Adıyaman'da Kayıp Hikâyelere Yolculuk
Adıyaman'ın kadim topraklarında, taşın ve zamanın derinliklerinde saklı kalmış, kaybolmaya yüz tutmuş gerçek hayat hikâyelerinin izini sürüyor. Bu eser, Nemrut'u...
Adıyaman’ın Çelikhan ilçesine bağlı Yedioluk Köyü’nün (Şahmir) üzerindeki o yüksek tepe, binlerce yıldır göğe uzanan bir sır perdesi gibiydi. Burada, sadece bir bina değil, yüzlerce yıllık bir inancın ve sevginin ete kemiğe bürünmüş hali yatıyordu: Ape Aziz Dede Türbesi. O tepeye tırmanan her yolcu, yoldaki taşların bile fısıldadığı bir hikayeyi dinlerdi: Seyyid Aziz Dede'nin, namı diğer Ape Aziz'in hikayesini. O, sadece bir dede değil, bir ocakzade, bir yol gösterici ve bölge halkının "çimentosu"ydu. Onun nefesi, toplumsal barışı, ahlaki güzellikleri ve Ehlibeyt sevgisini yaymak için bir rüzgar gibi esmişti. Kayıp Nefes Bir zamanlar, civar köylerden Aliş adında, gözlerinde hüzün taşıyan genç bir çoban yaşardı. Aliş’in derdi, ne sürüsü ne de yoksulluğuydu. Onun derdi, dağların arkasındaki bir köyde yaşayan, sesi bülbül misali güzel Zehra idi. Ne var ki, Zehra’nın sesi, iki yıl önce geçirdiği gizemli bir hastalıkla kaybolmuştu. Sanki bir türkü, yarıda kesilmiş ve ebediyete sessizliğe gömülmüştü. Aliş, bu acıya dayanamayıp Zehra’yı iyileştirecek bir yol aramıştı. Nice hekime, nice otacıya gitmiş, ama çare bulamamıştı. Son çare olarak, gönlüne bir umut fısıldayan sesi dinledi: Ape Aziz Dede Türbesi. Soğuk bir ilkbahar sabahı, Aliş, elinde Zehra’nın en sevdiği renklerden dokunmuş küçük bir bez parçasıyla tepeye tırmanmaya başladı. Yükseldikçe, aşağıda kalan dünyanın karmaşası azalıyordu. Türbenin önündeki geniş düzlüğe ulaştığında, etrafa yayılan sessizlik, sıradan bir sessizlik değildi; içinde bir huzur makamı saklıydı. Türbenin girişindeki Şah Kapı’nın üstünde şu yazıyordu: "İyilik edin şüphesiz, Allah iyilik edenleri sever." Aliş, titrek adımlarla içeri girdi. Türbenin içindeki beyaz mermerden yapılmış yeni lahite baktı. Burası, bir velinin yattığı kutsal bir mekândı. İnsanların dilek için bağladığı bezler, duvarlara asılı bir dua zinciri gibiydi. Aliş, elindeki bezi lahitin yanındaki mermer parmaklığa usulca bağladı. Dua ve Semah Aliş, diz çöktü. Gözlerini kapattı ve sessizliğin içinde kalbini dinledi. Yıllardır biriken acısı, gözyaşlarına karıştı. Fısıldayarak, ama içtenlikle dua etti: “Ey ulu pir, Ape Aziz Dede! Sen ki, barışı ve sevgiyi yaydın. Sen ki, gönüllerdeki derdi bildin. Benim gönlümün bülbülü Zehra’nın sesi sustu. Ne olur, ona yeniden nefes ver. O nefes ki, sadece türkü söylemek için değil, insanlara umut vermek için de var olsun.” Tam bu sırada, türbenin yanındaki hizmet binalarından, yavaşça yükselen bir nefes sesi duyuldu. Sazın telleri, bir Gülbank duası eşliğinde titremeye başlamıştı. Ape Aziz Dede'nin anma törenlerinden biri için toplanan canlar, Semah dönmeye hazırlanıyordu. Aliş, kalkıp o tarafa yürüdü. Semah meydanında canlar, huşu içinde, sanki kalplerini gökyüzüne açar gibi dönüyorlardı. Onların her dönüşü, her el hareketleri, “Kendi nefsini bilmek, Hakk’ı bilmektir” der gibiydi. Aliş, bu birlik ve beraberlik atmosferine katıldı. İçindeki hüzün, yavaşça yerini sarsılmaz bir inanç ve teslimiyet duygusuna bırakıyordu. Dönüş ve Ses Aliş, ruhu arınmış bir şekilde tepeyi terk etti. Artık, Zehra'nın iyileşip iyileşmemesi, onun için bir sonuçtan ibaretti. Önemli olan, o tepeye çıkarken taşıdığı umut tohumunun, bir inanç ağacına dönüşmesiydi. Köyüne döndüğünde, Zehra’nın evine gitti. Genç kız, her zamanki gibi pencerenin kenarında, sessizce oturuyordu. Aliş, kapıdan girer girmez Zehra’ya bakmadı. Sadece durdu ve Ape Aziz Dede’nin huzurunda duyduğu en son Deyiş’in ilk dizesini mırıldandı: “Aşkın ile divaneyim, ya Ali...” Ve o an, mucize gerçekleşti. Zehra'nın gözleri parladı. Ağzını açtı ve Aliş’in mırıldandığı deyişe, kendi kadife sesiyle karşılık verdi: “...Kalbimde sensin, gel yetiş imdadıma!” O ses, kaybolduğu yerden geri gelmişti. Sadece gelmekle kalmamış, daha güçlü, daha manalı bir hale bürünmüştü. Aliş ve Zehra, birbirlerine sarıldılar. O gün anladılar ki, Ape Aziz Dede’nin türbesi, sadece hastalıklara şifa aranan bir yer değil; kaybolan nefesi, kesilen umudu ve yitirilen birlikteliği yeniden bulduran bir irfan mektebi idi. O günden sonra, Zehra’nın sesi, Ape Aziz Dede’nin huzurunda söylenen Gülbanklar gibi, köyden köye yayılarak insanlara sevgi ve barışın yolunu gösterdi.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.