Elinizdeki bu kitap, yalnızca iki gencin imkânsız aşk hikâyesi değil; aynı zamanda Adıyaman coğrafyasının ağır, gelenekle yoğrulmuş ruhunu ve bu ruhun genç kalpler üzerindeki yıkıcı etkisini anlatan b...
Adıyaman'ın o kavurucu, ama bereketli toprağı, her yaz olduğu gibi yine binlerce dönüm tütün fidesini koynunda saklıyordu. Ağustos güneşi, gökyüzünde adeta asılı kalmış bir fırın gibi çalışıyor, incecik ipek yapraklara can veren o nemli, keskin kokuyu havaya yayıyordu. Ahmet, daha on sekizine yeni basmış bir delikanlıydı. Beli bükülmemiş, omuzları geniş, esmer yüzü terden parlayan bir yiğit. Babasından kalan küçük tütün tarlasında, sabahın ilk ışığından akşamın alacakaranlığına kadar durmadan çalışırdı. Onun için tütün, sadece bir geçim kaynağı değil, bu toprakla kurduğu kadim bir bağdı. Her bir fidesi, damarlarındaki kan gibiydi. O gün, tarlanın doğu ucunda, güneşten korunmak için başına sıkıca sardığı puşisi alnına yapışmış halde, tütünlerin en alt, sararmış yapraklarını ayıklıyordu. Bu iş, en zahmetli ve en yalnız yapılan kısımdı. Birden, karşı tarlanın kenarında, tütün dizmek için açılmış dar patikada onu gördü: Zeynep. Zeynep'in ailesi, onların komşusu ve aynı zamanda köyün en köklü ailelerindendi. Ahmet'in ailesiyle aralarındaki mesafe, sadece tarlaların sınırı kadar değil, sosyal statü ve geleneklerin çizdiği görünmez çizgilerle de ayrılmıştı. Oysa bu çizgilerin hiçbir hükmü yoktu Zeynep'in gülen yüzünde. Zeynep, beyaz, uzun kollu bir iş gömleği ve yemenisiyle tarlanın en renkli çiçeği gibiydi. Parmak uçları, günlerdir tütün iğnelerinden nasır tutmuştu. Ahmet'in aksine, o gülümsüyor, yanındaki yaşlı bir kadınla neşeli bir türkü tutturmuştu. Türkünün melankolik sesi, kavurucu sıcakta bir serinlik vaadi gibiydi. Ahmet'in kalbi, her Zeynep'i gördüğünde yaptığı o çocukça, arsız atışı yine yaptı. Gözlerini kaçırmaya çalıştı ama yapamadı. Zeynep, bir anlığına başını kaldırdı, yemenisinin altından göz göze geldiler. O kısacık anda, güneş bile durmuş gibiydi. Zeynep'in yüzündeki tebessüm, Ahmet'in kalbine bir köz bıraktı. Utanarak hemen başını eğdi Zeynep. Ahmet ise elindeki sararmış tütün yaprağını fark etmeden sıktı, yaprak paramparça oldu. Aşk... Bu toprağın yetiştirdiği, tütünden bile daha çabuk yanan bir tohumdu. Ahmet, bu tohumun artık kendi yüreğinde kök saldığını biliyordu. Fakat bu tohumun, Adıyaman'ın gelenekleri ve iki ailenin sessiz düşmanlığı arasında nasıl filizleneceğini, filizlenirse nasıl bir acı getireceğini henüz bilmiyordu. Tek bildiği, Zeynep'in gözlerinde gördüğü o anlık sıcaklığın, bu yazın en büyük hasadı olacağıydı. Onu istiyordu. Ama bu isteğin bedelinin ne olacağını, tütünün acı tadı gibi, en derininden hissediyordu.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.