Adıyaman'da Kayıp Hikâyelere Yolculuk
Adıyaman'ın kadim topraklarında, taşın ve zamanın derinliklerinde saklı kalmış, kaybolmaya yüz tutmuş gerçek hayat hikâyelerinin izini sürüyor. Bu eser, Nemrut'u...
Adıyaman'ın Tozlu Yollarında Bir Aşk: Çoban Ali ve Durdane
Adıyaman'ın Kommagene yamaçlarında, Nemrut'un dev heykelleriyle gökyüzüne dokunan bir köyde geçerdi hikayemiz. Burası, taşın ve toprağın kokusunun birbirine karıştığı, güneşi ilk gören diyarlardan biriydi. Ali: Sürünün Peşindeki Yürek Çoban Ali, on dokuz yaşındaydı. Gözleri, her sabah dağların sisini delen o ilk ışık gibi keskin ve saf, teni ise Adıyaman toprağı kadar yanık ve sertti. Babasından kalan küçük bir sürüyle geçinir, hayatı doruklardan ovaya, koyunların meleşmeleri ve kavalının sesiyle ölçerdi. Ali'nin kavalından çıkan her notada bir hasret, her ezgide bir sevda gizliydi; tüm ezgilerin adresi ise aynıydı: Durdane.
Durdane: Çeşme Başının Gülü Durdane, köyün en zarif, en narin kızıydı. Kara saçları, Fırat'ın akıntısı gibi omuzlarından dökülür, güldüğünde dişleri çiğ tanesi gibi parıldardı. Her öğleden sonra, köy çeşmesine testisini doldurmaya indiğinde, suyun sesi Durdane'nin bileziklerinin şıngırtısına karışır, Ali'nin kalbi de Nemrut'un zirvesinden yuvarlanan bir taş gibi hızla yerinden oynardı. Ali, Durdane'yi ilk kez çeşme başında değil, köy meydanındaki bir bayram şenliğinde görmüştü. O gün Durdane, yöresel bir türkü söylerken, sesi dağların yankısını bastırmıştı. O an, Ali'nin çobanlık yorgunluğu silinmiş, yüreğine Durdane'nin sesiyle örülmüş görünmez bir bağ atılmıştı.
Kavuşma İmkansızlığı Aşkları, sadece bakışlarla ve gizli gülümsemelerle büyüdü. Ali, sürüsünü Durdane'nin evinin yakınındaki otlaklara getirme bahaneleri uydurur, Durdane de çeşmeye gidiş yolunu Ali'nin geçeceği zamana denk getirmeye çalışırdı. Ancak bu saf sevda, Adıyaman'ın katı töreleri arasında filizleniyordu. Durdane'nin babası, zengin ve toprak sahibi Ağa Rıza'ydı. Rıza Ağa, kızını uzak bir akrabasına, daha da varlıklı bir ailenin oğluna sözlemişti. Bir çobanla bir ağa kızının aşkı, köyde fısıltıdan öteye geçemezdi. Bir gece, Ali cesaretini topladı. Ay, Nemrut'un başının üzerinde dolunaydı. Ali, Durdane'nin evinin altındaki kayalığa süzüldü ve en hüzünlü türküsünü, kalbine sığmayan tüm acıyı katıp kavalına üfledi. Melodi, bir kuşun kanadı gibi Durdane'nin penceresine kondu. Durdane, penceresini yavaşça açtı. Ali'ye doğru eğildi ve fısıltıyla: "Ali, bu bizim türkümüz. Ama babam... Babam beni dün sözledi. Gitmelisin. Unut beni..." Ali'nin gözünden yaşlar, Nemrut'un zirvesinden eriyen karlar gibi süzüldü. "Durdane, ben seni unutursam, koyunlar otlamayı unutur. Benim her nefesim sen." İşte o an, Rıza Ağa'nın gölgesi belirdi. Kavalın sesiyle uyanmıştı. Ağanın gür sesi, taş duvarlarda yankılandı: "Sana burada ne işin var, çoban! Sürünü al ve bir daha bu evin yakınına gelme!"
Ayrılığın Türküsü Ertesi gün, Ali sürüsünü topladı. Arkadaşlarına, "Bu dağlar artık bana dar geliyor," dedi. Vedalaşırken son bir kez Durdane'nin evine baktı. Pencere kapalıydı. Ali, Adıyaman'ı, sevdasını ve sürüsünü geride bırakarak batıya, meçhule doğru yola çıktı. Köyde onu bekleyen bir hayat yoktu artık. Durdane ise sözlendiği adamla evlenmek zorunda kaldı. Ancak kalbi, Ali'nin kavalından çıkan son notanın tınısıyla mühürlenmişti. Durdane, her gün çeşme başına iner, akan suyun sesinde Ali'nin kavalını duyar gibi olurdu. Çoban Ali ve Durdane'nin hikayesi, Adıyaman'ın dağlarında, Nemrut'un taş heykelleri arasında kaybolan bir efsaneye dönüştü. Köylüler, rüzgar eserken bazen bir kaval sesi duyduklarını söylerlerdi. Bu ses, yitip giden bir aşkın, kavuşamayan iki yüreğin sonsuz ve hüzünlü türküsüydü.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.