Adıyaman'da Kayıp Hikâyelere Yolculuk
Adıyaman'ın kadim topraklarında, taşın ve zamanın derinliklerinde saklı kalmış, kaybolmaya yüz tutmuş gerçek hayat hikâyelerinin izini sürüyor. Bu eser, Nemrut'u...
Arkadaşlar bu gün size , hayatan yaşanmış gerçek bir hikayeyi size paylaşacam , bu hikaye Adıyaman da yaşanmış gerçek bir olaydan uyarlanarak , isimleri Rumuz kulanarak anlatacağım...
Bir varmış bir yokmuş Anadolunun en güzel köşelerinden , Adıyamanın şirin bir köyü olan Güzeller köyünde , bir kız varmış , dişleri inçi dudakları kiraz , kaşları keman inçe beli bir melek kadar güzel , Dila adında bir kız varmış... Birde ayni köyde bir gariban çoban varmış , Çobanın adı Ulvi dir. Ulvi gariban sakin temiz kalbi, utangaç bir kişiliğe sahiptir. Ulvi zengin değil ama , gönlüsü zengindir . Evinde bal yoktur , sofrasında bir kuru soğan birde koyun keçilerinden üretiği , süt , beynir, yoğurt organik yiyecekleri var, huzurlu sakin bir hayatı var...
Dila üniversiteyei okuyan , havalı, herkesi tepeden bakan, Çoban gariban emekçi insanları hor gören bir kişiliğe sahiptir. Bir gün ulvi hayvanlarını suya götürürken , çeşmenin başında , Dilayı , görür görmez yüreği çarpılır , başında sevda rüzgarları eser , yüreğine bir sevda ateşi ile yüreği köz gibi yanar... Dila çobana yanaşır , alaylı alaylı laf atar , küçümser gibi tavırlar takınır. Ama gariban çoban Ulvi sesini çıkartmaz , çünkü Ulvinin ayağı eli titremekte , çünkü şimşek gibi aşka tutulmuş...
Günler geçmiş aylar geçmiş çoban, Dilaya karşı aşkı giderek büyümüş , sevda ateşi yüreğini göz gibi volkan gibi alevleri tüm bedenine sarmış , çoban Ulvi dayanmayarak , konusunu Anesine acmış , Allah'ın Emriyle peygamberin kavli ile , Dila'yı bana iste demiş. Annesi oğluna "oğlum sen bir çobansın Dila üniversiteyei okuyan , aklı havadan gözü yüksekten olan biri sana bakmaz gel bu sevdadan vaz geç "desede çoban Ulvi vazgecemez çünkü birkere gözlerine aşk ateşi girmiş. .. Çobanın annesi bakmış ki oğlu günden güne meraktan zayıflanıyor , hayvanlarını bile güzelce otlatamıyor , çünkü Dila aşkı onun aklını başından almış ... Çobanın Annesi bakmış ki çare yok , Dilayı oğluna istemeye karar vermiş, hazırlanmış lar, süt, yoğurt, peynir baket leyerek, kızın evine gitmişler. Çobanın Annesi durumu kızın ailesine anlatmışlar , kızın Annesi ve babası kültürlü biri oldukları için , tepki vermeden ançak şunu demişler "biz gönül işlerine karışmayız , lakin kızım bilir, eğer kızım isterse oğluna veririm" demiş kızını çağırmış ve kızına :" canım kızım çoban seni istemeye gelmiş sen ne diyorsun bu işe? " Dila küstahça çobana :"ben kaldım kaldım bir çoban parçasına kaldım. Bu çoban parcası bana ne verebilir, Çobanın saçı dökülmüş , okuma yazması bile yok cahilin teki ve çapulçu birisidir. Bana altın alamaz . Bana huzur veremez, ben huzur istiyorum. Ben altın zenginlik istiyorum. Ben yakışıklı uzun boylu saçı dökülmemiş , okumuş Devlet memuru , avukat, doktor mühendis istiyorum. Ben bu çoban parçasını ne edecem" dedi... Çoban gözü yaşlı boynu büke büke ordan ayrıldı , kızın babası kızına bu yaptığın ayıptır desede kız aldırmaz. Çünkü kız havalı burnu yukardan herkese tepeden bakan birisidir.
Ulvi gözü yaşlı dağlık orman tarafına kaçtı, bir yüksek tepeye çıktı hüngür hüngür ağladı , eline aldı kavalını öyle dertli dertli yanık yanık kaval çaldıki , karşıdaki dağlar titredi , bu sevdaya dayanmadı , bu kaval sesine , kuşlar ağladı, ağaclar ağladı , geyik ağladı keklik ağladı...
Ulvi okumamış, okuma yazması yoktu ama , eğitimini tabiat tan almıştı , ulvi Yayladaki , doğadaki herşeyden dersini almıştı, karınçalardan , Sincaplar dan, kuşlar dan, kelebekler den dersini almıştı. Ulvi akılı bilgili kültürlü saygılı bir insandı , küçük bir evi vardı . Hayvan ları keçi koyunları vardı. Ekmeğini çalışarak, helal lokması vardı . Huzur bir yaşantısı vardı. ...
Dila zenginlik içerisinde doğmuş büyümüştü , yokluğun ne olduğunu bilmezdi. Dila şehirde zenginlerin mekanlarına takılırdı . Dila Kerim adından bir doktorla tanıştı , doktor boyu uzun çok yakışıklı saçların bir tek teli dökülmemiş ve altından son model mersedesi vardı. Doktor kerim birde çok kibar bir konuşması vardı.. Dila kerim doktoru gördüğünde, işte aradığım aşkı buldum dedi kendi kendine ançak ben huzuru bu zengin doktordan bulurum dedi içinden. Dila zaten en büyük hayali Devlet memuru olan maaşlı yakışıklı ve saçı dökülmemiş bir erkekle evlenmek büyük hayaliydi...
Dila kerim doktorla baya samimi oldular, Dila Doktor kerim ile çıkmaya başladı, gezdiler yediler içtiler , bu süreç içerisinde Doktor Kerim Dilaya evlilik teklifi eti , Dila bu teklifi kabul eti , en kısa zamanda, Dila kerim ile nişanlandı. Dila başı bir karış havada, köydeki kız arkadaşlarına havva atarak , işte benim nişanlım Doktordur. Bana huzur verecek mutluluk verecek , saadet verecek , para altın verecek ben hayatımı yaşayacam. Sizde köyde sürüneçeksiniz deyip alay ediyordu...
Ulvi çoban da bu kara sevdanın ateşiyle, yaylada , gözyaşlar içerisinde, derdini kaval ile , kuşlara , bitkilere, çiçeklere anlatıyordu.. çünkü ulvi gerçekten sevmişti , gerçek aşka inanmıştı ama Dila bu gerçek aşkı görmedi , çünkü Dilanın gözüne zenginlik , Devlet memuru maaşı ve dış güzelik bürünmüştü....
Uz geçti az geçti, baya zaman geçti , Dila ile kerim evlenmeye düğün dernek kurmaya başladı. 3 gün 3 gece bir düğün türeni ile , Dila ile kerim evlendiler . Niha kıldılar , o gece mutlu bir gerdek gecesi yaşadılar....
Ulvi çoban da, bu aşk acısına dayanmayarak kansere yakalanmış , bu amansız hastalık karşısında ve aşk acısıyla yatağında inliyordu... bu karşılıksız aşk günden güne ulvi yi eritiyordu....
Dila ile kerim, gününü gün ediyorlardı , geziyorlardı , yiyip içiyorlardı. Bu zaman zarfında 9 ay sonunda Dilanın bir çoçuğu olmuştu , adını sezerçik koymuşlardı.. Dila çok mutluydu..
Kerim Doktor, yeni Hastahanede , yeliz hemşire ile tanıştı , yeliz hemşire, saçları sarı gözleri mavi dudakları kiraz gibi kırmızı , inçe beli ve tombul bir melek kadar güzeldi. Doktor kerim yelizi görür görmez kalbi çarpıldı , yelize karşı his duyguları kabardı... Doktor kerim yeliz hemşire ile çaybahçesinde , kahve içtiler, sohbet muhabbet etiler. Kerim doktor yeliz hemşire yi tanıdıktan sonra , değişmeye başlandı , kendi eşi olan Dila ya karşı davırları değişti , Doktor kerim artık geç eve geliyordu, bazı geceleri eve gelmiyordu , karısına işim vardı deyip uyutuyordu. Doktor kerim yeliz hemşire ile geziyor , eğleniyor , geceleri kulubelerde içiyordu . Bazen geceleri sarhoş eve geliyordu. Ufak bahaneler le eşini Dila yı dövüyordu... Doktor Kerim yeliz hemşire ile eşini aldatıyordu.... Doktor kerim , Dila yı dövüyor , kızıyor küfür ediyordu... Dilanın hayatı kabusa dönmüştü huzur mutluluk kalmamıştı....
Doktor kerim artık eve gelmiyordu , yelizin yanında kalıyordu. En sonunda Doktor kerim Dila ile boşanmaya karar verdi . Dilanın dünyası yıkılmıştı , çoçuğu ile sokakta kalmıştı. Dila babasının evine dönmek zorunda kaldı... Bu arada çoban ulvi bu acılara dayanmayarak ölmüştü... Dila da en son ordada kaldı ve giti Çobanın mezarın başında ağladı.... Dila kendi hataların ve gerçeğin farkına vardı ama iş işten geçmişti artık...
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.