Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
Adıyaman Diyarında Kayıp Hikayeler Hüseyin TURHAL
Adıyaman'da Kayıp Hikâyelere Yolculuk Adıyaman'ın kadim topraklarında, taşın ve zamanın derinliklerinde saklı kalmış, kaybolmaya yüz tutmuş gerçek hayat hikâyelerinin izini sürüyor. Bu eser, Nemrut'u...
5. Bölüm

PERRE'NİN AŞK PINARI: ELARA VE SESSİZ TAŞLARIN USTASI

30 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum


Bir varmış bir yokmuş, çok eski zamanlarda, Kommagene topraklarında, kayalara oyulmuş bir şehir varmış. Bu şehrin adı Perre'ymiş.
Perre, öyle sıradan bir yer değilmiş; toprağın altındaki sular yeryüzüne çıkar, öyle güzel bir çeşmeden akarmış ki, kervanlar bile yolları bu suya düşsün diye dua edermiş. Şehrin hemen yanında ise yüzlerce kapılı, binlerce yıllık Kaya Mezarları dururmuş; sanki taşlar bile bir şeyler fısıldarmış sessizce.
Bu şehrin, pınarın sırrını bilen bir genç kızı varmış: Adı Elara.
Elara, Kommagene’nin en köklü ailesindendi. Gözleri pınarın dibindeki çakıl taşları gibi parlak, kalbi ise antik yasalar kadar sağlamdı. Pınarın bir sırrı varmış: Büyükler derlermiş ki, "Bu su, sadece Perre'yi sevenlerin aşkına gürler. Eğer bir yabancı, kalbinde bencillikle bu şehre gelirse, su fısıltıya döner ve kurur." Bu yüzden Elara'nın görevi, pınarı yabancı gözlerden, kötü niyetli kalplerden korumaktı.
Bir gün, çok uzaklardan, denizlerin ötesinden, rüzgarın getirdiği bir ses gibi, Perre’ye bir yolcu geldi. Adı Iason’du.
Iason, Helen topraklarının en maharetli heykeltıraşıydı. Perre'nin sarp kayalıklarına, sanki bir el dokunmuş gibi oyulan o gizemli mezarları, o zarif çeşme kabartmalarını görmeye gelmişti. Iason, taşa hayat veren elleriyle, kilden bir kuş bile yapsa uçuverecekmiş gibi duran bir sanatçıydı.
Elara ve Iason, Roma Çeşmesi'nin mermer yalaklarında karşılaştılar. Elara, Iason’un ellerindeki ince tozu, yorgun omuzlarındaki yabancı diyarların kokusunu fark etti. Iason ise Elara’yı ilk gördüğünde, sanki çeşmenin yanındaki kaya kabartmalarından biri canlanmış sanmıştı.
Aralarındaki aşk, bir anda, Adıyaman’ın kuru yaz sıcağında filizlenen bir çiçek gibi yeşerdi. Kaya Mezarları'nın gölgeleri uzadıkça, Iason Elara’ya memleketindeki efsaneleri anlatır, Elara ise ona Perre'nin kutsal sularının şarkısını fısıldardı.
Fakat bu aşk, şehrin yasalarına tersti! Elara, Kommagene'nin soylu kanını taşıyordu; Iason ise yabancıydı. Rahip olan babası, Elara’ya, "Senin gönlün, kentin yaşam kaynağına mal olabilir. Eğer bir yabancıyla evlenirsen, ruhun pınarı kurutur!" diye ferman etmişti.
Iason, bir gece sevgilisiyle son kez buluştu. Kaya Mezarları'nın girişinde, Dolunay sanki onların bu hüzünlü vedasını izliyordu.
Iason, kucak dolusu mermer tozuyla pınarın yanına geldi. Elara'nın korkulu gözleri önünde, aylar süren çalışmayla yaptığı, Elara'nın kendi yüzünü taşıyan, ama gözlerinde "Sonsuz Mutluluk" yanan bir heykeli çeşmenin yanına usulca bıraktı.
Sonra Iason, Kommagene tanrılarına dönerek, sesi kayalarda yankılanan bir yemin etti:
"Ey Perre'nin koruyucuları! Benim aşkım, bu şehirden daha büyük değildir. Elara'ya kavuşmak uğruna, Perre'nin bir damla suyunun kurumasına razı olmam. Eğer kavuşmam gerekiyorsa, bu heykeli sevgilim bilsin. Ben, bir daha Elara'nın elini tutmamak üzere, bu şehri terk ediyorum. Benim aşkım, kentin yaşamı pahasına olmasın!"
Iason, sevgilisine kavuşma hakkından, şehrin pınarı uğruna feragat etmişti. O, taşa hayat veren elleriyle, en büyük eserini yaratmıştı: Fedakarlık.
Iason son bir kez Elara'ya baktı, sonra sırtını döndü ve sessizce yürüdü. Tam o an, bir mucize oldu!
Çeşmeden akan suyun sesi, o güne dek hiç olmadığı kadar gürleşti! Gözyaşı gibi damlamak yerine, bir şelale gibi coştu! Elara'nın babası, bu sesi duyup uykusundan uyandı. Koşarak pınarın yanına geldiğinde, gördüğü manzara karşısında diz çöktü.
Su, sevgilisine kavuşmaktan vazgeçen bir kalbin temizliğiyle coşuyordu. Su, Iason'un niyetinin ne kadar saf ve karşılıksız olduğunu görmüş, gürleyerek bunu ilan etmişti.
Elara'nın babası, bu mucize karşısında, ne kural ne ferman tanımadı. "Ey evladım!" diye bağırdı. "Bu su, onun aşkının saf olduğunu gösterdi! Git ve o heykeli yapan adama yetiş!"
Elara, yamaçlardan aşağı koştu. Fırat’a inen eski yolda, Iason'a yetişti. Ona sarıldığında, Kaya Mezarları'ndan akan suyun sesi, sanki bütün Kommagene'nin zafer çığlığıydı.
İşte o günden sonra, Perre'nin pınarı hiç kurumadı. Kervanlar gelip geçerken, çeşmenin yanındaki o hüzünlü ama umutlu heykele bakıp, fısıldadılar:
"Bu su, aşkın en büyük fedakarlığa ulaştığı gün coştu. Perre'de kavuşmak isteyen herkesin bilmesi gereken, en büyük kural şudur: Gerçek aşk, kendinden vazgeçmeyi bilendir."
Ve o günden beri, Adıyaman'a yolu düşen herkes, Perre'nin suyunun sesini dinler; o ses, Elara ve Iason'un kavuşma masalını fısıldar durur...

Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL