Komşu Kapısı
Seneler sonra dönmüştü doğduğu kasabaya, adı döneğe çıkmadan, saçları ağarmış kamburu göğermişti yaban ellerde..Çocukluk anılarının kesiştiği sokakları aradı..Herşey değişmişti; ama, hafızasına kazınan çocukluk anıları hariç.
Eski bir kapının önünden geçerken aniden irkildi..
Taksiciye “Dur birader, soluklanalım biraz.” Dedi.
Yüksek apartmanların arasına sıkışıp kalmış iki katlı ahşap bir evin önünde duran arabadan indi..Göğsünde sallanan kamerasının objektifine dayadı gözlüğünü..derin bir nefes aldı..Hızla ön kapı erimiş. Duvarlar saydamlaşmış, zaman tunelinin bir ucundan diğerine uçuyordu güneş hızına eş bir yoğunlukta..
Sıvası dökülmüş duvarlar eridi..hızı hiç bir sınır tanımıyordu..iç bahçeye ulaştı..nar ağacını yalayarak, incir ağacından atlayarak geçti..odunluk..şarap testisi..hela ve kuyusu..çöktü çökecek..ve sol köşede aniden hızı kesildi..durdu..boyaları dökülmüş minik kapının önünde..nefesi daraldı..kapının menteşeleri paslanmış, vidaları yerinden oynamış, fakat üzerindeki kocaman asma kilit eski ihtişamıyla duruyordu..sınır kapısına gelmiş gibiydi.. arkasında uzunca bir şerit mayınlı bir alan vardı komşusuyla arasında.. Komşu kapısı alacaklıların bastırması üzerine icracılarca mühürlenmiş yapıların donuk bakışıyla onunla konuşmaya başladı, dalgın..
“Hadi korkma aç..ardımdaki mayınlar da paslandı..benim menteşelerim bir açımlık kaldı..hadi çekinme aç”
...
Gavur mahallesi derlerdi kasabanın yerlileri, iki sokak sonraki karakolun ötesinde kalan bölgeye..”Macır” mahallesi derlerdi..”Kuyruklu” muhacırların yerleştiği bu yere. Komşu ülkenin Samakol köyünden koparılıp mübadele yıllarında getirilenlerin yoğun olarak yaşadığı bir alandı..Tütüncülük yapardı, bahçevanlık yapardı çoğu aileler, sabah ezanında kalkar, güneş batımıyla yatarlardı.. Macır mahallesi ile yerli kasaba halkının oturduğu bölgenin ortasında uzunca bayrak direkli karakol binası, tüm ihtişamı ile sınır karakolunu andırırdı..Macır mahallesinin iti, uğursuzu, köpeği kedisinin sicili saklıydı bu iki katlı ahşap binada..Alt katı demir parmaklı mahzeni andırırdı.. falakadan geçirilenleri sesleri duyulurdu komşu mahalleden..Samokol muhacırlarının yanında Grebeneli, Üsküplü. Varnalı. Priştineli, Pomak, Boşnak ve Arnavut mubadiller de kendilerine bir yurt edinmişlerdi eski Rum evlerinin çatısı altnda..Rumların, geri dönebilme arzusuyla Yunanistana sürülürken, değerli eşyalarını evin bacaları içlerine ördükleri gizli bölmelere yerleştirdikleri söylentisi yayılır yayılmaz.. tüm Rum evlerinin duvarları didik didik sökülüp aranmağa başlamıştı..Aniden zengin oluveren kimi Samakolluların, bu Rum altınlarını baca içlerinden, bahçelerdeki kör kuyulardan kazıp buldukları iddia edilirdi kasabanın yerlilerince..
Okul tatili süresince, Temmuz”a doğru Samakollu tütüncülerin bahçesinde tütün kırmağa giderdik.. gece yarısı başlayan bu kırma, güneş doğanadek devam ederdi..Güneşin ışıkları tütün yaprakları üzerindeki katranı ele bulaştırdıkları için, bu iş gece kotarılırdı..Küçük yaştaki çocuklar kolayca eğilebildikleri için tütünün en alt bölgesinden başlarlardı toplamağa..sonra, orta ve üst kısımlar kalırdı..Gündüzleri öğleye kadar yatar, öğleden sonra tütün dizmeğe giderdik, uzunca şişlere..Tütün yaprağının damarının üst bölümünden..her iğne uzunluğundaki dizme için bir kuruş ücret verilirdi..
Henüz on yaşlarındaydım ve tütün dizen yetişkin kızlar, kadınlarla aynı çardak altında oturmama izin veriliyordu. Tütüncü kadınların kapalı sohbetlerinin sonunda patlatılan kahkaha tufanını anlayacak yaşta değildim..Ya kocalarından, ya da komşu erkeğin “evlilik hallerinden” kaynanalarından, görümcelerinden, kayınlarından bahsederken, Rumca Sırpça Arnavutça bilmelerine rağmen Türkçe konuşmaya özen gösterirlerdi..Belden büzmeli uzun etek giyerlerdi..Beni, henüz “erkek” yerine koymadıkları için oturuş ve kalkışlarına dikkat etmeyi düşünmezlerdi..Ben ise kalın gözlüklerimi siper etmiş onların pembe beyaz bacaklarını, terleyen koltuk altlarını, yuvarlak iri memelerini gözetlerdim.. Bir kaç kez dalgın bakakalışlarımla yakalandım..” Bu çocuk horoz olmuş,, ötmeğe başlamı bile” demelerine ve gülüşmelerine aldırış etmeden tütün dizmeğe devam edişim pek uzun sürmedi..
Çardağın tütüncübaşısı yaşlı kadın “ Alın bu piç kurusunu buradan, bunun çeşmesine su yürümüş” diyerek işime son verildi.. kovulmak bir yana, yaşlı kadının bu tanımlaması, manasını anlamasam da gülüşmelere bakarak, hoşuma da gitmişti..
En çok, deli Afet dedikleri `evde kalmış kız kurusunun `manalı bakışı ve göz kırpmasına şaşırmış, dizdiğim tütünü yüzlerine fırlatıp oradan kaçmıştım..
“ Çeşmeye su nasıl yürürmüş” utanılacak bir şey olmalıydı.. ne abime, nede ablama soramamış, kendim bulurum havalarına bürünmüştüm..
Sünnet olalı dört seneyi geçmişti..Komşu kızları sünnet olduğumda beni ziyarete gelir “ Aç bakalım görelim” derlerdi.. ben de utanmadan açardım..gösterirdim, yaralı halimi..bana acırlardı..canları acırdı.. hissederdim..
Üç dört sene evvel, henüz okula gitmiyordum; mahallenin kızlarıyla “evcilik” oynarken.. ben hep “ doktorculuk” oynamayı ve hastalarımı muayene etmeyi isterdim. Annem beni ilk kez doktora götürünce dikkat etmiş öğrenmiştim, nasıl muayene edilir..nasıl ilaç yazılır.. Bende kızları merak etmeğe başlamıştım..Onlar neden sünnet olmazlar..bu bir ayrıcalık mıydı?
Bilmiyordum, bilmeyecektim..sünnet olduklarını sonradan öğrenecektim..
...
Tütün dizme işinden kovulmam, evde kışlık kök odunlarını kesme işinin bana verilmesiyle ödüllendirildim..Odunlar dağ köylülerince eşek ve katır sırtında kasabaya getirilirdi.
Uzun süren kış boyunca yirmi katır yükü odun harcardık ısınma, banyo ve çamaşır için..
Odun kırma işi pazularımı geliştirdiği için hoşuma da gitmeğe başladı..
Arka bahçemizde odunluğumuz ve şaraplığımız vardı..Babamın şarap damacanası dururdu..tahtadan yapılmış demir cemberli. Tahta musluklu..Babam kışın şarap içerdi, diğer zamanlar hep rakı..Ben ara sıra şaraptan küçük bir kupa alır içer, odunluğun arkasındaki küçük samanlık* talaşlık” da sızardım..
Komşu kapımız, zengin bir Kürt Ağasının evine açılırdı. Çok geniş bir ailesi vardı..Annem, üç karısı olduğunu söylerdi ihtiyar aganın.. ve gülerdi..
Kara kaşlı kara gözlü yedi kızı, beş oğlu vardı komşumuzun..Ben kızlarını çok severdim.. ama, ne konuştuklarını anlayamazdım..
Onlar da beni anlayamazdı.. Daha bir sene olmamıştı evi satın alıp taşınalı..Onlara “sürgün” göçertilmiş diyordu annem..Ramazanda aniden bütün aile ortadan kayboluyordu..bir ay sonra çıkıp geliyorlardı..deve yükleriyle..
Bize kayısı, sucuk getirirlerdi..
Komşu kapımız hep açık kalırdı..Onların bir ihtiyacı olsa, biz evde olmasak komşu kapısından girer, kilerde ihtiyacı olanları alır, bir işaret bırakıp giderlermiş.. annem söylerdi.
Annem de anlarmış Gülüzar hanım tereyağından iki kaşık almış deye..
Annemde sıklıkla kullanırmış komşu kapsını..Diğer tüm komşular gibi.. Bir sokakta bir evin komşu kapısından girseniz, çok ilerdeki başka bir sokaktan çıkardınız, ev ev açılan komşu kapılarından..
O kapı hiçbir zaman kapanmaz mış..komşuya..
...
Gene bir ramazan günüydü..ne annem nede babam oruç tutardı bizde..Annem uzak “istiklal” mahallesindeki bir akrabamıza kışlık makarna kesmeğe gitmiş, bana da odun kırmak düşmüştü..Komşularımız da yaylalarındaydı...
Üzerimi çıkarmış, sadece kısa pantolumla hem odun kırıyor, hemde babamın şarabından demleniyordum..
Aniden komşu kapısı açıldı..
Tütüncü güzeli Afet, yılışarak elinde bir torba kuru üzüm ve leblebiyle bahçemize girmez mi.
“Napyon len.. ?” Çeşmene su mu yürüdü senin” dedi.
Şaşırdım.. Utangaç
“ Görmüyor musun, odun kırıyorum kışlık”
Gülerek yaklaşmış
“ Büyümüşsün sen.. seni görmeyeli..”
Omuzunu göstererek..
“ Bütün gece tütün gırdım.. omuzlarım sancıyor.. hele bir guluncumu gırıversene” dedi..
“Ne içiyon len, şarap mı..? artık büyümüş bizim kör oğlan”
“Bak sana ne vecem, “ Torbadan çıkardığı bir avuç leplebi, kuru üzümü uzatarak..
“Hadi çekinme al.. şarap mezesiz olmaz.. hadi bir ovuver ablanın omzunu..”
Önce çekinmiş. sonra ablanın deyince rahatlamıştım..
Bana göre çok uzun boyluydu, hemen önüme çöktü..sırtındaki gömleğini sıyırarak aşağı çekti..
“ Hadi hadi..eyice bastır, ufala”
Dolgun omuzbaşları vardı..teni sıcaktı..ellerimi tükürükleyip, kısa pantoluma sildikten sonra başladım ovmaya.. Gücüm yetmiyordu..terlemeğe başlamıştım..O da terliyordu.. ellerim kaymağa, aşağılara doğru merakla gezinmeğe başladı..Koyu siyah örgülü saçları vardı..ter kokusu benim kokuma benzemiyordu..
Aniden hızlı hızlı nefes alıp vermeğe başlamıştı.. şaşırıyordum.. yoksa canını mı acıtmıştı ellerim.. bilmiyorum..
Birden yüzünü bana dönerek; beni, bebek gibi kucağına aldı.. ve göğsüne bastırdı.. nefesim kesilmişti.. boğulacak gibi olmuştum.. Çok büyüktü memeleri.. anneminkine benzemiyordu..
Kucağında debelendim.. salıvermedi beni..Memesinin başını ağzıma burnuma dayıyordu.. beni boğacaktı sanki, hırsla titriyordu..Memesinin ucundaki kıllar yüzüme batıyordu.. terliyorduk.. güneş tepemizde fır dönüyordu.. şarap midemi allak bullak etmişti..
Son bir güçle kucağından fırladım.. kısa pantolumun arkasından yakaladı..
“Hadi göster bakalım, çeşmene nasıl suyu yürüyormuş..hadi” diye bağırıyordu..
Utanmış yerin dibine girmiştim..pantolonumun altında hiçbirşey giymemiş olduğumu farkettim..
Odunluğa koştum baltayı alıp hırsla üzerine yürüdüm..
Ayağa kalktı..aman allhım.. kocaman memeleri vardı..korktum..
Şaşkınlığımdan istifade edip bir tokatta beni yere serdi..
Baltayı odunluğa fırlattı..
Komşu kapısından çekti gitti..
Leplebi ve üzümler yerlere saçılmış, benim çilli horozuma yem olmuştu..
..
Hem pantolonumu giymeğe çalışıyor, hemde ağlıyordum..
“Anne anne” diye sayıklıyordum her gece uykumun ortasında..koca memeli kadınlardan kaçarken..
Annem beni “bu çocuk şeytanların sofrasına işemiş” deye bir hocaya götürdü.. nuska yazdırdı..Nuskalı sudan içtim yaz boyu..
Odun kırarken komşu kapısı gıcırdasa, hemen odunluğun arkasına yaptığım gizli bölmeye zıplar, saklanırdım..korkuyordum..içime kapanmağa başladım..
Bir taraftan da Afeti bekliyordum..merakımı yenenemenin verdiği anlatılması zor ama, hoş bir duygu tuneline girerdim..onu beklerken..kapı gıcırdasa kaçmam derdim..
Ama, kaçardım..
O, her ramazan, komşularımız yaylaya gittiği zaman gelirdi..
Elinde bir torba hediye ile..
Ben saklanırdım..
O gelirdi..
Senelerce..
Bir gün komşu kapısına kilit vuruldu..
Bir daha açılmamak üzere..
Eski komşumuz yayladan dönmedi..dönemediler.
Yeni komşumuz Türktü...
Volkan Kemal
26 Nisan 2012
YORUMLAR
Volkan70
dostcakalın hep
El yapısı komşu kapısı
Bir erkek çocuğun ağzından kadınların hayatı, korkuları, bilmediğini anlama isteği.
Meraklarına kendince bulacağı kılıflar.
Hala kafasına takılmış onca şey...
Soru işaretleri arasındaki saklanışlar
O zamanların sormak isteyip soramadığı her şeyin ayıp "sus Allah kafana taş atar" söylemleriyle biriktirilmiş hatıralar.
Tebrikler
Volkan70
insanlar arasındaki tüm kapı, sınır ve tabuların kalkması uğruna uğraşı verenlere merhaba..