ACININ BİR FİYATI VARSA, ONURUN BEDELİ NEDİR?
Murat, İstanbul’un arka sokaklarında, alın teri ve hayallerle inşa edilen yoksul bir hayat sürüyordu. Mimar olma tutkusu, babasının geçirdiği kaza ve ailenin geçim derdi yüzünden, harç ve beton tozuna karışmıştı. O, kâğıt üzerinde kuleler çizen bir dâhi; gerçek hayatta ise o kulelerin temelinde çalışan bir işçiydi.
Karşısında ise, zenginliğin ve kibrin somutlaştığı Elif ve onun nişanlısı Cem Arsoy vardı. Elif, vicdanının borcunu ödemek için Murat'a bir umut ışığı uzattı. Ancak Cem, Murat’ın dürüstlüğünü ve tutkusunu, hırs dolu bir planın parçası yapmak istedi.
Cem’in teklifi basitti: Ya ailesini kurtaracak zehirli parayı alır ve kirli bir mimar olur; ya da onurunu korur ve elindeki her şeyi kaybeder.
Fakat bu, sadece bir seçim değildi; bu, iki ayrı dünyanın kanlı bir hesaplaşmasıydı. Murat’ın her hamlesi, hem aşkı hem de hayatı tehlikeye atıyordu. Çünkü o, Cem’in oyununda piyon olmayı reddetmişti.
Hüseyin TURHAL, bu romanda, paranın onuru satın alamayacağını kanıtlayan bir gencin destansı mücadelesini anlatıyor.
"Bir binanın temeli çürükse, er ya da geç çöker. Ve bu hikaye, dürüstlüğün en sağlam temel olduğunu kanıtlayan bir imza attı."