Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
Adıyaman Diyarında Kayıp Hikayeler Hüseyin TURHAL
Adıyaman'da Kayıp Hikâyelere Yolculuk Adıyaman'ın kadim topraklarında, taşın ve zamanın derinliklerinde saklı kalmış, kaybolmaya yüz tutmuş gerçek hayat hikâyelerinin izini sürüyor. Bu eser, Nemrut'u...
18. Bölüm

Yedi Yaman: Putperest Baba ve Yedi Oğul'un Dramı

8 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Adıyaman Diyarında Kayıp Hikayeler 17

Yedi Yaman: Putperest Baba ve Yedi Oğul'un Dramı

I. Zalim Bir İnanışın Gölgesinde
Kadim Kommagene topraklarının kalbinde, verimli topraklar üzerine kurulmuş olan Farrin (ya da Pirin) kasabasında, kudretli bir reis yaşardı: Yarbasan. Yarbasan, kasabanın en zengin ve en nüfuzlu adamıydı. Fakat kudreti kadar, inancı da katıydı. O, atalarından miras kalan putlara tapardı. Evinin bahçesi, tapınakları aratmazdı; irili ufaklı heykeller, tanrıları temsil ederdi ve Yarbasan, onlara kanlı kurbanlar sunmaktan çekinmezdi.
Yarbasan'ın bir eşi ve ondan olma, her biri anasının sütü gibi helal, babasının toprakları kadar yiğit yedi oğlu vardı. Adları, Ferhat, Kasım, İlyas, Ömer, Selim, Mustafa ve Hasan'dı.
Yedi kardeş, babalarının gücünün aksine, gönüllerinde bambaşka bir tohum taşıyordu. O dönemde bölgeye yayılan Tek Tanrı inancının (bazı rivayetlerde Hristiyanlık, bazı rivayetlerde İslamiyet) vaazları, onların kalplerinde yankı bulmuştu. Onlar, gökyüzünün ve yerin tek bir yaratıcısı olduğuna, Yarbasan’ın taptığı taş ve ahşabın ise sadece birer nesne olduğuna inanıyorlardı.
II. Karar ve Eylem
Yedi kardeş, uzun süre inançlarını babalarından gizledi. Ancak her geçen gün, babalarının putperestliği yüzünden kasabada artan zulüm ve cehalet, vicdanlarını rahatsız etmeye başladı. En büyükleri Ferhat, bir akşam kardeşlerini topladı:
"Kardeşlerim, artık bu ikiyüzlülüğe dayanamayız. Kalplerimiz bir, inancımız bir iken, babamızın gölgesinde eğilmek bize yakışmaz. Bu topraklar, tek bir hakikati haykırmalıdır."
Ortanca kardeş Kasım ekledi:
"Babamız, o putlar yüzünden gözünü kararttı. Halkı korkutuyor. Onların boyun eğmesini istiyor. Biz bu zulmü durdurmalıyız!"
Hep birlikte, babalarının inancını yıkmaya ve Tek Tanrı'nın adını yüceltmeye yemin ettiler. Ancak Yarbasan, güçlü bir adamdı ve sürekli tetikteydi.
Bir gün, Yarbasan uzun sürecek bir av için dağlara çıktı. Yedi kardeş, bu fırsatı değerlendirdi. Gizlice babalarının evindeki en büyük tapınağa sızdılar. Çekiçlerini ve baltalarını çıkardılar ve Yarbasan'ın en çok değer verdiği putu, Bolluk Tanrısı heykelini devirdiler. Ardından, tapınaktaki tüm putları, Yarbasan’ın gözyaşları misali paramparça ettiler.
İşleri bittiğinde, tapınağın kapısına bir meşale yaktılar ve yüksek sesle bağırdılar: "Tanrı tektir! Bu taşlar ne görür ne de işitir!"
III. Babanın İntikamı
Yarbasan, daha avından dönmeden, tapınağın yıkıldığı ve putlarının paramparça olduğu haberini aldı. Öfkesi, Fırat’ın taşan suları gibiydi. Derhal kasabaya geri döndü.
Yarbasan, tapınağın önünde duran yedi oğlunun yanına geldi. Gözlerinde ne sevgi ne de şefkat vardı; sadece ihanetin ve inançsızlığın soğuk nefreti parlıyordu.
"Siz... Siz benim soyum, benim kanım, inancıma mı sırt çevirdiniz? Benim tanrılarıma mı hakaret ettiniz? Söyleyin, kimin emriyle yaptınız bunu?!"
Ferhat, dimdik durdu:
"Kendi vicdanımızın emriyle yaptık, baba. Hakikat, bize tek bir yol gösterdi. O yol, ne taştan ne de ahşaptan geçer. Yaratıcımız tektir!"
Yarbasan'ın elleri titredi. Putperestliğin en katı kuralları, inanca ihanet edenin en yakın bile olsa cezalandırılmasını emrediyordu. Kendi elleriyle yetiştirdiği bu yedi yiğidin kendisini utandırmasını kabul edemezdi.
O an, Yarbasan'ın aklı tamamen mühürlendi. Kılıcını çekti ve ilk olarak en büyük oğlu Ferhat'a saldırdı. Diğer altı kardeş, babalarına karşı silah çekmediler; inançlarının gereği olan teslimiyetle, acı dolu gözlerle birbirlerine baktılar.
Babasının kılıcı, Ferhat’ın göğsüne saplandı.
Sonra Kasım’ın.
Ardından İlyas’ın.
Birbiri ardına, gözleri inançla parlayan yedi yiğit oğul, zalim ve kör bir babanın elinde can verdi.
Kasabanın halkı, tapınağın önünde dehşetle toplanmış, bu korkunç manzarayı izliyordu. Yarbasan, yedi oğlunun da cesedinin cansız bedenleri üzerine düşerken, nefretinin ve putlarının intikamını aldığını sanıyordu.
IV. Miras ve Adın Doğuşu
Yarbasan'ın bu gaddarlığı, kasabada derin bir yankı uyandırdı. Yedi kardeşin ölümünün hemen ardından kasabada putperestliğe olan inanç hızla sarsıldı. Halk, inançları için babalarının zulmüne boyun eğmeyen o yedi yiğit gence büyük bir saygı duymaya başladı.
Halk, o bölgeye toplanıp hüzünle şu sözleri fısıldadı:
"Bu topraklar, artık Yedi Yaman'ın toprağıdır. Yedi yiğidin kanıyla sulanmış, inancın ateşiyle yanmış topraklardır."
"Yaman," kelimesi eski dilde "güçlü, yiğit, zorlu" anlamlarına geliyordu. Böylece, o yedi yiğidin onuruna, o coğrafya "Yedi Yaman" olarak anılmaya başlandı.
Zamanla, dilden dile aktarılırken ve farklı lehçelerin etkisiyle, "Yedi Yaman" telaffuzu yumuşayarak bugünkü şeklini aldı: Adıyaman.
Bugün Adıyaman, isminin kökenindeki bu acı ve gururlu hikayeyi, inanç uğruna verilen en büyük fedakarlığın sembolü olarak taşımaktadır.
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL