, yutkundu. Saygıyla başını eğdi. "Buyur İlyas Ağa." İlyas Ağa, elindeki çayı masaya bıraktı. Sesi alçak ama tehditkârdı; etraftaki diğer köylülerin meraklı bakışlarını üzerlerine çekti. "O tarlanın sadece tütün yetiştirdiğini unutma. Başka bir şey yetiştirmeye kalkarsan, o tütün filizlerini toprağa gömdüğün gibi, ben de o tohumu gömerim." Ahmet’in kaşları çatıldı, anlamıştı. Yüreği hızla çarpmaya başladı. Bu, apaçık bir tehditti. "Ben ne yaptığımı bilirim Ağa," dedi Ahmet, sesi titrese de kararlı çıkmaya çalıştı. "Benim toprağıma, benim işime karışma hakkını kimse vermez size." İlyas Ağa, oturduğu yerden kalktı. Boyu, Ahmet’ten daha uzundu. Gözleri, güneşin altında kalmış tütün yaprağı kadar sarı ve keskindi. "Toprağına karışmam. Ama benim yeğenim Zeynep’e atacağın tek bir bakış, benim toprağımdır, benim namusumdur. Anladın mı beni, çocuk? Bundan sonra başını eğerek yürü, o kıymetli tütününden başka bir şeye bakma. Yoksa..." İlyas Ağa, sözünü tamamlamadı ama bakışlarıyla romanın adını fısıldıyordu: Aşk Acısı. Ahmet, daha fazla konuşmanın bir faydası olmadığını anladı. Boğazındaki düğümü yutkunarak çözdü. Başını hafifçe eğip oradan ayrıldı. Yürürken arkasındaki herkesin fısıltısını duyuyordu. Artık, Zeynep'e olan masum bakışı, köyün diline düşmüş, yasak aşkları başlamadan önce ilan edilmişti. İki genç arasındaki mesafe, tarlaların sınırından, aşılması imkânsız bir dağa dönüşmüştü.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.