Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
Adıyaman Diyarında Kayıp Hikayeler Hüseyin TURHAL
Adıyaman'da Kayıp Hikâyelere Yolculuk Adıyaman'ın kadim topraklarında, taşın ve zamanın derinliklerinde saklı kalmış, kaybolmaya yüz tutmuş gerçek hayat hikâyelerinin izini sürüyor. Bu eser, Nemrut'u...
46. Bölüm

Ali Dağ'ın Sırrı ve Adıyaman Ovası'nın Uyanışı

9 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Adıyaman Diyarında Kayıp Hikayeler 44

Ali Dağ'ın Sırrı ve Adıyaman Ovası'nın Uyanışı

Kadim zamanlardı. İslâmiyet'in nuru, Resulullah'ın (s.a.v.) vefatından sonra hızla yayılıyor, gönülleri aydınlatıyordu. İşte o kutlu fetih günlerinde, Anadolu topraklarının güneyi, Sümaysat (bugünkü Adıyaman) ve çevresi de bu ilahi daveti beklemekteydi.
Rivayet olunur ki, Hz. Ali (r.a.) o zamanlar mübarek atı Düldül ile birlikte, İslam'ın sancaklarını en uzak diyarlara taşımak için seferdeydi. Yüce dağların zirveleri O'na yol olur, sarp kayalıklar bile Düldül'ün toynakları altında düzleşirdi.
Bir gün, Hz. Ali, o geniş ve bereketli ovaya, Adıyaman toprağına, tepeden baktı. Gönlünden, bu toprakların da imanla yeşermesi için bir dua yükseldi. Önündeki uçsuz bucaksız ovaya yaklaştı. Atı Düldül'ün havalanıp indiği bir sıçrayışta, bugünkü Ali Dağ'ın olduğu yere ulaştı.
Dağ, henüz bir dağ değildi; sadece büyük, heybetli bir tepeydi. Hz. Ali, burada, ovaya hâkim bir noktada durdu. Atından indiği an, Düldül'ün o kutlu ayakları altındaki toprak, büyük bir bereketle ve kerametle şahlandı. İşte o an, tepe yükseldi, büyüdü ve bugünkü heybetli Ali Dağ'ına dönüştü. Sanki o toprak, İmam Ali'yi ağırlamanın şerefiyle göğe uzanmıştı.
Hz. Ali, dağın zirvesine yakın bir yerde, ovaya bakarak, İslâmiyet'in ışığının bu topraklara kök salması için ellerini açıp Allah'a yalvardı. Duası o kadar içten, niyeti o kadar sahihti ki, duanın bereketi dağdan ovaya doğru bir dalga gibi yayıldı.
Efsaneye göre, bu duanın tesiriyle, dağın eteklerinden ovaya doğru akan bir nur akımı oluştu. Bu nur, kalpleri katı olanları bile yumuşattı, gözleri kapalı olanların perdesini kaldırdı.
Hz. Ali, bir müddet burada kaldı. Yanında getirdiği mübarek Zülfikar kılıcını, su bulmak niyetiyle bir kayaya vurdu. Kayadan anında berrak, buz gibi bir su fışkırdı ve o günden sonra hiç kurumadı. Bu su, sadece susuzluğu gidermekle kalmadı, yöre halkının gönlündeki imansızlık pasını da temizledi.
Hz. Ali, görevini tamamlayıp yola çıkarken, dağın zirvesinde, ovaya doğru son bir kez baktı ve şöyle buyurdu:
"Ey bereketli ova! Senden geriye bu iman sancağını bırakıyorum. Bu dağ, Ali Dağ olarak anılsın ve buraya bakan her göz, İslâm'ın nurunun bu topraklara nasıl geldiğini hatırlasın."
O günden sonra, Ali Dağ, sadece bir coğrafi nokta olmaktan çıktı; Adıyaman'ın manevi bekçisi, İslâmiyet'in bu bölgedeki zaferinin ve Hz. Ali'nin kutlu ayak izlerinin sembolü oldu. Ovanın ortasında, tek başına duruşu, inananlara daima bir dayanma ve tek başına ayakta kalma gücü verdi.
Ve Adıyaman Ovası, o duanın bereketiyle İslâm ile tanıştı, yeşerdi ve asırlarca bu inancın yuvası oldu. Ali Dağ'a her bakan, orada duran bir velinin, İmam Ali'nin mübarek gölgesini ve bu toprakları aydınlatan ilk imanın nurunu hissetti.
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL